18 Ekim 2010 Pazartesi

-1-

Bu yazılar da yine küçüklüğümden beri okudum kitaplardan aldığım kısa, kısa dip notlarımdan başka bir derleme….kendimden kendime yol bulma yazılarıdır….bakalım neler çıkacak…………
(Sevim (Bulut) Bayer

DERVİŞ’E!
Dervişlik; Hak aşığı dervişler ve velilerle ülfet kuranların yolcusu Allah’a varan, gidilecek tek yoldur. Allah yolunda servet bağışlamak ancak serveti olan cömert kişilerin yapacağı iştir. Dervişin ve aşığın böyle bir serveti olmayabilir fakat vereceği daha büyük bir hazinesi vardır “Nefsini feda edip canını Allah’a vermek”. Dervişin işi senin idrakinin üzerindedir, ahvaline hor bakma. Zira dervişler mal ve mülkün üstünde Zülcelal olan Allah’ dan rızk bulurlar. Dervişin gönlü mal ve mülkün ötesindedir, gönlü-ne dünya malı adiyle ne versen hoşlanmaz onunla zengin olmaz. Fakat gönlü Allah’la dolu derviş varlığı ile her yeri zengin eder. Dervişlik buyruk dinlemek demektir. Derviş-lik, aşırı dünya zevk ve ihtiraslarından perhiz yoludur. Fakat ucu Allah’a varan tek yol da budur. Derviş olan içine atıldığı aşk ateşinde Tanrı iksiri ile serinlemenin sırrına erer. Kendisi bir gül bahçesi ortasında yeşil ağaç yaprakları altında Tanrı nurunu içer-ken geriye dönüp bakınca dünya ihtirasları ve nefis düşkünlükleri içinde bıraktıklarını ateşte uyanırken görür. Onları, dünya ateşinden kaçıp aşk ateşinin gül bahçelerine çağırmaları ise, dervişin ruhunda iyilik ve şefkat sıfatlarının iri güller açmasındadır. Gönlünde dervişlik havası bulunan kimse dünya suyunun içinde batmadan yüzer. Gerçi cihan bütünüyle onun mülkü ise de onun gönül gözünde bir hiçten ibarettir. Allah aşkı ile dolu olursa yelken açmış gemiler gibi ummana akar, eğer gönlünde o cevheri bula-maz nefsini mağlup edip ruhunu maddenin ihtiras ve dünya zincirlerinden kurtaramaz- sa civarında istese yüz bin derviş bulunsun ne çıkar?
Bizim için düşman yoktur. Her yerde, her şeyde Hakkı gördüğümüz için kimseyi tahkir etmeyiz. Mademki dervişsin herhangi bir kimseden sana gelecek veya gelmiş bir kötülük için“Bu bana Allah’ dandır” demelisin. Mesela“Şu kişi sana şunu yaptı” dese-lerler, alakan olmayan bir şey ile suçlandığını görünce“herhalde bir başka hatam yüzünden Cenabı Hak beni bu suretle ikaz ediyor. Mürşidim beni uyanıklığa davet ediyor” desin. Bu iftirayı bir terbiye olarak kabul ederek gidip söyleyenin elini öpsün. Bu kabil olmazsa kalben hoş görüp o kimsenin daima iyiliğini istesin.Hak kulunu kullar vasıtası ile terbiye eder onun için bir derviş ondan bundan bilmez Allah’ dan bilir.Madem ki “La faile illallah” yapan Allah vasıtayı görmemen gerek. Zannı bırak. İlahi hakikat zanla bilinmez. Bir derviş nefsine ağır gelen bir şey için karşısındakine ağır muamelede bulunamaz. Vahdet gözü ile etrafını seyreden kimse için her bir eşya da hakkın bir çeşit tecellisi vardır. Derviş bu hakikat noktasında keyfiyeti görürse kimseye kötülük edemez, vefasızlıkta bulunmaz, hakaret nazarı ile bakamaz.
Derviş ne geçmişi düşünür ne geleceği bu seni Allah’tan ayıran perdedir. Haline bak Halik’ ine şükür eyle. Durmadan geçmiş günlerin hatalarını düşünür hataların yükü altında ezildiğini hissederse henüz vücuttan kurtulamamış demektir. Ya da geleceğin maddi manevi hesaplarını düşünmek Allah’a götüren yolda vakit kaybetmektir. Ağlayış feryat ayıklık alametidir. Sana ilk olarak ona doğru seyru suluk’un nasıl olacağını anlatacağım, sonra Ona kavuşmanın, Onun huzurunda oturmanın, Onun müşahedesinin
-2-
halısı üzerinde oturmanın ve o sırada Onun sana söyleyeceği şeylerin keyfiyetini sana
beyan edeceğim. Daha sonra Onun yanında Onun fiillerini, huzurunda Onunla ve Ona doğru dönüşüm keyfiyetini ayrıca Onda yok olmak istemenin nasıl olacağını anlatacağım. İlim koku ve renk dünyasının tefsiridir, göz ve gönül onunla beslenir. Onun başlangıcı hem arkadaşlık hem de yoldur. Onun sonu arkadaş bulunmadan yolda
yürümektir. Aşkın başlangıcı yol gösteren dostlara muhtaçtır, onun sonunda insan tamamen yalnız kalıyor. SOHBET ARKADAŞLARINDAN AYRI KALAN KİŞİ SÖZ SÖYLEMEK KABİLİYETİNDE OLSA BİLE O DİLSİZDİR!
ARİFİN HER SÖZÜNÜ DUYMAYA İNSAN GEREK! KATRE NİCE ANLASIN UMMAN OLAN ANLAR BİZİ!

*Ey Derviş! Ne vakte kadar kamış gibi boğum, boğum olacaksın boğumların tıkalı bulundukça ney sırlara ortak değildir. Ney dosttan ayrılan kişinin arkadaşı hal’daşıdır. Onun perdeleri perdelerimizi yırttı. Sırlara irfan, sezgi ve duyuşla, kendinde yaratıcıyı buluşla varacaksın
*Ey Derviş! Mümkün olduğunca susmayı yeğle yada senden söylemesi zaruri olan şeyleri söyle ve bunu özlüce söyle. Sukut ikidir. Biri dilin, diğeri kalbin. Dilin; Melaniye- den yani hayırsız şeylerden sukut. Kalbin; Dünya endişe ve takıntılarını bırakmak. Hem dil hem kalbin sukutu olursa o kulun sırrı kendini gösterir. Kim bir şey biliyorsa söylesin, kim bilmiyorsa Allah en iyi bilendir desin. Zira kişinin bilmediği şey hakkında Allah en iyi bilendir demesi de bir ilimdir
*Ey Derviş! Tanrıyı bilenin dili körleşir. Onu Ondan başkası ile meşgul olmayan tanır. Gamsız ve asude olur.
*Ey derviş! Bilmenin ala derecesi nedir? Bilmemek. Bilmem diyen öğrenir. Bilirim diyene ne söylenir? Tevhidin hakikati sukuttur. Tevhid ilmini öğrenmek bir olanın huzurunda kendini yakıp yok etmektir. Bu yok oluş ve kayboluşu da kaybet, bundan da geç işte tefrik de budur. Lal taşı renk ve parlaklığını kazanmak için güneşin terbiyesin de nice yıllar geçirdi.
*Ey Derviş! İnsan ne kadar bilgili olursa ruh o insanda o derece yayılır, kendini göste-rirse ruhun kemali o derece çok meydana çıkar. Bu da insanın kabiliyetine bağlıdır. Tenzih yapabilmek için her şeye zat gözü ile bakmalı. Zat gözü bilgi gözüdür, her mekan ve mertebede o varlık gözü ile görebilme ve o varlık gözü ile aleme bakması gerek yoksa hakikati bulamaz. Tam tenzih yapabilmek için hiçbir şeyi görmemek, düşünmemek ve insanda yok olmak gerekir(kör olmak).
*Ey Derviş! Salih insanların özelliklerinden biri ihtiyaç olmadıkça konuşmamaları. Kamil insan odur ki hevasına göre söz söylemez. Hiçbir mutluluktan mesrur olmaz hiç bir üzüntüde kederlenmez bütün bunlara rağmen nefsini muhasebe etmekten gafil kalmaz.
*Ey derviş! Allah’ı müşahede etmek üzere amel etmeyenler her meydanda yürür ve her lisan konuşur. Fakat Allah’ı müşahede etmek üzere amel edenlerin dilleri tutulup söylemez olur. Her an Cenabı Haktan haya ederler ve ariftirler. Allah’ın kendilerini gördüğünü bilerek amel edenler muhlistirler. Zat da ancak bir aynada müşahede edilebilir. Hak da Halkta aynı şey olduğuna göre arada fark bir bakıştır.
*Ey derviş! Herkes bir ismin mazharı olup onun tasarrufu ve boyundurluğu altındadır.
-3-
Her nereye dönerseniz orada onun bir yüzü vardır. Her mertebede bir yüz vardır. Bir yüze inanmayıp diğer yüzleri yalanlamakla Hak örtülmüş küfre nispet edilmiş olur. Ger-çeğe varmak için örtüleri kaldırmak gerek örtüleri yıkacak olan bilgidir. Bilgi ölümsüzdür.
*Ey derviş! İlim hayal toplamak demektir. Muhakemeler beyninizde saklanmış hayal-ler üzerinde kurulurlar, hayal olmazsa muhakeme olmaz. İnsan ne kadar hayal toplar ve tahayyülde bulunursa muhakemesi de o derece derin ve isabetli olur.
*Ey Derviş! Tecelli ilmin fazlalığı kalbin saflığı derecelerindedir. İlim fazlalaştıkça tecelli fazlalaşır ve bunla birbirine etki yaparak en sonunda zat deryasında karar kılınır zat olunur. Bilgi bedene de etki yapar. Edindikleri bilgi hem dünya hem, hem ahireti bahş etmiştir. Hiçbir bakışa kayıtlı kalamaz.
*Ey Derviş! Melekler gibi “bizim bilgimiz yok” de ”ancak senin bildirdiğin bilgiyi bili-riz” sırrı elini tutsun. Sıkıntıdan kurtuluşa gizli bir yol vardır, bu yol zahiri bilgiyi tanımaz. O alemden olan Tanrı bilgisi gerek ki İnsanı Tanrıya ulaştırsın. Alimin kalkanı “bilmiyorum” sözüdür. “biz bilemeyiz kimseye bir şey diyemeyiz” Bilmiyorum, bilemiyo-rum, bilemeyiz.
*Ey Derviş! İnsanlar dört kısımdır. 1-Bilen ve bildiğini de bilen insandır ki, Alim budur buna tabi olunuz. 2-Bilen ve fakat bildiğinin farkında olmayan kimse ki, uykudadır uyandırınız. 3-Bilmeyen fakat bilmediğini bilen doğruya ulaşmayı ister buda onu Hakka ulaştırır. 4-Bilmeyen fakat o bilmediğini de bilmeyen kimsedir, şeytandır ondan kaçın.
*Ey Derviş! Sen kendi etrafında durdukça nasıl tavaf da olursun. Hem Allah’ın evine gitmek hem de kendi etrafında olmak nasıl olur? Sen hala varlığınla tövbe ediyor kendinden geçmiyor terk etmiyorsun. Ey geçen hallerinden tövbe etmek isteyen derviş! Bu tövbe etmekten ne vakit tövbe edeceksin söyle!
*Ey Derviş! Tanrı ile oturmak isteyen ehli tasavvuf ile oturur. Bir kimsenin kendisi ile meşgul olması kendisinde bir hazine bulduğuna delildir. Başkaları ile uğraşması da o kimsenin manen iflas etmiş işsiz güçsüz kaldığına delildir
*Ey Derviş! Müminin alameti aklıdır. Aklı ne kadarsa ibadeti o kadardır. İnsanın huyu-nun güzelliği de aklının derecesindedir. Aklı tam oldu mu imanı da tam olur Rabbine itaat eder.
*Ey Derviş! İnsanlarda gördüğün birçok zulümler senin huyundur. Sen kendi huyunu onlarda görüyorsun. Senin varlığın nifakın zulmün gafletin onlara aksetmiştir. Ey başkasının başkasının yüzünde kötü bir ben arayan, gördüğün kendi beninin aksidir. Ondan nefret etme
*Ey Derviş! Tasavvuf baştanbaşa edeptir. Her vakitte her halde her yerde edep! Baktığı her yerde ve gördüğü her şeyde ilahi hikmeti ilahi güzelliği gören insandır. Tasavvuf sıkıntı zamanı gönülde neşe, ferah bulmaktır. Cenabı Hak’la oturmak isteyenler ehli tasavvufla otursun. Tasavvuf bir zevktir ki kendisinde nefsani alametler erir insani malumatlar çürür. Tasavvuf davayı terk ve manayı saklamaktır. Ehlullah indinde tasavvuf güzel huydur. Huyu güzel olanın tasavvufu da güzel olur Tanrının huylarını huy edininiz! Benim huyumu alan banim gibi olur.
*Ey Derviş! Gözü aç gör ki bütün Kelamullah ayet, ayet Kuran’ın hepsi edeptir.
İnsanların göz ve kalp nurları edep, insanın tenindeki can edep. Ademoğlu ile cismiyle
-4-
hayvan arasındaki fark edeptir.
Ey Derviş! Akarsu gibi olmak fakirin alametidir. Akarsu çer çöp tutmaz. Fakir yani dervişin kalbinde gıllu gış dedikodu, çer çöp bulunmaz Sonra akarsu etrafını, sular, doyurur, yeşertir.
Ey Derviş! Dünyada en büyük saadet, Alış verişin Hakla olursa dünyanın dedi’ sinden, kodu’ sundan kurtulursun. En büyük rahatlık, Dervişliktir. En büyük nimet kamil insana erişmek. Allah’ın halvegahından başka saadet yoktur.
*Ey Derviş! Erkek o kimsedir ki ticaret alışveriş Allah’ın zikrinden alıkoymaz, zahiren ve batınen yani içini dışını temizlemeyi seven kişidir, her nefes nefsini muhasebe etmeyeni biz ricalden saymayız.
*Ey Derviş! Kime sevda derdinin zerre kadar ışığı vursa, erse ondan bir kadın doğar. Kadınsa ondan bir er vücuda gelir. İkisinden de geçtin mi er olursun kadın bile olsan er sayılırsın. Fakat ne lazımsa tamamlanmadıkça bu iş kimseye açılmaz.
*Ey Derviş! Senin vücudun zamanın Meryem’idir. Nefis kadın, akıl erkektir ve sana doğru olan akıldan hasıl olmuş bulunan iman ve marifet de senin İsa’ndır. Meryem gibi olan nefsinden İsa doğar.
*Ey derviş! Lokma sende cevher oluyorsa istediğin kadar ye! Fakat bu lokma sende fenalıklar doğuruyorsa boğazına kilit as.
*Ey Derviş! Kemal sahibi her zaman Hu lafzını dile getirse kendisi Hu olur. Hu dediği zaman artık kendisi bulunmaz kendi vücudundan eser kalmaz.
*Ey derviş! Elinde olmayan bir şeyi arzu edersen bedbaht olman alınyazındır. Elinde olan şeyler hususunda ise henüz bunların hangilerinin arzu edilene layık olduğunu bilmen makamında değilsen, bu makam için uzaklaşman gereken şeylerden uzaklaş araman gerekeni ara.
*Ey Derviş! Bir adamın terakki ettiğini gösteren alametler şunlardır; Kimseyi yermez, kimseyi övmez, şikayet ve itham etmez, bilgelik taslamaz, kendinden asla bahsetmez, elde etmede güçlükle karşılaşırsa yalnızca kendini mesul sayar. Medh edilirse o meddahla gizlice alay eder, kendini suçlarlarsa haklı çıkmaya çalışmaz, nekahetteki hastalar gibi iyice sıhhatine kavuşmadan iyileşmesi gecikmesin diye kendini yoklar.
Bütün arızalarını kökünden söküp atmıştır. Hiçbir şeye ve ferde karşı taşkın harekette bulunmaz, kendini karşı sürekli tuzak kuran adama karşı tetikte olduğu gibi, kendine her an tetiktedir.
*Ey Derviş! Eğer bir kimse seni yererse reddetmeye kalkma hakkında böyle söyleyen kişi şüphesiz diğer kusurlarından bihaber zira haberdar olsaydı bunları söylemekle yetinmezdin de. Başkaları ile meşgul olan kimsenin nasibi tefrikadır. Cem farklılıkların toplanması, Tefrika bütünün parçalanmasıdır.
*Ey Derviş! Cahil hayır ve şerri başkalarından bilir. Bilge her türlü iyilik ve kötülüğü kendinden bilir. Cahiller meclisinde derin meseleler konuşulmaya başlanırsa sukutu muhafaza et. Zira hazım edilmeyen bir şeyi iade etmede büyük tehlike vardır.
*Ey Derviş! Gerçek Derviş, yoklukta başkasının varlıkta mutlu olduğu gibi mutlu, varlıkta ise başkasının yoklukta mutsuz olduğu gibi mutsuz. Ne başkasını sevmeye yönetecek nede başkasının sevmesine gerekçe ve de başkasının kendisinin sevmesi-ne izin verecek derecede sevgili ile meşgul olan kişidir.
*Ey Derviş! Başkasıyla olursan başka olursun. Dostla olursan dost olursun. Eğer sen
-5-
halkın sohbetini elde etmişsen benim sohbetim senin ne işine yarayacak. Şayet onun sohbetini bulamadıysan benim sohbetim sana ne fayda verecek.
*Ey Derviş! Bir kimsenin en güzel vakti bütün zamanını dostla geçirdiği andır. Sevgi kadehinden bir yudum içen kişi sevdiğinden başkasına iltifat edemez. Gönülde Allah sevgisi arttı mı şüphe yok ki Allah seni seviyor. Allah da bir kulu severse kendisi ile meşgul eder.
*Ey Derviş! Allah’ı sevdiğini söylüyorsun fakat ona karşı gelmeye devam ediyorsun. Senin sevgin gerçek olsaydı ona itaat ederdin çünkü seven sevdiğine itaat eder. Senin sevgiye layık oluşun da görmek için senin aradaki perdeleri kaldırmandır. O seni, senin Onu seyrettiğin bakışla seyreder. Bir şeyi yalnızca onu sevdiğin derecede anlayabilir-sin.
*Ey Derviş! Derviş neye benzer toprağa, mütevazi insan kime derler kendini insanla-rın emanet edildiği toprakla aynı sayana.
*Ey Derviş! Battal ve Allah’a kulluk etmekten yana tembel olan kimselerle oturmayı-nız, uymayınız. Onlara uymak sizi içinden çıkılmaz felaketlere sürükler. Eline geçme-yecek şeyi aramak en büyük beladır. İbadeti eksik eden geçim sıkıntısı çeker. Evinden eziyetler çeker, kazancı azalır. Çocukları isyan eder. Hanımından nefret duygusu görür. Hangi tarafa yönelse ayağı tökezler. Bunların hepsi az kulluk etmenin sonucu-dur. İbadetini bir yana atıp dünya işleri ile uğraşmanın neticesidir. Senin için yeterli olan sen sıkıntı çekmeden sana ulaşır. Sıkıntı çekmen aşırıya gitmendendir.
*Ey Derviş! Eğer başına kötü bir şey gelirse, keşke şunu isteseydin şunu yapsaydın deme. Allah böyle takdir buyurdu, dilediğini yapar de! Keşke sözü şeytanı işe karıştır-mana kapı açar.
*Ey Derviş! Şüphe kötü bir şeyi hissedip onunla gönlün daralmasıdır. Gönül daraldığın da kalp kararır sıkıntı ve üzüntü duyan olur. Bu halden temizlenmesinin yolu da şüphe-nin zıddı olan yakındır. Yakine ulaşınca gönül genişler ferahlar kul kalbinin tevhit nuru ile güçlendirdiğinde şirkten temizlendiğinde o kimseden sebepler silinir. Halis tevhid yerleşir. Allah Davud As’a vahiy ediyordu“–Ey Davud biliyor musun kullarımı nasıl dost edinirim Onlar kalplerini şirkten batınlarını da şüpheden arındırdıkları zaman”. Bir kişi kendinden uzaklaşmadıkça dostun huzuruna varamaz
*Ey Derviş! Meleklerde aşk vardır, dert yoktur. Dert adamdan başkasında bulunmaz. Aşkın bir zerresi bütün alemlerden iyidir, derdin bir zerresi bütün aşıklardan iyidir. Bu yola ayak direyen küfürden de geçer İslam’dan da.
*Ey Derviş! Yürü gönül levhanı arıt da evine melek girsin, konak edinsin. Sonrada o melekten miras bilgini elde et.
*Ey Derviş! Muhakkak Allah sana ağaç altında biat eden inanmış kişilerden razı oldu. Onların kalplerini iyice bildi ve onlara tam bir inanış huzur indirdi. Tarikata giren salik şeyhin elini tutmakla biat ehlinden olmuştur. Şeyhin eli şeyhten şeyhe gide,gide pire, nihayet Muhammed Sav.’e gider dayanan onun elide hakikatte Tanrı elidir
*Ey Derviş! Tarikat kendinden sefer edip kendiliksiz, kendine gelmek demektir. Ora da cemal ile müşerref olmak kendi ayan-ı sabitesini, cananın aynasında seyretmek yani kendini silip kayıtsız şartsız ona ulaşmak demektir. Kendini unuttuğun vakit Allah’ ı zikret.
*Ey Derviş! Nefsi pirin gölgesinden başka hiçbir şey öldüremez.O nefis öldürenin
-6-
eteğine sarıl ve eteğini sıkıca tut. Velilerin huzurundan uzaklaşan hakikatte Tanrıdan uzaklaşmış demektir.
*Ey Derviş! Terbiye edici kamil şeyh mürit için ölü yıkayıcı gibidir. Müride yaraşan, ölü yıkayıcının dilediği gibi tasarruf ettiği ölü olmak. Velayet suyu ile cünüplüğünü, manevi kirini yıkar. Mürid, Mürşidini sevmez, Onun söz ve işlerine arka çevirmekten de kendini alamaz ve yüz çevirme kesilmeyince Adem olması kabil değildir
*Ey Derviş! Arifler yalnız bilir Kamiller bilgilerini kendi nefislerine de uygularlar ve öyle görünürler bu hali kazandıktan sonra alemden aleme seyir bu gibiler için işten değildir. Kamil insan her şeyi bilir bir gerçekte toplar o yolda zevk eder. Ruh her şeyi kapladığından Kamil insan her şeyde tecelli eder. Her insanın iki sureti vardır Kamil insanın birçok.
*Ey Derviş! İlimsiz tarikat murat eden cinayet işlemiş olur. Kim ki telkin edici doğru ve hakiki şeyhe sahip olmazsa şeytan ona telkin edici şeyh olur.
*Ey Derviş! Allah birtakım farzlar koymuştur Sakın onları yitirmeyin! Allah birtakım hadler koymuştur, sakın onları aşmayın! Birtakım şeyleri haram kılmıştır, sakın onları işlemeyin! Allah unuttuğundan değil de size merhametinden bazı şeylerde susmuştur onları sormayın! Sual ve istemek insanı hakiki dilenci yapar, ruhani inkişafa mani olur. Başkalarının minneti altına girmek şahsiyeti zayıflatmak demektir
*Ey derviş! Kalbinde bir kasvet bedeninde bir zayıflık, rızkında darlık görürsen dünya ve ahiretine yaramayan söz etmişsindir.
*Ey Derviş! Huzur Allah’ı her yerde her şeyde hazır ve nazır olduğunu bilmektir. Resulullahta fani olmadan Allah’ta fani olunmaz Resulullahta fani olmak içinde şeyhinde fani olmak mertebesini bulmak lazım.
*Ey Derviş! Nefsini bilen beni bilir, beni bilen beni arar, bulur. Beni bulan bütün arzusuna ve daha ziyadesine nail olur ve benden başkasını bana tercih etmez.
*Ey Derviş! Kişi eğer kendi nefsini bilseydi doğru ve noksansız vehim ile hüküm ederdi. Kendinde tecelli zahir olan insan tecelli eden ile birleşip Rab insanı(vücuduna hakim olan) zahir olan hakkı kendi hükmüne çevirip bağlar ve onu tevil eder. Teşbih ilimdir. Teşbih zatın kendi kendini bilmesidir. Farktır, oda insandır. İnsanlığı ile kendini bilir Hak olur.
*Ey Derviş! Her şey sen, sen her şey olunca gerçekten senden başka bir şey yoktur. O zaman ben şuyum, ben buyum demek gayrilik gütmek sözde de olsa gayrilik ifade eder.
*Ey Derviş! Her mertebede o mertebenin gereği her hareketi ve sözü söyle fakat bir mertebede bir sözde saplanıp kalma. Derviş helali haramı fark eden adımlarını göre, göre atandır.
*Ey Derviş! Allah, Allah diye çağıranlar Allah’a bir şekil vücut verip veya mevcudiye-tini inkar ederler, tam gerçeğe ulaşmış sayılmazlar. Gerçeğe erişmek için ruhun içine girmeli ne olduğunu anlamalı. Ruh olmalı, Zat olmalıdır. Her şeyin ondan çıktığını anlar, düşünüş ve hareketlerde hakikate uyar. Aksi halde boş sözlerle ömrünü geçirir.
*Ey Derviş! Kendini üç şeyden temiz tut! Bir şeyi azalarınla yaptığında Allah’ın sana baktığını hatırla! Bir şey söylendiğinde Allah’ın seni dinlediğini hatırla! Zihnen bir şeyler yapmadığın halde kalbinden bir şeyler geçirdiğinde Allah’ın onları bildiğini hatırla!
-7-
*Ey Derviş! Bizim vücudumuz arizidir. Biz arizilikten çıkarsak biz O oluruz.O biz olur.
Ondan gayri bütün şekiller fanidir yoktur. İnsan tabaklanmamış bir deridir, rutubetten nem kapar çirkin bir hale gelir ağır, ağır kokar. Sen ona acı ve keskin ilaçları fazlaca ver de temizlensin, latif bir hale gelsin dostu görmeyen her parça kuru deriden başka bir şey değildir.
*Ey Derviş! Allah’ın nuru bölünme parçalanma söz konusu olmaksızın insanın ruhunu kaplar. Bilgisizlik bu nuru örter, Allah’ı görüp bilmek için ilim elde etmeli ve emmare nefsi terbiye edip saflaştırmalı yani Allah’ın onu nurlandırmasına hazır bulundurmalı. Ruh saflaşıp nurlandığı takdirde artık şuur işlemez ruha vecd hakim olur. Bu hal içinde nebilik lisanı gelir ve bu halde olanların ruhsal halleri değişir, bedeni vasıfları değişir.
*Ey Derviş! İnsan gerçek hakkındaki sözlerin gerçek anlamlarını kavramadıkça ve bu gerçek anlama dayanan bir hale sahip olmadıkça kemale gelmiş ve ermiş sayılmaz.
*Ey Derviş! Hakikat yolcusu Hakkın kendine ariyet olarak verdiği elbisenin yani cesedin cüzlükte ve küllükte yok olduğunu bilip ondan sıyrılmadıkça dünya ve ziynet-lerinden yüz çevirmedikçe hak ve hakikate ulaşamaz. Ulaşanlara Hakka ait vücut giydirilir bu vücutla farka yol bulurlar.
*Ey Derviş! Hatar fuzul mulahazat şugul! Hatar; İnsanın en merkezlerini boşu boşuna iştigal eden hatıralar olması boşuna vakit öldürür. Her türlü ayıp, kayıp bütün kabahat-ler, başıboş sorular, boş arzulardan kaynaklanan hedeften alıkoyan oyunlar, oyalanma-lar, vakit öldürmelerdir. Fuzul; Büyük işlerdir, ameli Saliha’dan alıkoymak önem taşımayan işlerle meşguliyet kişisel bencillik. Mulahazat; Şu şöyledir bu böyledir gibi değersiz meşgaleler. Şugul; Allah’tan uzak gibi olanların sendeliğinin sebeplerinin buluculuğunu Allah’tan iste bu isteğin az olmasın sana kanaat gelene dek iste.
*Ey Derviş! Ya sen “dır” ve “idi”nin ağlarına düştün veya varlık senin ağında esir oldu
*Ey Derviş! Derviş kendi ile uğraşandır. Kendinden hariçtekilerle vaktini hisleri ile meşgul edip yaşamayandır. İnsanları gören olmayınız amellerinizi sildirirsiniz Dervişin en güzel hizmeti etrafına tebessümle bakmasıdır. Buda yumuşak huylu ve sözlü olmakla olur.
*Ey Derviş! İnsanın kendisi ile uğraşmasının o kadar başka ve garip bir zevki de vardır ki insanı dünya işlerinden hem de en değerli dünya işlerinden çekip alıyor. Seni yakıp yandıran bu ateş nedir? Dünya! Vazgeç şu dünyadan Aslanlar gibi çekin bu ateşten. Bu ateşten geçtin mi güzel bir gönül elde edersin.
*Ey Derviş! Addan ve harften geçmek istersen kendini tamamıyla kendinden arıt. Yok ol! Kendini kendi vasıflarından arıt ki asıl kendi saf ve pak zatını göresin. O vakit kitap üstat olmaksızın peygamber ilimlerini bulur ve görürsün.
*Ey Derviş! Kendini tanıyan tanıdığı miktarı etrafını tanır. Fikirlenmekden ve fikrinin sabitlenmesinden muhafazacı ol.
*Ey Derviş! Kimin bakışı olgunlaşır ve aleme vahdet ve kemal gözüyle bakarsa alemde bir eksiklik görmez. O kimse alemde kimsenin ayıbına bakmaz hatta ayıp ve noksan diye bir şey görmez. Aşıkların kalpleri için manevi gözler vardır ki bakanların göremediklerini görürler.
Ey Derviş! İnsana kendini görüp beğenen kendi gözünden daha tehlikeli hiçbir kötü göz olamaz. A eğri görüşlü! Sen bana kendi gözünle bakma benim gözümle bak da biri iki görme. ”Benimle duyar, benimle görür” sırrına ermiş varlığı varlıksız bir hale gelmiş
-8-
se o başka. İsteneni isteyenlerin gözü ile gör. Kulak hakikate nüfus ederse göz kesilir
yoksa söz kulakta kalır gönüle tesir etmez..
*Ey Derviş! İnsan gözden ibarettir. Gözde dostu gören göze denir. İnsan dostu görmediyse kör olsun daha iyi. Gözü gönülden bakan kimsenin Haktan başka sözü yoktur.
*Ey Derviş! Her şeyden kesil çünkü sen tamamıyla bizimsin bizim için yaratılmışsın. Sizin yüzünüz bize çevrildiği zaman “yüz”, gözünüz bana baktığı zaman “göz” olacaktır
*Ey Derviş! Ayna gibi başkalarının cemalinden mahv olma gönül ve gözden başkala-rının hayalini yıka.
*Ey Derviş! Perdeleri yakan gözde esir kalmayan bakışı bende öğren. İnsan gözdür bakiyesi deri. Bütün vücudunu bakışta erit. Nazara git, nazara!
*Ey Derviş! Düşünme! Zira düşünmek illettir. Eğer düşünmezsen temizlenmiş nefs olursun. Düşünceyi terk etmek Halikına teslimdir.
*Ey Derviş! İstikametin talibi ol kerametin talibi olma! Kerametin en büyüğü nefsin kötü huylarını iyi huylarla değiştirmektir.
*Ey Derviş! Allah’ın adı geçmeyen bir konuşma boştur. Tefekkürü olmayan bakış gaflet. Allah’ a kulluk için olmayan hareket kayıptır. Allah konuşması zikir susması fikir, nazarı ibret hareketi ibadet olan kimseye rahmet etsin. Tefekkür kalbin cilasıdır. Tefekkür giderse kalpte ziya kalmaz. Zikir ise fikirden efdaldir. Zikrin hakikati zikr edilenin kalpte huzurudur.
*Ey Derviş! Allah’ın ne perdesi nede yüzünde nikabı vardır. Yalnız senin bilgisizliğin bu hususta sana perde olduğundan dolayı gözlerin görmez olmuştur. Anladım ki noksanlık kendi gözlerimdeki körlük yüzündendir.
*Ey Derviş! Aşk yolunun afeti benlik ve bizliktendir. Benlik ve bizlik nedir? Hakkın aynı olmayan Ben ve Biz’dir. Buda hatanın ta kendisidir.
*Ey Derviş! Kendi varlığını bulda ikilikten geç. Evi yık! Nihayet bu ev zaten viran olacak altındaki hazinede apaçık meydana çıkacak. Fakat o vakit hazine senin olmaz. Çünkü o ele geçen ganimet ruhun evi yıkma ücretidir.
*Ey Derviş! Allah ile insan arasındaki ikilikten kurtulmak için şahsiyeti bertaraf edip tamamıyla fenafillah yolundan gitmek lazımdır.
*Ey Derviş! Derviş neye benzer toprağa, mütevazi insan kime derler kendini insanla-rın emanet edildiği toprakla aynı sayana.
*Ey Derviş! Dikkat etsen uyanık olsan yaptığın işin cevabını görürsün. Hakkı tanıyan gören iki göze de sahip olursan iki alemi de dostla dolu görürsün. Toprak’ dan yaratı-lan bedenin kabadır, ama cila kabul eder onu cilala! Bizim işimiz kalbe cila vermek ve onu tahliye etmektir.
*Ey Derviş! Bizim müşterimiz Allah’tır, cennet karşılığında iman edenlerin canlarını mallarını satın alır. Seni arayan müşteriyi ara Her müşteriye el atma! Mümin sevdi mi Allah’ı sever.
*Ey Derviş! Bedendeki canlar havuzlardaki sulara dünya ile ilgili bulunan meşgaleler vesveseler ve işler de suya karışan laf ve suyu bulandıran topraklara benzerler. İnsan bu bulanıklık yüzünden içine bakınca bir şey göremez.
*Ey Derviş! Kendini görmek öldürücü bir zehirdir. Sözün çoğu benlik ve bizlik davasıdır. Az söyleyen adamda derin bir düşünce vardır.
-9-
*Ey Derviş! İnanan kişinin anlayışından sakın çünkü o Tanrı gözüyle bakar. Sen te-
mizlen din mi perde yırtılır pak kişilerin canları sana görünmeye başlar. Bizim işimiz kalbe cila vermek ve onu tahliye etmektir.
*Ey Derviş! Aşk miraçtır. Çocuğun doğması karnın parçalanmasından. Erenlerin doğması alemin çatlamasındandır. Bu iki doğum için ezan bir delildir, onu dudaklarda söylüyorlar, bunu aynı candan söylüyorlar. İnsan eğer yeniden doğmazsa göklerin melekütüne giremez.
*Ey Derviş! İnsanın tabi maddi doğumdan sonra ikinci manevi doğum, onu tekrar mana alemine getirebilir. Bu doğum insanın serbest bir hareketidir. Cüretli insan bu dünyanın karanlık maddi rahminden çıkıp ilahi nura kavuşur. İlk anda bu doğumdan korksa da bundan sonra hiç beklemediği, tasavvur edemediği bir aleme gelecektir. O doğum ağlamakla oluyor, bu ise gülmekle yani o arayan bu bulan. O kainatta sükundur ve seyretmektir, bu tamamen cihetten dışarı da dolaşmaktır. Uyanık ruh vücutta doğarsa bu eski manastıra bir titreyiş düşer. İnsanı Kamilin huzurunda bu dünya titre-meğe başlıyor ve içindeki resimler kırılıyor.
*Ey derviş! Aşık ölmeden evvel ölür fetvasınca, kişinin hayatta iken hayatta olduğu gibi bu hayatta iken de ruhani kıyametini görecektir. Ya iki noktalı ol, ya iki noktasız gerisi cinayettir. Ya ol, ya öl. İnsan iki kere doğmadıkça hakiki bekaya erişemez. Bu bir kere anadan doğmak,bir de kendinden çıkmaktır, eğer böyle olmazsa o kimse tehlikelidir, emin değildir.
*Ey Derviş! İnsan aslını bilirse isterse perde olsun, nisbi vücudunu gerçek vücutta yok etmeli. Bu ölmek değildir, hakikati bilip bilgi bakımından ölmek varlık diye övündü-ğün maddi vücudunun hiç olduğunu bilip mertebe ve şekilleri bırakarak yok olduklarını düşünerek aslına yani zatına ruhen yükselip ruhunla baş başa kalmak demektir. Hayal denen perdeden sıyrılıp ruhunla baş başa kaldığın an sen sende kalmazsın yalnızca Hak kalır. İşte böyle bir insan her şeyden her yerde Hakkı gören Hakkalyakin mertebe-sine ulaşmış olur.
*Ey Derviş! Ölümünü ölmeden önce isteyen ölmemiş sayılır. iyiyse iyiliğe ulaşmaya acele eder, kötüyse kötülüğün azalmasını diler. Öl ki hiçbir şeye ihtiyacı olmayan diri Tanrı ölüden diri meydana getirsin. Ölüden diriyi çekip çıkarınca ölen doğru yolu bulur. Yok olana tehlike olmaz! Yokluk iftiharımızdır.
*Ey Derviş! Tamir edecekleri her eski binayı evvela temelden tahrip ettiklerini bilmiyor musun? Ölüm yalnız eski bir evin yıkılıp yeni güzel bir sarayın yapılması gibidir. Ölüm perde arkasında mesut bir vuslattır. Herkesin ölümü kendisi ile aynı renktedir. Bize muhtaç olan içimizde bulunan kendi ölümümüzdür.
*Ey Derviş! İnsan, hiç kendi ölüsünü bırakıp da yabancı bir ölüyü diriltmeye kalkar mı! Deniz suyu ölüyü başında taşır. Sende eğer beşeriyet vasıflarından öldünse hakikat sırları denizi seni başının üzerinde taşır.
*Ey Derviş! İstekler uyumuş köpeklere benzer, onlarda hayır ve şerde gizlidir.
*Ey Derviş! Akılların yuları zorla gelin emridir. Gönlünü kaptıranların yuları ”dileyerek gelin” emridir. Allah kimi gönül makamına vasıl ederse o kişide ten cinsiyeti kalmaz.
*Ey Derviş! Kendini unuttun mu seni anarlar. Kul oldun mu azat ederler. Tedbiri unuttun mu pirinden taze bahtı bulursun. Zamansızlık alemine varmak için hayretten başka yol yoktur.
-10-
*Ey Derviş! Sağır istek ve dilek kör de hırs. Sağır bizim ölümümüzü duydu da kendi ölümünü duymadı, kendi görüşünü görmedi. Kör halkın ayıbını kıldan kıla görür ve söyler, kendi ayıbını görmez alemin ayıbını arar.
*Ey Derviş! Herkesle beraber bile olsa bensiz olduktan sonra hiç kimseyle beraber değilsin demektir. Herkesler çekilmiş olsa bile yine benimle olduktan sonra herkesle berabersin. Sen bedensiz bir bedene sahipsin artık korkma.
*Ey Derviş! Müminin alameti aklıdır. Aklı ne kadarsa ibadeti o kadardır. İnsanın huyu-nun güzelliği de aklının derecesindedir. Aklı tam oldu mu imanı da tam olur Rab’ bine itaat eder.
*Ey Derviş! Suretini kırdın, yaktın mı her şeyin suretini kırmayı öğrendin demektir.
*Ey Derviş! Kibir, hırs, şehvet kokusu söz söylerken soğan gibi kokar. O koku yüzünden dualar reddedilir. O kötü kalp söz ile kendini gösterir. Eğer duada güzel bir nefese sahip değilsen yürü özü sözü doğru kardeşlerden dua iste. Allah ”Ey Musa bana suç etmediğin kötü söylemediğin bir ağızla dua et” dedi. Musa ”bende o ağız yok” deyince, ”başkasının ağzı ile dua et” buyurdu. Sende öyle muamelede bulun ki ağızlar gece gündüz sana dua edip dursunlar.
*Ey Derviş! İnsan duygudan çıkmadı mı gayb alemine tamamıyla yabancıdır.
*Ey Derviş! Gönül aynası saf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilesin. Gönlü, gönül vermeden başka bir suretle bulamazsın. Gönlü has olanların muhabbetinden başka muhabbete gönül verme.
*Ey Derviş! Mademki hırsızlık ediyorsun bari latif inciyi çal! Mademki hamallık ediyorsun bari yüce bir yük yüklen!
*Ey Derviş! Hz. Muhammed Sav. ”eğer” demeyi men etti. Onu söylemek münafıklık-tandır. Eğer illetine uğramayasın. ”Eğer şunu yapsaydım yahut bunu yapsaydım” deyip tereddüte düşmeyesin. ”Mal isterim, mevki isterim, şeref isterim” içinden bu sesleri men ette sırlar keşf edilsin. Dünya malı Tanrının gülümsemeleridir. Bizi bu suret sarhoş mağrur ve perişan etmiştirdERVİŞ de

*Ey Derviş! Addan ve harften geçmek istersen kendini tamamıyla kendinden arıt. Yok ol! Kendini kendi vasıflarından arıt ki asıl kendi saf ve pak zatını göresin. O vakit kitap üstat olmaksızın peygamber ilimlerini bulur ve görürsün.
*Ey Derviş! Herkesin hareketi görüşü bulunduğu makama göredir. Herkes aleme kendi görüş dairesinde bakar. Ey Tanrı nuru ile bakanlar, ey erişmiş olanlar! Kimya gibi bakışlarınızla bakıra benzer insanlara bakar onları altın haline dönüştürürsünüz. Mademki bizim gözümüzde birçok illet var yürü kendi görüşünü dostun görüşünde yok et. Bütün maksatları onun görüşünde görürsün.
*Ey Derviş! Yok olmanın yolu başka yoldur. Varlığını yokluğa feda et. Çünkü aklı başında olmakta bir günahtır. Bu alemin direği gaflettir. Aklı başında oluş geçmişleri hatırlamaktan ileri gelir. Akıllılık uyanıklık bu dünya için afettir.
*Ey Derviş! Kınanmak kaynatılmış ilaç ve hap gibidir. İçer yahut yutarsan bir müddet ıstı-rap ve elem içinde kalırsın. Methin tesiri ise şekere benzer, gizli tesir eder ve bir müddet sonra vücutta deşilmesi icap eden bir çıban çıkar. Alçak gönüllü ol, hakir ol ululuk taslama!
*Ey Derviş! Kaderden çekinmekte perişanlık ve kötülük vardır. Yürü tevekkül et.
Tevekkül hepsinden iyidir. Allah’ dan bir zarar gelmemesi için kulun Hak hükmüne
-11-
karşı ölü gibi olması lazımdır.
*Ey Derviş! Hiçlik en güzel ve en kazançlı bir meslektir. Onda yok olan kendinden geçer, kendinden kurtulur. Çünkü Onunla bulunmaya imkan yoktur.
*Ey Derviş! Yokluğa dalıp kaybolmadıkça varlığa erişip oradaki doğruluğu asla göre-mezsin. Yok ol da varlığın ardından gelsin. Sen varken var olan sana nasıl gelir ulaşır.
*Ey Derviş! Kim yolda bir şeye bağlanır kalırsa o şey o adamın putu olur bağlanır kalır.
*Ey Derviş! Gece gündüz arayıp duruyor da bulamıyorsan, O kaybolmuş değil senin isteğinde noksanlık vardır. Onu Onunla tanı kendinle değil!
*Ey Derviş! İblisten bir şey öğren. İblis dedi ki Musa’ya “daima şu sözü hatırında tut. Ben, ben demede benim gibi olma”
*Ey Derviş! Ey saçma sapan sözlere dalan, bilsen her gece senin için Tanrı katından melekler inmede. Gönül ehli eri dağlarından tanınır, gönlünü dağla!
*Ey Derviş! Seni uyandıracak biri lazımsa o zaman senin için ibadet edecek başka bir adamada lüzum var demektir.
*Ey Derviş! Allah kiminse her şey onundur. Neyi ararsan benzerini bulursun, eşiti bulunmayan Odur. Mademki benim yerime konulacak bir şey yok o zaman bensiz olma. Canını üzme senin canına canan olarak ben kafiyim. Bir an bile bensiz yaşamayı dile-me. Benden başka önüne ne gelirse gelsin isteme. O bu ıstırap dolu yurdu yani dünyayı sana satmaz.Sen de sakın bu dünyada Onu satma!Onun yerine ne seçersen seç suçtur.
*Ey Derviş! ”Elime ne geldiyse kaybetmekteyim. Adeta elime aldığım şey bir akrep kesiliyor” diyorsun. Nesi var nesi yoksa oynayıp elden çıkaran yol alır, temizlikle huzu-ra erer. Mum gibi yanıp yakılmadıkça hiç kimseye temizlikten dem vurma. Temizlikten dem vuran kendi içine baksa perişan olur gider. Temiz kişi iştahla bir yerde yemek bile yese derhal cezasını çeker.
*Ey Derviş! Kim ki alemde bizden başka bir şeye kani onunla eğlenir kalırsa, O bağlandığı şey zeval verir mahvederiz.Çünkü sevgiliden başkasına el atmak doğru değildir. Önüne çıkanı yaktın mı her lahza Tanrı nimeti sana artarak gelir.
*Ey Derviş! Meleklerde aşk vardır, dert yoktur. Dert adamdan başkasında bulunmaz. Aşkın bir zerresi bütün alemlerden iyidir, derdin bir zerresi bütün aşıklardan iyidir. Bu yola ayak direyen küfürden de geçer İslamdan da.
Ey Derviş! İnsanın iki hali vardır hamlık ve mahçupluk. Hamlık halinde meleğe secde eder. Olgunluk ve vasıl olma halinde Allah’a vasıl olunca melek ona secde eder. İnsan kendisine secde edilendir.
*Ey Derviş! Tanrıyı bilenin dili körleşir. Onu Ondan başkası ile meşgul olmayan tanır. Gamsız ve asude olur. Vazgeç bu uğraşmadan aylak ol! Aylak olmadın mı dırıltılara düşer perişan olursun, ne varsa hepsini terk etmek gerek.
*Ey Derviş! Tedbir halkın yaşayışlarını bulandırır. Kendi kendine tedbir yapmakla uğraş-maktan nefsinizi dinlendirin.
*Ey Derviş! Söylediğinde sensin, bildiğinde sen ne söylersen bil ki O değildir. Bir şey söyleme kendini tanı, söylediğin bildiğin şeylerden binlerce ileridesin. Onu Onunla tanı kendinle değil. Yol Ondan başlar Ona gider. Akıldan başlamaz.
*Ey Derviş! Mevlayı Müteal Hazretleri seni kendisi için yarattı, sen ise bütün gün baş-
kaları ile uğraşıyorsun. Derviş demek; Gerçek kamil bir mürşide bağlanan, ondan zikir
-12-
ve tevhid eğitimi alıp “at” dediğini atan, ”al” dediğini alan alandır. Hal ve yaşantısını
tevhid zevki ile süslenmiş insandır.
*Ey Derviş! derviş demek nefis mücadelesinde başarılı olup, nispet fiilinden fiilullaha, nisbet sıfatından sıfatullaha, nispet vücudundan vücudullaha mazhar düşüp fenafillaha ulaşandır. Onun diyeti artık Hak olmuştur. Ya rengine gel ya renksizliğe git. Yeter ki ciğer yanmasından bir nişan bulunsun.
*Ey Derviş! İnsan kendini o kadar az tanıyor ki, şeytanın her emrine derhal itaat ediyor. Hiç düşünmüyor hatta kendisini avlamak maksadıyla gelen şeytana ”buyur biz hazırız” diyor.
*Ey Derviş! Allah’ın kullarına hazırladığı mutluluğu ne insan gözü görebilir ne kalbi duyabilir. Mutluluğu duyabilmeniz için bizi arıtmalardan geçirip yeni bir biçime sokacaklar bu değişiklik o kadar büyük o kadar kökten olacaktır ki artık ortada bizden eser kalmayacaktır.
*Ey Derviş! Baştan ayağa kadar onun nimetlerine gark olmuşsun, kendine gel de bir düşün. Bak şu nimetlere bak da kimden uzaklaştığını bu ayrılığa nasıl sabır edebildiği-ni bir anla!
*Ey Derviş! Onun karşısında kimse doğru duramaz eğer duracak olursa da tam ayardır.
KENDİNİ UNUTTUĞUN VAKİT ALLAH’I ZİKRET!
Derleyen:Sevim(Bulut)Bayer

8 Temmuz 2010 Perşembe

MESCİD-Mescidi HARAM’dan Mescidi AKSA’ya MİRAÇ-MESACİDİ SEB’A(7 aza)ve BURAK: MESCİD, bir mekân ismi. Bir insanın ibadeti huzurda bedenen veya HER BİR UZVUNUN ADINADA MESCİD denir. Bu huzuri mescide SANA GELEN İLAHİ İLİMLERİN SENİNLE OLUŞU UZVİYETLERİN SENDE CEM OLUŞLARI ONLARIN MESCİTLERİDİR. Buyrulur”İnsanda olan mescid kendisi ile secde edilen 7 letaifi iğzadan ibarettir. Bu topluluğa BEYTÜL MAMUR’da denilir. Kalbi letaife(kalbi mümine arşullah)hitabıyla”Kalbe gelenler bütün iğzayı bedenimi kuşattığı halde miracı letaifi bölgeleride senlendirmesi ve alemi itikadımızdaki inanış imanımın alemi ilmime ve kalemime teaküsü ile uruci başka alemlere vusuli SÜBHANELLEZİNİN havlinde mübarek bir ayet oluşudur. Ayet”bir şeyin vücuduna alamet olan şey’i diğer demektir”buyrulur. Demek olduki KALBE GELEN KALEME GELDİMİ AYETTEN oluşu KUŞKU GÖTÜRMEZ! Mastar ya da ismi mekan. Mastar olursa kulun huzurda ibadetle mükellef olan tüm uzuvlarının adına itlak olunur fakat mekan bakımından mescit Kabeyi mükerremeden peygamberimi-zin nisbet rüyetle gözlerden uzak fakat alemi şuhudda bulunan MESCİD-İ AKSA’dır ki beyti mukaddes demektir.
O MESCİD öyle BİR ALEMDİR ki orada HERKESE KENDİ NAZARI, HİSSİ VİCDANI NİSBETİNDE İLİMLER İRAE OLUNUR. Elbette MAKAMIN FEVKİNDE olanlar, MÜŞAHEDE-NİN FEVKİNDE BİR İLMİ ŞUHUDİ ve bir RÜYET VÜCUDU ile MÜŞAHİTTİRLER. Amma İNSANDA olan MESCİD KENDİSİ ile SECDE EDİLEN 7 AZADAN İBARET BEYTÜL MAĞMUR. KALP gibi İNSANA BİR MÜNASEBETİ, AMMESİ olan MESCİTTİR. Kalbin ümranı dimağdır, harap ola-maz. Buna mescid denildiği gibi ARŞI AZAM’da denir. Mescidül haram insanda kendisini 2 emir yanın da tutan şeydir. Birçok ayeti kerimede”fenzir ve keyfe …” nazarlar bu kabildendir, öyle ise GÖZ MESCİTTİR. Mescid, mastar veya ismi mekândır. Her şey İNSAN' dan ZUHUR ETTİĞİNE göre MEKAN veya MESCİDİ İNSAN KENDİ ÜZERİNDE BULMASI ile SECDESİNİ YAPACAĞI ŞÜKRANİYETİDİR. İVe ihya edilmiş Allahın evidir İnsan kainata zuhuru ile bütün zerreati oluşum kainat ile BEYTÜL MAĞMURDUR, alakadardır. Zerreattan maksat soyut somut kuantik ve daha ötesi bütün kurguların kurucusudur. Oda ziyayı vücut insandır. Letaiflerinle kendini bu haleti yaşantındaki bindiğin iştiyaki zevkinle olki, gökleri ayağına getiresin. İsra ayeti subhaniyesindeki, kendinizin iktidarı nisbeti tesbihi zikri Hamdi letaifinde Mescidi aksanın etrafını(havlini)mübarekleyerek yakine ilka edecek bazı subhani ayetlerle miracı insana belirler.
SIR: MESCİD veya MESCİDİ AKSA FİZİK BEDENDE LETAİFLERİ ile OLUŞUR. İşte bu ANLAYIŞ ZEVKİ SEZİŞE giren ZAT Hz.Muhammedle GÖRÜR, ONUNLA İŞİTİR. Onun için LEY(gece), URUCİ YÜKSELİŞ KUR ’an TARİFİNDE MESCİDİ AKSA ve MESCİDİ HARAM ifadesi bulurki YAKİNİ olan KİŞİLER BUNLARI kendi VÜ
MESCİD-Mescidi HARAM’dan Mescidi AKSA’ya MİRAÇ-MESACİDİ SEB’A(7 aza)ve BURAK: MESCİD, bir mekân ismi. Bir insanın ibadeti huzurda bedenen veya HER BİR UZ-VUNUN ADINADA MESCİD denir. Bu huzuri mescide SANA GELEN İLAHİ İLİMLERİN SENİNLE OLUŞU UZVİYETLERİN SENDE CEM OLUŞLARI ONLARIN MESCİTLERİDİR. Buyrulur” İnsanda olan mescid kendisi ile secde edilen 7 letaifi iğzadan ibarettir. Bu topluluğa BEYTÜL MAMUR’da denilir. Kalbi letaife(kalbi mümine arşullah)hitabıyla”Kalbe gelenler bütün iğzayı bedenimi kuşattığı halde miracı letaifi bölgeleride senlendirmesi ve alemi itikadımızdaki inanış imanımın alemi ilmime ve kalemime teaküsü ile uruci başka alemlere vusuli SÜBHANELLEZİ' NİN havlinde mübarek bir ayet oluşudur. Ayet”bir şeyin vücuduna alamet olan şey’i diğer demektir”buyrulur. Demek olduki KALBE GELEN KALEME GELDİMİ AYETTEN oluşu KUŞKU GÖTÜRMEZ! Mastar ya da ismi mekan. Mastar olursa kulun huzurda ibadetle mükellef olan tüm uzuvlarının adına itlak olunur fakat mekan bakımından mescit Kabeyi mükerremeden peygamberimi-zin nisbet rüyetle gözlerden uzak fakat alemi şuhudda bulunan MESCİD-İ AKSA’ dır ki beyti mukaddes demektir.
O MESCİD öyle BİR ALEMDİR ki orada HERKESE KENDİ NAZARI, HİSSİ VİCDANI NİSBETİNDE İLİMLER İRAE OLUNUR. Elbette MAKAMIN FEVKİNDE olanlar, MÜŞAHEDE-NİN FEVKİNDE BİR İLMİ ŞUHUDİ ve bir RÜYET VÜCU-DU ile MÜŞAHİTTİRLER. Amma İNSANDA olan MESCİD KENDİSİ ile SECDE EDİLEN 7 AZADAN İBARET BEYTÜL MAĞMUR. KALP gibi İNSANA BİR MÜNASEBETİ, AMMESİ olan MESCİTTİR. Kalbin ümranı dimağdır, harap olamaz. Buna mescid denildiği gibi ARŞI AZAM’da denir. Mescidül haram insanda kendisini 2 emir yanın da tutan şeydir. Birçok ayeti kerimede”fenzir ve keyfe …” nazarlar bu kabildendir, öyle ise GÖZ MESCİTTİR. Mescid, mastar veya ismi mekândır. Her şey İNSAN' dan ZUHUR ETTİĞİNE göre MEKAN veya MESCİDİ İNSAN KENDİ ÜZERİNDE BULMASI ile SECDESİNİ YAPACAĞI ŞÜKRANİYETİDİR. İhya edilmiş Allahın evidir İnsan kainata zuhuru ile bütün zerreati oluşum kainat ile BEYTÜL MAĞMURDUR, alakadardır. Zerreattan maksat soyut somut kuantik ve daha ötesi bütün kurguların kurucusudur. Oda ziyayı vücut insandır. Letaiflerinle kendini bu haleti yaşantındaki bindiğin iştiyaki zevkinle olki, gökleri ayağına getiresin. İsra ayeti subhaniyesindeki, kendinizin iktidarı nisbeti tesbihi zikri Hamdi letaifinde Mescidi aksanın etrafını(havlini)mübarekleyerek yakine ilka edecek bazı subhani ayetlerle miracı insana belirler.
SIR: MESCİD veya MESCİDİ AKSA FİZİK BEDENDE LETAİFLERİ ile OLUŞUR. İşte bu ANLAYIŞ ZEVKİ SEZİŞE giren ZAT Hz.Muhammedle GÖRÜR, ONUNLA İŞİTİR. Onun için LEY(gece), URUCİ YÜKSELİŞ KUR ’an TARİFİNDE MESCİDİ AKSA ve MESCİDİ HARAM ifadesi bulurki YAKİNİ olan KİŞİLER BUNLARI kendi VÜCUDUNDA BULUR(Letaifi kalple, letaifi ruh bölgeleridir). Sizde bu oluşum bir ayeti olay olduğundan ”linuriyehu”. Bu kur’ani kelimeden istifade, GELECEKTE BİR AYETİN SENDE BELİRLENMESİNE seninle Hz. resul muntazırlardır.”ve sahhareleküm mafissemavati vel arz”ayeti ile olursan bu LETAİFİ BEDEN-LERDE Kİ DUYUŞLARA SEMA OLAN BEDENİNDE, YAZMAYA SEMA OLAN LİSANDIR.
SIR: ”Veiz aheze”ile yani MUHAMMEDİ MİRAÇLA, BEDENİ LETAİFLERİNLE MİRACİ YOLUN taa ZATÜL BAHTE ulaşmasında, MİRACİ GÜNLERE BEDENİ LETAFETİNLE BAK! Ve geceleri BAKİ SALATI TEVECCÜ-HÜN yani HAKİKAT NAMAZKİ buna LİSANI İLAHİDE”nübüvveti mutlaka”denir. BÜTÜNİ İNSANLIĞIN yani NÜFUSU KÜLLİYENİN(AYIN-İnsanların ruhi alemdeki topluluğu)MİRACI MUHAMMEDİYEYE TEVECÜHÜNDE NÜBÜVVETİ MUTLAKAYA ERMİŞ OLASIN! İşte bu yöneliş TEVECCÜHÜNDE, MESCİDİ VASFIN seni MESCİDÜL AKSADAN, MESCÜDÜL HARAMA NÜZÜL ETTİRMEKTEKİ HALİN LETAİFLERİNLE olacağıdır.
Mescidi haramdan, Mescidi aksaya miraç etmek! Göklere çıkıp ne yapacaksınız semavatı seb’ayı kendi ayağınıza getiriniz. İftidar ve kadir bizde vardır. ”vesahhere leküm mafissemavati vel arz-ve külli şeyin haleknahüm”Allahu Taala kudret ve iktidarı bizde halk etmiştir. Soyuti ruhi bedenin istinad ettiği Atayı esma-ziyayı vücut-şuunatı zat bedenin ruhi halinin, dünyevi sistemdeki beşeri vücudun uzaktan kumanda eseri ile bulunmuş olması. Ona mekan olursa MESCİDİ HARAM denir. RUHİ vücudun NEŞRİYATI RADYASYON IŞINLAMA FİZİK BEDENDE kendine ALAN MEKAN ve KARŞIT BULDUĞU YER GÖRÜNTÜ olarak FİZİK BEDENDİR. Beşeri vücut olarak gözükmüş olması MESCİDÜ HARAM olmuş şekli iledir. Kısaca İNSANIN ALLAH ile BİRLİKTEKİ HALİDİR. MESCİDİ AKSA ruhi vücuttur. RUHİ vücudun MİRACI MESCİDÜL HARAM’dır. Mescidül Haram ALLAH’IN bize TEKLİFİ. RUHİ vücudu-muzun manen SOYUT olarak İNSANA GELMESİ olayıdır. RUHİ VÜCUDU DÜNYADA ve ÜZERİN DE ARAMA! O İNSANA MANEN ENERJETİK olarak taa RUHLAR ALEMİNDEN FİZİK BEDENİ ETKİLEYİP MESCİDİ HARAM şekli ile VÜCUT göstermesi FİZİK BEDENİ-MİZDİR. Allah’dan gönderilen ancak insandır. Fasulye patlıcan ve her türlü ihtiyaçları dünyevi şeylerle alakası yoktur. Muhammedi sistemde, kevne gelen insan Muhammedi ahkamla arza gelirken. Kendinin ihtiyaçlarını beraberinde kurgulayıp getirmiştir, toprakta insandandır. Haram; Hürmetli, saygılı, saygı değer, manasındaki in-sandır. Bu hürmetliliğin üzerinde sana müesser olanın eseri kendin olduğunu bilmendir.
Oku kendini tanı! Mescidül aksadan geleni ve miracını Mescidi AKSA’YI KALBİN olarak DÜŞÜNSEN Mezahiril vücudun(fizik beden),Mescidi Haramdan emir nehiy ve diğer mükellef olan, kulak, el, göz, ağız..gibi ağzayı beşer olup hatta cenabı Hak bunları kendi nefsine nispet etmiştir. Yani zahirdeki tek-lif ile mükellef olan insanın hakikatinden(yani kazandığı mana vücudu iktisabi Ahiret vücudu ile) Mescidül Aksa’ya vusul buldu. Mescidi Aksa’ ya ulaşması(burası insanın üzerindeki letaiflerden olan kalp ruh arası bir mekân zamandır. Kısaca MESCİDİ AKSA sana HAYAT BAHŞEDEN KALBİNDİR, ona DUHVETÜL HAYAT denir. Miraç yolunda vardığı, mescidi Aksaya vardı zaten görüntü olarak da vardı. Hz.Muhammed Sav bir yere gitmemiştir her ikiside kendi üzerindedir. Fizik bedenindeki kalbinin bir antisi, manada atan bir kalbi vardır ki o batındadır. Onun için bu“burası alemi batın, ve alemi kalptir” buyurmuşlar. Mescidi Aksa’ya BEYTİ MUKADDES’ de denir. İşte buradaki MESCİT BEDENİN olacağından BEDENİN MUKADDESLİĞİ ALLAH VERGİSİ olmakla BERABER ilmi anlayışlar sizi MUKAD-DESLİĞE YÜKSELTECEKTİR. İnsanda olan mukaddes mescit KENDİSİ ile SECDE EDİLEN 7 AĞZA TOPLULUĞUDUR. BEYTÜL MAĞMUR; Kalp gibi mescittir bu mescidi kalbe“arşullah” da denir. ALLAH’IN ARŞI MESCİDİ İNSANIN KALBİ ARŞULLAH OLUŞU(kalbil mümine arşullah)delili iledir. LETAİFLERİNLE kendini bu HALETİ yaşantındaki BİNDİĞİN İŞTİYAKİ ZEVKİNLE OL ki GÖKLERİ AYAĞINA GETİRESİN. İsra 1.“subhaniye”sindeki”KENDİNİZİN İKTİDARI NİSBETİNDE TESBİHİ ZİKRİ HAMDİ LETAİFİNDE MESCİDİ AKSANIN ETRAFINI(havlini) MÜBAREKLEYEREK. Yakine İLKA EDECEK bazı SUBHANİ ayetlerle MİRACI İNSANA BELİRLER”. Bu durumda MESCİD ve MESCİDİ AKSA fizik BEDENDE LETAİFLERİ ile OLUŞUR. İşte bu anlayış ZEVKİ SEZİŞE GİREN ZAT Hz.MUHAMMEDLE GÖRÜR, Onunla İŞİTİR. Onun için LEYLEN(gece) URUCİ YÜKSELİŞ KUR’AN tarifinde MESCİDİ AKSA ve MESCİDİ HARAM ifadesi bulur. YAKİNİ OLAN KİŞİLER bunları KENDİ VÜCUDUNDA BULUR(Letaifi kalp ve letaifi ruh bölgeleridir). İnsanda tasarruf eden letaifi bedenin yanısıra, görmesi işitmesi olan ve gerekse diğer azayı uzviyetler olsun esasta kendinden zuhur anlayışı yükseltisi kendisi oluşudur. Bu durumda; Dünyevi sistemde beşeri vücudun uzaktan kumanda eseri ile bulunmuş olması. Ona mekan olursa MESCİDİ HARAM denir
Mescidi aksaya“beyti mukaddes”de denir. Mescid vücudun olduğuna göre insanda olan mukaddes mescid kendisi ile secde edilen 7 aza topluluğudur. Beytül mağmur kap gibi mescittir. Buna arşullahda denir. Allahın arşı mescidi insanın kalbidir. İnsan miracı kendi üzerinde bulma-lıdır. Ayetteki SUBBUHİYAT deryasındaki secdenle“SUBHANERABBİYEL ALA ve SUBHANE RABBİYEL AZİM deyişlerinde bu yaşantı miracı olay secdenle olsun. İşte bu subhan-i namazın da Mescidi haram ve Mescidi aksa bulunuşun kalbine gelenlerdir. Tekbiretül tahrime ”MESCİ-DÜL HARAM”secdeye varırken edilen tekbirede “TEKBİRETÜL MESCİDÜL AKSA ” denir. Bu suretle”esselati miracül mümin”hadisi şerifindeki hareket ve ulviyet tezahür ve taayyün eder. Biz KABEYE değil ALLAHIN EMRİNE SECDE EDİYORUZ. ARZA FERŞ edilip YERİN ÜZE-RİNE SECDE EDİLDİĞİ için HARAM MAKAMINDADIR. YER TOPRAK ise bu surette MESCİDİ AKSA olmak MAHİYETİNİ ARZ EDER. HARAM OLAN SENİN ELİNDİR, ELİNİ HER ŞEYE UZATMA. Haram; Hürmetli, hürmeti var demektir. Göz mescidi haramdır, gözünü haram olan şeylere bakmaktan muhafaza et. Allah bir perde yapmış gözüne bakmasın diye. Ayağın hürmeti vardır, fena yollara gitme. Kulağın hürmeti vardır her sözü dinleme. Hasılı cevahiri seb’a MESACİDİ SEB’A mesabesindedir. Bu mesacidi seb’a nın hakkını vermek lazım. Bunlar insanın kendi vücudunda olan semayeddir:
1.SEMA: Semai dünya olan lisanındır. Zira ondan o sema ile bedene varid olan mevarid vürud eder. Yani HAYIR ve ŞER herşeyi İNSAN KENDİ DİLİ ile SÖYLEDİĞİ SÖZDEN BULUR.
2.SEMA: Alemi kalptir ki makamı Ademdir. Zatülbahttan feyyazi akdese rütbe varid olur. Kalp alemi emirdendir.
3.SEMA: Semai ruhtur ki makamı İbrahimiyettir. SIFATI SUBUTİYE ORADADIR alemi emir senin ru-hundur. Zatülbahttan varid olan ilim kudret, semi, basar gibi feyzi ahdes ruha nuzul ediyor.
4.SEMA: Semai sırrındaki makamı museviyettir. Kalp topraktan, ruh sudan, sır ateştendir. Bunun için Musa A.s “orada bir ateş görüyorum”diyerek bunu ademin eseri olan bir ateş zannetti. O ATEŞ değil SIR idi ODA ŞUUNATI ZATTIR.
5.SEMA: Makamı İseviyettir. SIFATI SELBİYE ORADADIR. Bu senin mevcudiyetin, SENDEN SENLİĞİN SUKUTİYLESEN ALLAHA KURBİYET İSTİHSAL ETMİŞ OLKİ buda mündemiç olan mevtten ibarettir. ASIL SENİ VARLIKTAN TECRİT ETTİRİP HAKİKATİ TECRİDE ve MENAZİLİ TEVHİDİ BİR MENZİLE ULAŞTIRAN AHVADIR.
6.SEMA: AHVA’dır, MAKAMI MUHAMMEDİYETTİR. Ahfa kevni gayri değildir. Hz.Muhammed(sav) ahfada Allahı müşahede buyurmuşlardır. Resulullahn bu ruiyet ve muşahedesi keyfiyetini biz bilemeyiz amma bizim Allahı müşahede etmekliğimiz keyfiyeti eşyada müessirin eserini muşahededir. Allahu Taala kuluna her şeyden daha yakındır. Alemi emiri bilki alemi halkı bilesin. Peygamberimizin muhat olduğu ilim ve kemalat nasıl tarif olunabilir“halekul mevte velhayate”Mülk suresi.
7.SEMA: Semai nefsi külliyedir. ALEMİ MÜLK ve ALEMİ CEBERUTTUR. Semiğ manaya tealluk eder BATINDIR. Zira içeriye batına tealluk eden şey zahirden görünür gözün maküsü eşyadır. LİSANINDA ZAHİRİNDEN BATININA VARİD olan FEYZE MUNTAZIR OLKİ O SENİN MİRACINDIR.
Semayi letaifeleri ile BU KEMALATTAKİ İNSANIN“MESCİDİ HARAM”OLUŞUDUR. Düşün, mescidi haram kabe ise kutsal bir mekandır ORADA ALLAH ARAYANA KADAR EN KUTSAL MEVKİ ve MEKANI KENDİ VÜCUDUN OLARAK TANI! ”Ben hiçbir yere sığmam ancak kalbi mekanına sığarım”buyruğuna en kutsal alan mekan bendindir. KULAK, AĞIZ, BURUN MESCİ-Dİ HARAMDIR. Çinkü CENABI HAK”Ben kulumun gözü, kulağı, eli olurum” buyurduğuna göre. Bu AZALARIN BİR TEKLİFLE KARŞI KARŞIYADIR. GÖZE teklif GÖRMESİDİR. TEKLİF ise ALLAHTAN MÜKELLEFLİĞİN ALLAHLA BİRLİKTE GÖRMENDİR. Bundan öte MESCİDİ HARAMI BAŞKA YERDE ARAMAKI MİRACINI KUTLUYALIM. İşte bu İLMİN ÇIKTIĞI YER MESCİDİ HARAMDIR. Mescidi haram tekalüfü ilahiyenin manen insan vürududur(gelmesi). Bu tekalüf”ben kulumun sırrıyım kulda benim sırrımdır”anlayışı ile mükellefsin. Tanı kendini sen onlara alan mekan olarak mescidi haramsın ne gü-zelki mescidi makdesden mevaridi ilahiye(Allahtan gönderilen), ayeti rabbaniyene gönderilmiş. Ayeti rabbaniye; SANA GELEN AYETLER İLE SEN BİR MEVKİĞİ MÜMTAZ SEÇİLMİŞLİĞİNLE MESCİDİL HARAMLIĞINLA SANA VARİD OLUR. Anladınmı kendini semayı letaiflerindeki hazzınla. Demek olduki mescidi aksa' dan-mescidi harama geliyor. Zahiren mescidi haram kabeyi muhit olan ve haremi şerif denilen mesciddir. Mecidi aksa ise Kudüs’teki beytil makdistir. Tefsircilere göre Hz.Muhammed(Sav) Burak ile beytül makdise vardıktan sonra sahradan semaya yükselmiş diye tarif ederler. Burakada rengi beyaz eşekten büyük fakat katırdan küçük bir hayvanı BURAK diye anlatırlar.
Burak, eşekten büyük attan küçük bir hayvana binerek resulullahın Allaha yükdeldiği ilmi ifade ve-renlerin İslami anlayışı ise vay halimize. Acaba şu fizik bedenin Allahı bilmeye tahammülü varmı? AL-LAHI BİLMEK mühim değilde ONA YAKLAŞMAK İLİM ile İDRAKİ yine şu FİZİK BEDENİMİZİN ONUN SURETİNDE OLDUĞUNU ANLAMIŞ OLURLARDI. Nedense bu MANA UÇUŞU HURUCUNDA, MESCİDİ AKSAYI yani HAKKA YÖNELME ve YÜKSELME BAŞLANGIÇ MEKANINI. Bu MEKANI yani KENDİ ANLAMINI MESCİD ve AKSA olarak BELİRLEDİK İnsan cismi varlıkların tabi olduğu ile yönelişleri kıblesinde insanı bulduklarında mescidi aksa anlamı “ilk kıble”ta ilkiyet keyfiyet düzeninde olduğu yine insanı beirlediğidir. Görmeye göre işitmenin öne gelmesidir. Bu makamat işitme senliğinki Allahımızın semi ismini üzerimizde bulduğumuzdur. İşitme ilahi vasfımız olması idi. Ne dünyevi yokluklarla karşılaşırdık böylece şu fizik beden mizanında havanın zelzeleyi titreşiminin sese dönüşü işitme duygusu kulak yapı organlarının birleşim zelzeleleri du-yarlılığımız oluyor. Yani zelzele olayı her an alan ve mekana göre her yerde şiddetinide ayarladığı ile yine buarada öncü insan olduğudur. Her olay örneğini insandan almış, kendini insana nisbetlemiştir. Letaiflerinle kendini bu haleti yaşantındaki bindiğin iştiyaki zevkinle olki, gökleri ayağına getiresin., letaifi ruh bölgeleridir). Sizde bu oluşum bir ayeti olay olduğundan ”linuriyehu”.
Bu kur’ani kelimeden istifade, GELECEKTE BİR AYETİN SENDE BELİRLENMESİNE seninle Hz. resul muntazırlardır.”ve sahhareleküm mafissemavati vel arz”ayeti ile olursan bu LETAİFİ BEDENLERDE Kİ DUYUŞLARA SEMA OLAN BEDENİNDE, YAZMAYA SEMA OLAN LİSANDIR.
SIR: ”Veiz aheze”ile yani MUHAMMEDİ MİRAÇLA, BEDENİ LETAİFLERİNLE MİRACİ YOLUN taa ZATÜL BAHTE ulaşmasında, MİRACİ GÜNLERE BEDENİ LETAFETİNLE BAK! Ve geceleri BAKİ SALATI TEVECCÜHÜN yani HAKİKAT NAMAZKİ buna LİSANI İLAHİDE”nübüvveti mutlaka”denir. BÜTÜNİ İNSANLIĞIN yani NÜFUSU KÜLLİYENİN(AYIN-İnsanların ruhi alemdeki topluluğu)MİRACI MUHAMMEDİYEYE TEVECÜHÜNDE NÜBÜVVETİ MUTLAKAYA ERMİŞ OLASIN! İşte bu yöneliş TEVECCÜHÜNDE, MESCİDİ VASFIN seni MESCİDÜL AKSADAN, MESCÜDÜL HARAMA NÜZÜL ETTİRMEKTEKİ HALİN LETAİFLERİNLE olacağıdır.
Mescidi haramdan, Mescidi aksaya miraç etmek! Göklere çıkıp ne yapacaksınız semavatı seb’ayı kendi ayağınıza getiriniz. İftidar ve kadir bizde vardır. ”vesahhere leküm mafissemavati vel arz-ve külli şeyin haleknahüm”Allahu Taala kudret ve iktidarı bizde halk etmiştir. Soyuti ruhi bedenin istinad ettiği Atayı esma-ziyayı vücut-şuunatı zat bedenin ruhi halinin, dünyevi sistemdeki beşeri vücudun uzaktan kumanda eseri ile bulunmuş olması. Ona mekan olursa MESCİDİ HARAM denir. RUHİ vücudun NEŞRİYATI RADYASYON IŞINLAMA FİZİK BEDEN DE kendine ALAN MEKAN ve KARŞIT BULDUĞU YER GÖRÜNTÜ olarak FİZİK BEDENDİR. Beşeri vücut olarak gözükmüş olması MESCİDÜ HARAM olmuş şek-li iledir. Kısaca İNSANIN ALLAH ile BİRLİKTEKİ HALİDİR. MESCİDİ AKSA ruhi vücuttur. RUHİ vücudun MİRACI MESCİDÜL HARAM’dır. Mescidül Haram ALLAH’IN bize TEKLİFİ. RUHİ vücudumuzun manen SOYUT olarak İNSANA GELMESİ olayıdır. RUHİ VÜCUDU DÜNYADA ve ÜZERİN DE ARAMA! O İNSANA MANEN ENERJETİK olarak taa RUHLAR ALEMİNDEN FİZİK BEDENİ ETKİ-LEYİP MESCİDİ HARAM şekli ile VÜCUT göstermesi FİZİK BEDENİMİZDİR. Allah’dan gönderilen ancak insandır. Fasulye patlıcan ve her türlü ihtiyaçları dünyevi şeylerle alakası yoktur. Muhammedi sistemde, kevne gelen insan Muhammedi ahkamla arza gelirken. Kendinin ihtiyaçlarını beraberinde kurgulayıp getirmiştir, toprakta insandandır. Haram; Hürmetli, saygılı, saygı değer, manasındaki in-sandır. Bu hürmetliliğin üzerinde sana müesser olanın eseri kendin olduğunu bilmendir.
Oku kendini tanı! Mescidül aksadan geleni ve miracını Mescidi AKSA’YI KALBİN olarak DÜŞÜNSEN Mezahiril vücudun(fizik beden),Mescidi Haramdan emir nehiy ve diğer mükellef olan, kulak, el, göz, ağız..gibi ağzayı beşer olup hatta cenabı Hak bunları kendi nefsine nispet etmiştir. Yani zahirdeki tek-lif ile mükellef olan insanın hakikatinden(yani kazandığı mana vücudu iktisabi Ahiret vücudu ile) Mescidül Aksa’ya vusul buldu. Mescidi Aksa’ ya ulaşması(burası insanın üzerindeki letaiflerden olan kalp ruh arası bir mekân zamandır. Kısaca MESCİDİ AKSA sana HAYAT BAHŞEDEN KALBİNDİR, ona DUHVETÜL HAYAT denir. Miraç yolunda vardığı, mescidi Aksaya vardı zaten görüntü olarak da vardı. Hz.Muhammed Sav bir yere gitmemiştir her ikiside kendi üzerindedir. Fizik bedenindeki kalbinin bir antisi, manada atan bir kalbi vardır ki o batındadır. Onun için bu“burası alemi batın, ve alemi kalptir” buyurmuşlar. Mescidi Aksa’ya BEYTİ MUKADDES’ de denir. İşte buradaki MESCİT BEDENİN olacağından BE-DENİN MUKADDESLİĞİ ALLAH VERGİSİ olmakla BERABER ilmi anlayışlar sizi MUKAD-DESLİĞE YÜKSELTECEKTİR. İnsanda olan mukaddes mescit KENDİSİ ile SECDE EDİLEN 7 AĞZA TOPLULUĞUDUR. BEYTÜL MAĞMUR; Kalp gibi mescittir bu mescidi kalbe“arşullah” da denir. ALLAH’IN ARŞI MESCİDİ İNSANIN KALBİ ARŞULLAH OLUŞU (kalbil mümine arşullah)delili iledir. LETAİFLERİNLE kendini bu HALETİ yaşantındaki BİNDİ-ĞİN İŞTİYAKİ ZEVKİNLE OL ki GÖKLERİ AYAĞINA GETİRESİN. İsra 1.“subhaniye”sindeki”KENDİNİZİN İKTİDARI NİSBETİNDE TESBİHİ ZİKRİ HAMDİ LETAİFİNDE MESCİDİ AKSANIN ETRAFINI(havlini) MÜBAREKLEYEREK. Yakine İLKA EDECEK bazı SUBHANİ ayetlerle MİRACI İNSANA BELİRLER”. Bu durumda MESCİD ve MESCİDİ AKSA fizik BEDENDE LETAİFLERİ ile OLUŞUR. İşte bu anlayış ZEVKİ SEZİŞE GİREN ZAT Hz.MUHAMMEDLE GÖRÜR, Onunla İŞİTİR. Onun için LEYLEN(gece) URUCİ YÜKSELİŞ KUR’AN tarifinde MESCİDİ AKSA ve MESCİDİ HARAM ifadesi bulur. YAKİNİ OLAN KİŞİLER bunları KENDİ VÜCUDUNDA BULUR(Letaifi kalp ve letaifi ruh bölgeleridir). İnsanda tasarruf eden letaifi bedenin yanısıra, görmesi işitmesi olan ve gerekse diğer azayı uzviyetler olsun esasta kendinden zuhur anlayışı yükseltisi kendisi oluşudur. Bu durumda; Dünyevi sistemde beşeri vücudun uzaktan kumanda eseri ile bulunmuş olması. Ona mekan olursa MESCİDİ HARAM denir
Mescidi aksaya“beyti mukaddes”de denir. Mescid vücudun olduğuna göre insanda olan mukaddes mescid kendisi ile secde edilen 7 aza topluluğudur. Beytül mağmur kap gibi mescittir. Buna arşullahda denir. Allahın arşı mescidi insanın kalbidir. İnsan miracı kendi üzerinde bulmalıdır. Ayetteki SUBBUHİYAT deryasındaki secdenle“SUBHANERABBİYEL ALA ve SUBHANERABBİYEL AZİM deyişlerinde bu yaşantı miracı olay secdenle olsun. İşte bu subhan-i namazında Mescidi haram ve Mescidi aksa bulunuşun kalbine gelenlerdir. Tekbiretül tahrime”MESCİDÜL HARAM”secdeye varırken edilen tekbirede “TEKBİRETÜL MESCİDÜL AKSA ” denir. Bu suretle”esselati miracül mümin”hadisi şerifindeki hareket ve ulviyet tezahür ve taayyün eder. Biz KABEYE değil ALLAHIN EMRİNE SECDE EDİYORUZ. ARZA FERŞ edilip YERİN ÜZERİNE SECDE EDİLDİĞİ için HARAM MAKAMINDADIR. YER TOPRAK ise bu surette MESCİDİ AKSA olmak MAHİYETİNİ ARZ EDER. HARAM OLAN SENİN ELİNDİR, ELİNİ HER ŞEYE UZATMA. Haram; Hürmetli, hürmeti var demektir. Göz mescidi haramdır, gözünü haram olan şeylere bakmaktan muhafaza et. Allah bir perde yapmış gözüne bakmasın diye. Ayağın hürmeti vardır, fena yollara gitme. Kulağın hürmeti vardır her sözü dinleme. Hasılı cevahiri seb’a MESACİDİ SEB’A mesabesindedir. Bu mesacidi seb’a nın hakkını vermek lazım. Bunlar insanın kendi vücudunda olan semayeddir:
Semayi letaifeleri ile BU KEMALATTAKİ İNSANIN“MESCİDİ HARAM”OLUŞUDUR. Düşün, mescidi haram kabe ise kutsal bir mekandır ORADA ALLAH ARAYANA KADAR EN KUTSAL MEVKİ ve MEKANI KENDİ VÜCUDUN OLARAK TANI! ”Ben hiçbir yere sığmam ancak kalbi mekanına sığarım”buyruğuna en kutsal alan mekan bendindir. KULAK, AĞIZ, BURUN MESCİDİ HARAMDIR. Çinkü CENABI HAK”Ben kulumun gözü, kulağı, eli olurum” buyurduğu-na göre. Bu AZALARIN BİR TEKLİFLE KARŞI KARŞIYADIR. GÖZE teklif GÖRMESİDİR. TEKLİF ise ALLAHTAN MÜKELLEFLİĞİN ALLAHLA BİRLİKTE GÖRMENDİR. Bundan öte MESCİDİ HARAMI BAŞKA YERDE ARAMAKI MİRACINI KUTLUYALIM. İşte bu İLMİN ÇIKTIĞI YER MESCİDİ HARAMDIR. Mescidi haram tekalüfü ilahiyenin manen insan vürududur(gelmesi). Bu tekalüf”ben kulumun sırrıyım kulda benim sırrımdır”anlayışı ile mükellefsin. Tanı kendini sen onlara alan mekan olarak mescidi haramsın ne güzelki mescidi makdesden mevaridi ilahiye(Allahtan gönderilen), ayeti rabbaniyene gönderilmiş. Ayeti rabbaniye; SANA GELEN AYETLERLE SEN BİR MEVKİĞİ MÜMTAZ SEÇİLMİŞLİĞİNLE MESCİDİL HARAMLIĞINLA SANA VARİD OLUR. Anladınmı kendini semayı letaiflerindeki hazzınla. Demek olduki mescidi aksadan-mescidi harama geliyor. Zahiren mescidi haram kabeyi muhit olan ve haremi şerif denilen mesciddir. Mecidi aksa ise Kudüs’teki beytil makdistir. Tefsircilere göre Hz.Muhammed(Sav.) Burak ile beytül makdise vardıktan sonra sahradan semaya yükselmiş diye tarif ederler. Burakada rengi beyaz eşekten büyük fakat katırdan küçük bir hayvanı BURAK diye anlatırlar.
Burak, eşekten büyük attan küçük bir hayvana binerek resulullahın Allaha yükdeldiği ilmi ifade verenlerin İslami anlayışı ise vay halimize. Acaba şu fizik bedenin Allahı bilmeye tahammü-lü varmı? ALLAHI BİLMEK mühim değilde ONA YAKLAŞMAK İLİM ile İDRAKİ yine şu FİZİK BEDENİMİZİN ONUN SURETİNDE OLDUĞUNU ANLAMIŞ OLURLARDI. Nedense bu MANA UÇUŞU HURUCUNDA, MESCİDİ AKSAYI yani HAKKA YÖNELME ve YÜKSELME BAŞLANGIÇ MEKANINI. Bu MEKANI yani KENDİ ANLAMINI MESCİD ve AKSA olarak BELİRLEDİK İnsan cismi varlıkların tabi olduğu ile yönelişleri kıblesinde insanı bulduklarında mescidi aksa anlamı “ilk kıble”ta ilkiyet keyfiyet düzeninde olduğu yine insanı beirlediğidir. Görmeye göre işitmenin öne gelmesidir. Bu makamat işitme senliğinki Allahımızın semi ismini üzerimizde bulduğumuzdur. İşitme ilahi vasfımız olması idi. Ne dünyevi yokluklarla karşılaşırdık böylece şu fizik beden mizanında havanın zelzeleyi titreşiminin sese dönüşü işitme duygusu kulak yapı organlarının birleşim zelzeleleri duyarlılığımız oluyor. Yani zelzele olayı her an alan ve mekana göre her yerde şiddetinide ayarladığı ile yine buarada öncü insan olduğudur. Her olay örneğini insandan almış, kendini insana nisbetlemiştir. Letaiflerinle kendini bu haleti yaşantın-daki bindiğin iştiyaki zevkinle olki, gökleri ayağına getiresin.

Yazan:M.Eski(Seyyid Hüsameddin Şan Hz.leri bilgileri)
Derleyen: S.Bulut

7 Temmuz 2010 Çarşamba

BURAK-BERK YARATICI GÜC MELEKATLARI ve MİRAÇ: Buyrulan”Ubudiyet ve rububiyetiyle kevinde tasarrufu esmayı makus olan halete ve o zevke BURAK denir”. Bizim BİNMİŞ OLDUĞUMUZ BURAK ise HUZURDAN hasıl olan bir NURDUR. Biz buna şevkdeki BERK ve BURAK deriz. İsra 1.”subhanel lezi esra biabdihi leylen”. Semavi ve vücudi katmanların letaifi zevki burak’ ında kendimizi buluruz. Burak, At diye tarif edilmiştir. Rububi anlayışla TASARRUFU ESMAYA yani YARA-TICI GÜCE MALİK ve MAKUS olan HALETİ YAŞANTI. Bir ŞERKİ IŞINLAMA, LEZZETİ MANEVİYE- BERKİYE BURAK denir. ”Rakip”olduğu buraktan şüphemiz yoktur. SOYUTİ MELEKAT MELAİK GÜÇLERİN YARATICILIĞINA ”Burak”denen ZEVKE siz ister MELEK deyin. Biz ZİYAYI VÜCUT İNSAN yani MEZAHİRİL VÜCUT İNSAN deriz. Sednetül esmaya matlup olan ubudiyet ve rububiyet yani kul ve mevlası ile alemi kevinde hazretül esmanın müntehası bulunan RE’den KAF’vardı. ”Biz onun havlini mübarek ettik, etrafına kim gelirse onun için mübarektir”. Hz.Muhammedin bindiği bir güç, miraç olayın da resulullahın göklere yükselişine taşıyıcı kanatlı melek gibi bir at Burak’dır.
Fiziki olarak bir güç varsa, onu taşıyan ayrıca bir güç daha vardır. Bir insanın cephelerinden olan kulluk vasfı ile alemi rububiyet keyfiyeti vardır. Bu gücü ile insan kevni sistemlerde tasarufu esmaya makus olması bir sentezdir. Yani YARATICI GÜÇLERE İNSAN CEPHE OLARAK KARŞIT veya MAKUS OLURSA FİZİK YÖNLÜ BİR GERİLİM ÇARPIŞMASI olur ki neticesi bir HADİSENİN veya bir CİSMİN MEYDANA GELMESİDİR. Bu çarpışma olaylarını yapabilmek ve anlamak için ışık hızı sürate ihtiyaç gösterdiğinden hızlandırıcı denen 90km. boyunda yer altı manyetik aletlerle(sıklatron)deneylenmiştir. Bu OLAYI İNSAN KENDİ ÜZERİNDE ALDIĞI BİR MANYETİK HIZLA GERÇEKLEŞTİREBİLİYOR yani tasarrufu esmaya maküs olursa, BURAK gibi TAŞIYICI GÜCÜN ZEVKİNİ HALİYLE YAŞAR. Bu olay MELEKÜTİ, MELEKAT OLAYLARDIR. ATA BİNMEYE LÜZUM BIRAKMAZ. Hatta ZAMAN ve MEKANI YENEREK bu OLAYI ÜZERİNDE GÖRÜR. İşte bu ZEVKİ OLUŞUMA BURAK denir. BU ZEVKE ŞEVKDE denir HUZURDAN HASILolan BİR MAYALANMA OLAYIDIR. LETAİFLERİNLE KENDİNİ BU HALETİ YAŞANTINDAKİ BİNDİĞİN İŞTİYAKİ ZEVKİNLE OL ki GÖKLERİ AYAĞINA GETİRESİN! İsra 1.“subhaniye”sindeki kendinizin İKTİDARI NİSBETİNDE TESBİHİ ZİKRİ HAMDİ LETAİFİNDE MESCİDİ AKSANIN etrafını(havlini)MÜBAREKLEYEREK, yakine İLKA EDECEK bazı SUBHANİ ayetlerle MİRACI İNSANA BELİRLER. Bu durumda MESCİD ve MESCİDİ AKSA FİZİK BEDENDE LETAİFLERİ ile oluşur. İşte bu ANLAYIŞ ve ZEVKİ SEZİŞE giren ZAT Hz.RESULLE GÖRÜR, ONUNLA İŞİTİR, onun için LEYLEN(gece)URUCİ YÜKSELİŞ KUR’an TARİFİNDE MESCİDİ AKSA ve MESCİDİ HARAM ifadesi bulurki YAKİNİ OLAN KİŞİLER BUNLARI KENDİ VÜCUDUNDA BULUR. (Letaifi kalp ve letaifi ruh bölgeleridir)insanda tasarruf eden letaifi bedenin yanısıra, görmesi işitmesi ve gerekse diğer azayı uzviyetler olsun esasda kendinden zuhur anlayışı yükseltisi kendisi oluşudur. ”veiz aheze”ile yani MUHAMMEDİ MİRAÇLA, BEDENİ LETA-İFLERİNLE MİRACİ YOLUN, taa ZATÜLBAHTE ULAŞMASINDAKİ MİRACİ GÜNLERE BEDENİ LETAFETİNLE BAK! Ve GECELERİ BAKİ SALATI TEVECCÜHÜN yani HAKİKAT NAMAZ ki buna lisanı ilahide NÜBÜVVETİ MUTLAKA denir. BÜTÜNİ İNSANLIĞIN NÜFUSU KÜLLİYENİN(AYIN-İnsanların ruhi alemdeki topluluğu)MİRACI MUHAMMEDİYEYE TEVECCÜHÜNDE NÜBÜVVETİ MUTLAKAYA ERMİŞ OLASIN. İşte bu YÖNELİŞ TEVECCÜHÜNDE MESCİDİ VASFIN, seni MESCİDÜL AKSADAN, MESCÜDÜL HARAMA NÜZÜL ETTİRMEKTEKİ HALİN LETAİFLERİNLE OLACAĞIDIR.
Sizde bu oluşum bir ayeti olay olduğundan”linuriyehu”. Bu Kur’ani kelimeden istifade gelecekte bir ayetin sende belirlenmesine seninle Hz.Muhammed(Sav) muntazırlardır(bekleyen-gözleyen) ”ve sah hareleküm mafissemavati vel arz”ayeti ile olursak bu letaifi bedenlerdeki duyuşlara sema olan bede-ninde yazmaya sema olan lisandır. Demekki BURAK SENSİN! Bir de YAPTIĞIN İŞLERLE TAŞIDIKLARINA BİR BAK! BİR ERKEK olarak ÜZERİNDE SONSUZ SAYIDA TEKVİNİ SUĞRA İNSANCIKLARI SPERM HALİNDE TAŞIMANDIR. İNSANDA NE YOKTUR ki BURAK SEN OLMAYASIN! Seni SENDEN BAŞKA veya SENDENLİKLERİ ancak SENİNLE SEN TAŞIRSIN. Bu anlayışlar ile“SUBHANELLEZİ”sırrı esra”ALLAHLA BERABER YÜRÜYEN” anlayış sezer tabiî ki MİRACI ile. Peki her şey fani baki olan nedir? Şu dünya fizik bedeninden gaye nedir? ”Kül li men aleyha ..ve yelka vechi resulullahe zülcelali vel ikram”. Ayeti ile şu ikrami fizik bedende VECHİ RAB NEDİR? Ruhi cihet gözün görmesi, kulağın işitmesi gibi hasais sende olup VECHİ RAB’dır. Bu halin-le Allahın izni ile bu dünyada yerin bu anlamlıdır. Dünya aleminde İLLETİ GAYESİN! Sen olmasan başka alem olmaz ekmek olsa, su olsa sen olmasan neye yarardı! Buraki anlayışla İLİM, KUDRET ve KAFFEYİ ECHEZANI(bütün her şeyi)sen TAŞIRSIN. HAYATI KABİR ve HAYATI AHİRET dediklerimizde KİTABI EBRARIN CENNETTE yani İLAHİ İLLİYUNDA OLAN VÜCUDUNDUR.
Fizik bedende kazandığın senden ihtizazen(titreşim)her an yarılan hayatın karşıtı ihtizazı kuruluş yine ahiret vücudun olacağı vücudu muktesebendir. Bu vücut SENİN bir YANIN OLMAYIP yani ALEMİ MİSAL DE, SENİN bir MİSLİN olduğu ihtizazatı(haz duymak-ferahlamak)hayat hasebi ile gayrın dahi değildir. Dünyaya gelmekten maksatda budur. BİTKİ ve HAYVANLARI YİYEN İNSAN, fizik bedenin RUHİ TARAFI değilde CİSMANİ tarafı olur. Bir devirki İNSANLARINDA kısmı ruhaniyesi REZONANAS TİTREŞİMLERLE İLLİYUNA(cennete) GİDER. Yani HESABA GELMEYEN OLAY meğerki ÜZERİMDE her an HESABA DAHİL OLDUĞUMUZLA HAKKA BİRLİKTELİĞE YÖNELMİŞLİĞİN ancak DÜNYA AZABI İÇİNDE OLUŞUMLADIR. ALLAHIN GELECEĞE HESAB BIRAKMADIĞI”ben serigül hesabım” buyruğu ile açıklık kazanır. İşte miraci anlayış ve KAZANCIN AHİRET VÜCUDU şu andada SENİN TAŞIYICILIĞINDADIR. Fizik ilmine göre doğada bir güçmü var muhakkak onu taşıyan ayrıca bir güç vardır. Mesela çekim gücü onu taşıyan Gravitondur, zayıf kuvveti bozan elektro magnetik gücü faton, nükleer gücü Gluonlar taşır diyen fizik üstatlarıdır. Ne güzel bu yolda teknik atom denen kurucu gücü buldu.
MİRAÇ, ALLAHLA TEVHİDİ BİRLİKTELİĞİ GERÇEKLEŞTİRECEĞİNDEN, melaike vasıf benliğimiz için buyrulan ”Melaikenin urucu müstağit olduğu gün(verruhu ileyhi), bu olay ruhi vücudumuzun üzerine verilmiş bir yön ve gündür. Melekat ziyayı bedenimiz ruhi vücudumuzun etkisinde ilahi alemden miraci yönlü nüzulü(iniş), aks edişinin anı günükü herkesin kendi istiğda-dı ile, Mürseli mağrufeden matlaba-tul esmanın atayı sıfatında zuhuru numeyan olan gündür”. Yani bu inenler içinde inebilen her şeye nisbetle maruf oluşu yani oraca tanınmış meşhur olmuş emri bilmağrufluğu ile yükselti“tağruci uruci” inişi”MELAİKE VASIF” kendi BOYUTUNDA DÜNYA MADDE BEDENİNE DÖNÜŞE BAŞLIYOR. O günki yevmi dö-nüş haline matlabatül esma yani ORACA ORANIN MADDİ MANA ŞEKLİ VÜCUDU MATLABATÜL ESMALIĞI SPERMİN SPERM OLMADANKİ HALİDİR. Ki bu matlabatül esmanın atayı sıfatı(KEF), ita(verilmiş)edilmiş bir sıfatı vücudiyete bürünmesi ile zuhuru oraca belli olan yevm gündür, oranın zamanına göre.
Buyrulur”Melek, memuru bih olduğu emre malik demektir. O emir bir hayat intaç eder bir ruha vasıl olur”. MELEK İNSANIN ERVAHİ SOYUTİ CENNETİ ALEM ORALARCA VÜCUDU demek. Bu ENERJETİK VARLIK HAK VARLIĞINDA VAR iken bir DÜNYA HAYATİYETİ VARLIĞINI ALDIĞI EMİRLE ORTAYA KOYMAK İSTER. Bu VE-RİLMİŞ BİR EMİR değildir. EMİR bir vücuttur yani RUHİ VÜCUDUN. İşte bu EMRİYETTEKİ MELEKAT VÜCUDUN (soyuti)bu KEVNİ SİSTEME GELEBİLMESİ için HAYAT DENEN FİZİK BEDENİ ve onun ALAN, MEKAN, ZAMAN DÜN-YA İHTİYAÇLARINIDA HAYATİYET KAPSAMI içinde RUHİ VÜCUDUN VARLIĞI ile VAR OLMUŞ. Bu OLUŞUM BİR RUH BİRLİKTELİĞİNE VASIL OLMAKLA ancak CANLILIK yani HAYATİYET GÖSTERMİŞ OLUR. Diğer bir anlayış ise atayı esma olan insan nelere kadir olmazki gözün görmesi, kulağın işitmesi bir teklif olayıdır. Teklif ile mükellef olan insan sırrı esrarı miracında tekalifteki vekilliği, mükellef olmakla asalete dönüş-müş ASİL OLANLA BİRLİKLİKTELİK MİRACINDIR.
Yine ARŞA YÜKSELİŞİMİZ NAMAZLA MİRACDIR. HUZUR-YAKAZA-TRANS gibi DERİNLİĞİNE DÜŞÜNCE İNSANI BAŞKA ALEMLERE GÖTÜRÜR. Ve HAKİKAT ERKANINA UYARAK KILINAN NAMAZ ve TEFEKKÜRÜ İBADET MÜMİNCE İNANIŞIN YÜKSELİŞİ İNSANIN MİRACIDIR. MİRAÇ olayının başlangıcı SUBUTİ ESİRİ ALEMDEN ARZA DOĞRU SOYUT ve SOMUT OLARAK GELMEYE BAŞLADIĞIMIZ andan itibaren MİRACI OLAYIN İÇİNDEYİZ. İşte onun için İNSANIN HUZURLU BİR HALİ OLAN NAMAZDA BU YAŞANTIYI GÖRMEK MÜMKÜNDÜR. Namaza duruşda huzura riayet olan Allah büyüktür(allahuekber)tekbirine“TEKBİRETÜL TAHRİM” denilmiştir. TAHRİM İnsanın bir anda bütün olaylardan kendisini, soyutlaması keyfiyetidir. İnsanı işgal eden maddi hadisattan temizlenmesi veya arın-ması gibi bir olaydır. İşte BU OLAYLA HUZUR BULAN KİŞİ BU İHTİŞAMIN KARŞISINDA ANCAK ALLAH BÜYÜKTÜR(allahu-ekber)diyerek NAMAZA BAŞLAR. Böyle bir trans ve huzuri duruşla iradeyi cüziyesi ortadan kalkıp külli bütünlük içinde oluşudur. Yine iradei cüziye enerjetik olaya dönüşüm yaparak”Burak”gibi bir keyfiyete dönüşür yani İRADEYİ CÜZİYE BURAK OLUR. İRADESİNİ BURAK ANLAMINA GETİREMEYENİN NAMAZI, SEHVİ SECDE İCABINA SEBEP olurki HAKİKAT MİRACI NAMAZI KILAMIYOR demektir. Namazda ayakta durmak(Kıyam)Allaha olan, kıyamen ubudiyetidir. Secde ise kıyamın en son hali olup oluşumun vuzuha(açıklık) gelmesi iledir. Bu olayda biz kabeye değil ilahi emre secde ederiz.
CAZİBE ve ÇEKİM GÜCÜ: Soyuti-sabitat, ruhi vücut alemi olan makamının manasını ve vari-datı olan(hatıra gelen,içe doğan)oranın ENERJETİK GÜÇLERİNİ ÜZERİNE ÇEKER. Fizik anatomi bede-nin manası ruhi vücut ise varidatı kevni(yaratılmış)sistemde soyut somut milki, melekütü her şeyi üzerine çeker. Mesela; Güneş’den gelen ışınları yani ziyayı vücut-ışın beden insanları üzerine çekmek te ayrıca doğada her türlü nebatat ve hayvanatıda, yiyecek, içecek, hava, gaz MADDELERİ KULLANARAK HER ŞEYİ ÜZERİNE ÇEKMEKTEDİR. İnsana secde eden yani emrine tabi olan doğa, ne mutluluk! Kim bu insan ki KAİNAT ONA HİZMETTE VE KENDİ ÇEKİCİLİĞİ İLE İNSANA GELMEKTEDİR. BAK ŞU İNSANA! ÇEKİM CAZİBE GÜCÜ MIKNATIS gibi YER KÜREYİ ÇEKER, GÜNEŞİ, AY’I kendine çekerde ÇEKERDE İNSAN BU ÇEKİMLERİ YENEREK herşeyi KENDİNE, ÜSTELİK EMRİNE TABİ OLARAK ÇEKER. Ve öyle bir çekimki SOYUTİ ALEMDEN GELEN ZİYAİYETTEKİ ENERJİ BEDEN İNSANLARIDA ÇEKER.
ÇEKİM GÜCÜ: DOĞANIN 4 SOMUT GÜÇLERİNDEN BİRİDE ÇEKİM GÜCÜDÜR. BÜTÜN KAİNATI DAĞILMADAN BİR ARADA TUTAN GÜÇTÜR. Nükleer enerji, atom gücüne göre doğada en zayıf güç çekim olduduğuna göre bu uzak alan mesafe ve zaman kapsamlı maddi olay yapıları bir arada tutan gücün ahengine bir bak! Parçacık atom altı fiziği”kuantum”belirliliği ile kuantum yani parçacıkların hem dalga hemde parçacık ”madde”özelliği olduğu halde çekimin sadece dalga vasfı ile bilindiği bir keyfiyettir. O zaman çekimde madde ve kütle düşünülmüyor. İşte bu çekim sistemleri galaksileri dünya ve güneşi karşılıklı dengede ki”edvari”(devirler, zamanlar)derinlikle birbirine yapıştırmadan ve iki atomu üst üste bir arada itip çekerek molekül teşkiline sebep hep bu çekim gücüdür. Demekki ÇEKİM OLMASA MELEKÜL YAPISI TEŞEK-KÜL ETMEYECEK. Fiziki anlayış, ÇEKİM KUVVETİ BİR NEVİ KIYAMET ALAMETİ gibi EVRENİDE içine ÇÖKERTİP BİR KARADELİK”MEVAİKİ NUCUM”OLAYINI YAPMASIDA GEREĞİDİR.
Kabaca BİR PARÇACIĞI başka BİR EVRENE FIRLATAN ÇEKİMCİ DALGALARIN MARİ-FETİ İNSANIDA SOYUTİ ALEMDEN yani BAHRİ MESCURİ(evrenler fidanlığı her şeyin yaratıldığı yer)TECELLİĞİ EF’AL(görünme, bilinme, kader)olan ALEMDEN YER KÜREYE ÇEKMESİ BAŞKA BİR ALEME FIRLATMASI gibide DÜŞÜNÜNÜLÜR. HER CİSİM BİR İÇ MERKEZİ ÇEKİM OLAYINI TAŞIRKİ ÇEKİME“merkezcil kuvvet”denir. Şayet IŞIK HIZINDA Kİ BİR CİSMİ ÇEKİM ETKİLEMEYECEĞİNDEN CİSİM ENERJİYE DÖNÜŞÜP MADDESİ DAĞILDIĞIDA bilinir. İNSAN BİR KENDİNE BAKSA DÜNYANIN MERKEZİNE! ÇEKİMCİ BİR DALGA yani ÇEKİM DALGASI ile KARŞILIKLI ALIŞ VERİŞTEDİR. ÇEKİMCİ DALGA-LAR esasta CİSİMLE HİÇ BİRLEŞMEDEN yani ETKİLEŞMEDEN veya CİSMİ HİÇ RAHATSIZ ETMEDEN O CİSİMDEN SAYDAM olarak GEÇİP GİDERKEN vazifelerinide GÖRÜNMEZ GÜÇ İLAHİ MUHAMMEDİ İNSAN ÖZELLİĞİ içinde YAPARLAR. Sanki YARATICILIK VAZİFESİ ÜSTLENMİŞ ESİRİ BİR GÜÇ. Hatta esasta ESİR gibi, BAHRİ MESCUR gibi DAVRANIŞ GİZEMCİLİĞİ İÇİNDEDİR.
BİR CİSMİN GÖRÜNÜMÜNDE veya BÜNYESİNDEKİ ATOMİK TİTREŞİMLERİN ÇIKAR-DIĞI SESLERE İNSANIN VAKIF OLMASI, O CİSİMDE HAYAT VARDIR gibi DÜŞÜNÜLÜR. Bu cisme TESİR EDEN ayrıca BİR GÜÇ VARDIR. Bu RUHANİ VÜCUT TARAFIDIRKİ GÖZÜKMEZ! Demekki hayatiyet cisimdeki fizyolojik yapı içindeki atomik bünye rezonans ve siprinleri, kendi orbit değerleriyle hayatiyetidir. Bunu muhafaza ve devam ettirmeside cisme etken olan soyut değer anti güçlerin yani RUHANİ KEYFİYETİN o cismi TASARRUFU AL-TINDA bulundurup bütün KUANTİK CÜZİ FERTLERİ ARA BOŞLUKLARINA İSTİLA ETMESİDİR. Hayvanat ve nebatat bu oluşum dengesi içindedir. CİSİMDEKİ RUHANİ OLUŞUM ise CİSMİN DİĞER DENGE-SİDİR ki BİZ BUNU bu GÖZLE, bu ALGILARIMIZ ile HİSSEDEMEYİZ. Çünkü BU SOYUT RUHANİ KEYFİYET SOYUT MADDE LATİF ve ZULMANİDİR. Yani RUHİ DEĞERLER MELEKAT LATİF SOYUT ANTİ DEĞER eksi BOYUT DA ve GÖRÜNMEZ ZULMANİ ESASTA TASARRUFCULARDIR. Bunlar başka bir vasıta ile görülebilirki cisimdeki hararet ve soğukluk ve kuvveyi cazibe(çekim gücü),itme gibi gücün bir nevi ruh değerleridir. Bu da 2’ye ayrılır. Tabiisi cisimlerdeki hassalardır ki başlıcası çekim gücüdür. Bu güce görünmezliği ile TASARRUFÇU GÜÇ, RUHU CİSMANİ diyoruz. Ek olarak bölünmezliği ile ecza ve ecsam(cisimler)oda sensin. İnsanın babaya gelmedenki enerjetik ruh tarafı cismani bölünmezliği ile(atomu böldün) tasar-rufcu kurgulayıcı keyfiyetin ilahi vasfındır. Arzın çekim gücü denen keyfiyet ruhu vücut insanla kaim ise KAİNATIN İNSANDAN ZUHUR ETTİĞİ KAİNATIN HİZMETİNİN İNSANA GELDİĞİNDEN ANLAŞILIR.
SIR: İnsandan kainat zuhur etmişse filmi ters oynat. O halde İNSANDAN KAİNATA, KAİNATTAN İNSANA ZAMANLAMALAR, ZAMANI TERS ÇALIŞTIRMALAR BU İŞLERE ÇÖZÜM GETİRİR, biraz süper fizik bilene.
”Velmürselatı urfen”ayeti hükmü gücü ile gönderilen(mürsellik, peygamberlik)bir çekimle ziyayı vücut insandır.(çekim, çeken gücü ile insandır)Ziyayı insan ne güzel ki semayı(uzay zaman)genişletmedeki çekimini de çekimin genişletmesi veya itmesi kabul ederiz. Biliyoruzki çekim sadece çeker. Zariyat 47.(biz onu kuvvetle bina ettik ,muhakkakki biz büyük kudrete sahibiz)yani biz”Vüs’a” SEMAYI KURDUK ve KUDRETİMİZLE BİZ ONU GENİŞLETİYORUZ. Nasıl oluyorda bir güç soyut madde oluyor? İlmen bakıyoruzki TAŞ, TOPRAK, DAĞ, TEPE gibi GÖRDÜĞÜMÜZ şu YERKÜREMİZ BİR CAZİBE ÇEKİM GÜCÜ veya “KUVVEYİ DAFİA”yani İTME GÜCÜ CİSİMLERİ BİR ARADA YAPIŞKAN ZAMK gibi KUVVEYİ ARZİYYE MAGNETİZME yani MAGNETİK GÜÇ SESSİZLİĞİ İCRASI İÇİNDEDİR.
SIR: TOPRAK denen YERKÜRE BU İŞİ ve DAHA NELERİ YAPARDA YA İNSAN? HER ŞEY İNSANDAN MEYDANA GELMİŞTİR. Yeşil bitki örtüsü yağmuru üzerine çeker. Yeşil örtüyü bir kaldır Karadenize bir damla yağmur düşmez. Bu yeşilin çekiciliğinde yine ziyaiyetinde sen olduğun için. Bu işler”YA HEP YA HİÇ” anlamlı bir KOORDİNE ile YÜRÜR.
Bütün İCRACI GÜÇLER HEPSİ BİR ARADA ve AYNI ANDA İŞ BAŞINDA. Ya HEP ya HİÇ OLMAYI bile GÖZE ALMIŞ HEP BÜTÜNLÜĞÜNDE YAŞANTIYI HAYATI KURGULAMAK-TALAR. Misal; Bir ağaçtan elma düşüyor. Meşhur fi-zikçi Newton buna”çekim gücü vardır” demiş ve yer çekim gücünü böylece bulmuş derler. Biz ise deriz ki”Yer çekimi bir çeken güçtür. Güneşden gelen hayat varideleri dalda elma olacak elmayı insan yiye-cek ve elma insan olacak. Aslında GELEN ZİYAİYETLER ZİYAYI VÜCUT(ışın vucut)İNSANLARDIR. Ki ELMA İNSAN OLMAKTA. İşte bu ÇEKİM GÜCÜ OLMASA idi DALDA ELMA OLMAZDI. GÜNEŞ’den GELEN VARİDEYİ ŞU’UNATLAR(ışın zatlar)ÇEKİM GÜCÜ OLMASAYDI, FEZANIN DERİNLİKLERİ-NE KAÇARLARDI. Bu çekim bizce esas olan elmanın dalda tutunmasına sebeb teşkildir. Soyut fotantik kuantik varideleri güneşden gelirken ağaç da tutundurup elma haline gelmesine sebep çekimdir. BİZ‘deki ELMAYA olan İHTİYAÇ BİZDEKİ LEZZET ÇEKİMİDE ELMANIN BİZDE BİZ OLMASI CAZİBESİ İLEDİR. Çekimin cinslerini bilirsen hep üzerindedir. DALDAN DÜŞEN ELMA OLGUN BİR ELMANIN YER ÇEKİMİ ile DÜŞMESİ ESASTA OLGUN ELMANIN artık K GÜNEŞDEN GELEN FOTANTİK GÜÇLERİ İÇİNE ALAMAMASI EN DOĞRUSU GÜNEŞLE ALAKAYI KESMESİ ELMANIN YERE DÜŞMESİ BİR NEVİ ÖLÜMÜ MEVT’İYETİDİR. Bu ÖLÜ VASIFTAKİ ELMADAN DİRİLİK SİZ ELMAYI YEMEKLE ÖLÜDEN DİRİ VÜCUT KAZANACAĞIMIZDIR.
SIR: DOĞAYI İDARE EDEN 4 KUVVETTEN olan ÇEKİM GÜCÜ. Bu YARATICI GÜÇLERİN 3’ü ATOMUN İÇİNDE OLUP PARÇACIK DURUMUNDADIRLAR. ENERJİ PAKETLERİ gibidirler. Bazı hallerde DALGAYA DÖNÜŞÜM YAPARLAR . ÇEKİM ise ATOMUN HARİCİN DE olup BU GÜCÜN PARÇACIK DURUMU henüz KEŞFEDİLMEMİŞ OLUP HEP DALGA DURUMUNDADIR. Esasta ise BU ÇEKİM GÜCÜNÜN MAYASINDA ZİYAYI VÜCUT İNSAN MELEKÜTİ MADDESİ VARDIR, GELECEK BUNUDA BULACAKTIR.
KAF fırtınalarına bir bak nasıl magnetiktir. Harf simgesinde bozonlarıda teşkil eden yaratıcı güç birliği üzerimizde(hayat, ilim…)hepsi parçacık güç soyuti yapı kainat kurucusu insan“kulhü vallahi ahad” daki birliğin temsilcisi KAF Bozonlar. Virtüel zimmi soyut ve madde yapı taşı Ferminonları meydana getiriyorsa işte bu alemi KAF ise nuri Muhammedi insandan ziyayı vücut olarak meydana getirmiş olan Bozon ve Fermonları şu hakkın sırrı insana. BAK ŞU İNSANIN ÇEKİM CAZİBE GÜCÜNE MIKNATISgibi! Yerkü- reyi ÇEKER, Güneşi, Ayı KENDİNE ÇEKERDE, İNSAN BU ÇEKİMLERİ YENEREK herşeyi KENDİNE ÜSTELİK EMRİNE TABİ olarak ÇEKER. Ve ÖYLE BİR ÇEKİMKİ SOYUTİ ALEMDEN GELEN ZİYAİYETTE Kİ ENERJİ BEDEN İNSANLARIDA ÇEKER. Şu toprak bedenimizi bu durumda idare ediyor ama olayın failini göremiyoruz. İşte bunlar YARATICI GÜÇLERDİR ve KAİNATI BU GÜÇLER İDARE EDER. Mesela; Yer çekimi gücü olmasa dünya da kalamazdık. Bilemediğimiz güç bizi bu dünya üzerinde tutuyor. Öyle AHENKLİ BİR GÜÇKİ HAREKET KABİLİYETİMİZ VAR ama DÜNYA DAN AYRILMAMIZI ENGELLİYOR. Yalnız BU GÜCE KARŞI BİR GÜÇLE ONU YENİP DÜNYADAN AYRILABİLİYORUZ. Ayrıca güçleri taşıyan güçlerde olduğunu biliyoruz. Ayrıca cisimlerin kendine özgü, mekan, zaman, ağırlık, hacim gibi boyutları ayrıca yaşantı alemide vardır. Birde eksi boyut, SOYUTİ MELEKÜTİ DÜŞÜNCE denen insan üzerindeki fikri varlığında mana olarak bir yaşantı alemi vardır Ayrıca yine eksi değerlerle düşüncelerinde hacmi, eni, boyu, derinliği vardır. A
Ama vücudumuzla birlikte olduğu halde -değer meleküti yapı olduğundan gözle görülür elle tutulur hali yoktur ancak his yolu ile bilinir. Cisimler 2 etken altında dönmelerini sağlar?
1-Çekim gücü, 2-Merkez kez kaç itme gücüdür.
Sistemimize bakıldığında her şey hem kendi etrafında veya tabi olduğu bir cismin etrafında dönmektedir. Tabiki çekim ile olay her yerde mikro veya makro sistemlerde aynıdır. Misal; Altı delik bir kaba su doldurduğumuzda merkezi çekim ve basınç etkisi suyun anaforlar yaparak döndüğünü görmüşüzdür. Demekki çekim olayı cisimleri bir kara deliğe sürüklerken kendi mih-verinde döndürdüğüdür. Tekvir Suresinde cisimlerin dönülerini soyut somut görmekliğimiz bir kaidenin neticesidir. Arzın merkezindeki mağma ile arza dudak olan arz kabuğu arasındaki karışım ve oluşumların ARZA GİREN su, hava ve diğer şeylerle BERABER GÖRÜNMEYEN ENERJETİK IŞINLARINDA ARZA HULULİ ve DAHİ SİRKİLASYONUNUN DEVAMI olan. Bu GİRENLERİN YAPACAĞI VAZİFE BİTTİKTEN SONRA TARDİYE gibi BİR KISMINI YİNE DOĞANIN İŞİNE YARAYACAK ŞEKİLDE REDDETMESİDİR. İşte bu FİİLİN ASARIDIR ki KABUK ARZIN NİSBETEN HAFİF olan YERLERİNDEN bazen ANİ HAREKETLER HUSULE GELEREK FIŞKIRMA ve YANARDAĞLAR PEYDA OLUR. Bazen bu ANİ HAREKETLER YER ALTINDA OLUP ARZDA TEZELZÜLATA SEBEP OLUR. Yani bu ÇEKİM ve İTME GÜÇLERİ-NİN ZELZELEYİ MEYDANA GETİRDİĞİ gibi AYRICADA ARZIN İNCE BİR KABUĞUNDAN FIŞKIRAN, YANARDAĞLARIN TEŞKİLİNE SEBEPDE OLUŞUDUR. YANARDAĞLARIN FIŞKIRMASINA ARZ BİR NEFES ALDI diyede DÜŞÜNÜLÜR. CAZİBEYİ ÇEKİM GÜCÜ ile oluşur

Yazan:M.Eski
Derleyen:S......
AY-GÜNEŞ-ARZ ve BAHRİ MESCUR ÇEKİM GÜCÜ: Ruhi vücudun örtüsü fizik bedendir. Buyrulan”suyun örtüsü esire-bahri mescura ayın etkisi sebebi ile meydana gelmiş bir olaydır”. Bilindiği gibi MED ve CEZİR SULARDAKİ ve ARZDAKİ GEL GİT OLAYLARINI AY KURGULAR. AYIN ÇEKİMİ yalnız SULARDA OLMAYIP KARALARIDA ÇEKTİĞİ BU GÜNÜNÜ İLMİ ile BELİRLENMİŞTİR. Bir dehşet olayki bu çekim gücü ile yer küre 50-55cm yükseldiğinden haberimizin olmayışıdır ama bugünün ilmi cihazları ile ölçümlenmekte. Su cisim olduğu için çekim kolayca olur düşünülsede katı cisimde karalar nasıl çekilir Sorusuna cevap ilmi tetkiklere göre atmosfer etkisine göre karalarda yumuşak olduğu esiri sisteme göredir. Hatta yumuşak karşılık vermektedirki çekim gerçekleşsin.
Buyrulan”Ayın üzerinde olan setresi(çekim gücü)küreyi arz ve külliyeyi şemsten(güneşe tabi olan gezegenler ve ne var ise hepsi) hasıl olan tedvir(döndürmek, idare etmek)müessire yahud tedviri merkeziye ve harekatı ihtizaziyedir. Eğer bunlar olmamış olsa kamerin esire olan tesiratı muattal olur. Bunların her birerlerinde faal esirden iktibas olunan hayat kevne Salih bir sıhati umumiyedir. Allahu alem bunda müessir olan ziyayı şemsin küreyi arz üzerindeki tesiratı müleccelesidir ve hayat memat (ölüler ve dirilik)bu müvellitlerden(husule getiren, doğuran)tevlit eder(sebep olmak). Ama ruhun yahud hayat seyalının tehareti telvisat(kirli) bedeniyeden mağdut olan, gayrin hukuki ile telvis(kirlenmemek) etmemektir”. Bunlara örnek ayet; Müdessir 4.”ve siyabeke fetahhir”,(elbiseni temiz tut)ve yine Müdessir 32. ”kella vel kameri”v(hayır, hayır ay hakkı için). Buyrulur”Burada VAV’i mustağile KEL LA’daki KEF(atayı sıfat)ile LAM(Lamül istiğdat),Lamül vesileyi yahud Lam’ül ilmi tesahhub(sahib çıkana) edene KEF(sednetül seb’a)’den kevnin risaletini müşahede etti. Zira”KAMER URFEN BİR RESULDÜR BAĞZI HALATTA TESİRİ VARDIR(halat bir birbirlerine teyze gibi yakınlığı ile). Bir şeyin fena ve helakını mucib olduğu gibi sürati telvin (renk verme) gibi ef’al müteessirede dahi bulunur. İnsanın vücudu
dahilinde bile kamerin tesirat ve muamelat mahsusası olduğunu ve birçok şeylerde fena(yok olma)ve helakaküm tebdil teğayyuratın(değişiklik) tahvilat kamer ile husule geldiğini ashabı tetkik müşahede eder”buyrulmuştur.
KAİNAT GÜNEŞ, AY, YERKÜRE BİRLEŞİK ALANLAR içinde BİR BİRLERİ ile İLİŞKİ ve KURGULARI VARDIR.
KAİNAT ya HEP veya HİÇ BÜTÜNLÜK FERMİLASYONLARI ile BİRLİKTE ÇALIŞIRLAR. Müdessir 4.”kamerin (ayın)üzerindeki seteresi”. Sağdadi ilimle anlıyoruz ki; KELLA’daki LAM istiğdatdır. RET oluyorum gibide olsa kendimi atayı sıfat(KEF) vücud olarak belirlemenin istiğdadını düşün! Şöyleki”lamul vesileyi yani istiğdatının bir ilmü ledün ilmine tesahül sarhi çekmeklimiz ile dünyaya geleceğimizle”sednetül seb’a dan (KAF)kevnin risaletini müşahede ettiğimizdir”buyruğu ile Sednetül seb’a; Dünyaya mürselin olarak gelişimizde İLKİYAT KEVNİ YAPI OLARAK GÜNEŞ’den, AYA’mı ZİYAYI BEDEN OLARAK arza çalışacağız. Bunlarki ilim, irade…vasıflarıdır. Görmeninde mana soyut vücudu vardır. Bu anlayışda bu sedenat titreşim mana 7’li soyut değerler ne güzelki esasta ruhi vücudumuzun oraca mana maddeleridir. Bu değerler ruhi vücud kurgulamasında her insan ve mahlukatın üzerine konmuştur. Gözün var görmesi de var, görmeninde insan olduğunu yazarız.
Yine“sedneyi seb’adan(KAF)kevnin risaletini müşahede etmekliğimizdir”buyrulmuş. Kevnin risaleti olduğu beyan edilmiştir. Şöyleki İNSANIN ZİYAYI VÜCUDU GÜNEŞDEN ARZA GELİRKEN İLK UĞRAK YERİ
KAMER yani AYDIR. AYIN IŞIĞI YOKTUR, GÜNEŞDEN GELEN ZİYALAR, RADYOSYON FOTANTİK DEĞERLER AYA AKS ETMİŞTİR. UNUTMAKİ GELENLER IŞIN HALİNDE SENLİĞİN idi. O zaman AY’da BİR RİSALET VAR! RİSALET; Birisini bir vazife ile bir yere göndermek. İşte bu anlamla kevnin risaleti olan AYIN VAZİFESİ; AYA GELEN IŞIN BEDEN İNSANLARI RİSALETİ ile DÜNYAYA ŞU’UN ZAT olarak BABA BEL KEMİĞİNE IŞINLAMASIDIR. ”zira kamer urfen bir resuldur” buyrulur. URFEN: Işıklı mürselat güç. Bu olayda yine mürselattan GÖNDERİLEN IŞINLI GÜÇ atayı esmaya istinatlıdır. Ziyayı beden insanların gücü yaratıcılığı ile aydan babaya gönderilişi ayın risalet hali ile ziyayı insanları bir yaratıcı vasıf ile gönderdiğini ay yapıyorsa şu gizemli saltanatı kim? Düşün.
SIR: Güneşin ışınları ayın örtüsü-setresi olduğu ile ayın çekim gücü güneşden aldığı bir ışın gücün
etkisi ile olduğu ikili birliğin dehşetidir. Güneşin ışınları ziyayı vücut insan olduğuna göre, ayın küreyi arzın peyki oluşu ile arza tabi kılınışı üçlü değer birliğin en azından bir ifadesi.
Buyrulan”Küreyi arz ve külliyeyi şemsten hasıl olan tedvir”. TEDVİR; Döndürmek, idare etmektir. GÜNEŞE TABİ OLAN GEZEGENLER ve SİSTEMİMİZDE NE VARSA HEPSİ GÜNEŞİN IŞIN DEĞER VARLIĞININ UYUMU ve BİRLİKTELİĞİ ile HAREKET ETMEKTEDİR (ışınlar sizliğiniz idi). Buyrulur”tedviri müessire yahud tedviri merkeziye ve harekatı ihtizaziyedir”ve anladımki tedviri idare olunuş güneşin bu olgulara müessir oluşu tesir edişi uyumu içinde tedviri merkeziye olduğu ile her şeyi ay ve küremiz dahil olduğu şekli ile zelzeleyide titreşim kabullendiğimizde arzdaki zelzelede güneşe tabi oluşu ile meydanı zuhurdadır. Güneş bazı kere tutulduğu anlamında ayın, güneşi kapaması güneşe daha yakın bulunuşu ile titreşim çoğulu ile karşılıklı bulunuşları zelzeleyi titreşim bir hayati oluşum dengesidir. Bu ikili kendi hareket isteyişleri ve bazen fark edemediğimiz zelzele şiddete tabi kılınışı ile belirlendiği yine insana ait bir olaydır. Şurası bir gerçekki bu titreşimler her an mevcut olduğu bilinen bir keyfiyettir. Yine buyrulur ”eğer bunlar olmamış olsa kamerin(ay)esire olan tesiratı muattal olur”. Yani”Bunlar olmamış olsa”. “bunlardan” kast ettiği nedir? Kainat olgu içeriğindeki güneş, ay, arz diye belirlesek. Bunlar ne olurki insani varlığın yanında. Hepsinin en azından hizmeti insan içindir ve insandandır. Ayın esire olan tesi-ratı varmışki olay ve cisimler muattallıktan(kullanılmaz)kurtulmuş olduğudur. Şu gecelerimizin salta-natı benliğimiz ay esire tesir edişini bilen yoktur. Peki esir nedir? Bahri mescur diye tarif edilir. Fezayı sonsuzluğun bir bölümü esiri alemdir. Veya evrenler fidanlığı imiş. Kainat oradan filizlenip kendini ye-rine göre belirlemesi ayın esire etkisi ile oluşunu bir düşün ve Hayatı mecuğle yani gizli hayat denge-lemelerine bir bak! Dengeleyen, kendine en iyisi bir bak her şey sana nispetli bir hayat yaşadığıdır. ”Güneşki bir anlam alan mekan olarak cennet olsa revadır”buyrulmuş.
SIR: Sistemlere bak kendin için var olmuşlarsa, DÜNYA ÖTESİ VARLIĞININ CENNETİNİN BİRİDE DÖNÜŞÜN DE GÜNEŞ OLACAĞI ve ÖTESİNE GEÇECEĞİNDE MÜJDELER ARASINDADIR.
Sahifeyi istiğdadınla oradada zuhurda olan senliğindir vücudu muktesebenle. Yeryüzü halifeliği yine senliğin ise yer yüzünüde senliğin ile kurmuşluğundan haberin varmı? Hakka halifeliğinle bir olayki zelzelede senden tevlid etmektedir. Bunlar esire ayın tesiri idi. Yine esire bahri mescur deyişimizin bir sebebide bahri mescurki alevli deniz anlamıda vardır.
AY yer küreyi bütünü ile çektiğinden arzın merkezindeki alevli denizide çektiğidir yani mağma taba-kkatına”mai defik”tazyikli su gibi düşünürsek oraca bir gerilim vardır. Arzın yükselti dağlarını ilk he-def olarak ayın şiddetli çekimine karşıt kalan dağlardan volkanlardan fışkırması. Mağmayı ilk ayın çe-kimi dağ olduğu için yer sathında mağma fışkırmadığıdır. Biz buna“yanardağ”tabiride kullanmışız. Bu anlayışla esire nispet ettiğimiz bahri mescuru yani”alevli denizleri”de esiri anlam ile tarife getirdik. Demek olduki mağma tabakasıda esirden madut ve esire tabi ise”Ayın çekim uzantıları olmasa idi ha-yat battal olurdu”buyruluyor. Bu iddifa(mağmanın fışkırması)arzın bir nefes alması olayını gerçekleş-tirdiğidir. Bir anlamıda arz yeni bir hayata kavuşması, kendini yenilemesi, ziyayı beden halin manayı da kurguladığı ile arzın insana tabi oluşu ile arzda kendini canlı olarak yenilediğidir. Ziyayı vücut insa-nın enerji bedeni güneşden ışın halinde çıktığı ile aya tesirini ilkiyet kabul etsek ayın çekim gücünü güneşden aldığı ile(benliğim ile)vazife başında oluşu hayretlerimizdir. Zelzele olayıda bu bütünlüğün bir parçasıdır. Arz olmasa idi zelzele olurmu idi? İlmi anlayışlar ayın dünyadan koptuğunu söylüyürlar. O zaman ayın arzdan farkı ne olabilir. Tevhidi birlikteliği ayrı ayrı mekandada olsa yaşamakta bir bü-tünlüktür. Amerika ve Afrika kıtalarıda bir arada idi bir kopuşla ayrı görüntü vermektedir. Böylece bü-tüni olay zelzelede dahil güneş ışınları ile aidiyeti güneştir, ziyayı insandır bir boyutta! Şöyleki bütüni kürelerin insana müşabik bir benzerliği ile sarf ettiğini yerine koyar. Yoksa her şey helak ve muattal olacağı aşikardır.
Dünya nizamında güneş ay ve arz var bunlar üçlü gibi görünssede tevhidi birlikte vazife almışlardır. Güneş tutuldu diyelim. Güneş tutulmuyorki güneş kendi yörüngesinde devam ediyor tutulmuş değildir ay ise ondada bir tutulma yok yörüngesinde devam ediyor. Yine tembihli zamanda ay güneşle karşı karşıya gelmiştir. Ay ışığını güneşden aldığına göre bu durumda güneşden gelen dik dipole ışınları aldığı için(yatık değil dik)ay şiddetli bir ışın şarzı içinde bulunduğudur. Bu güçlü zaman tembihi içinde şarz oluşunun ilmi sebepleri ise ayda bir çekim gücü mihraklanması ile ay aldığı bu şarjlı gücü ile kazandığı güneşden aldığı ışınları 2 yönlü icraya giriyor. Şöyleki ayın aks ettirdiği insanların bir yönü ta esiri bahri mescuri aleme ulaştırıyor. Tepkisi ile bir yönünüde arzımızın mağma tabakasına tepkisi veya etkisi ile ulaştıryor. Ayın bu olayda kazandığı çekim gücü med ve cezir çekme-itme gücündedir.
Zahiri manada ay gecelerimizi aydınlatıyor dersek çok dar bir anlayış. Gökteki ay boş yeremi konmuş. Bu işi sadece güneş yapmış olsa bu bir birlikteliğin ifadesini şöyle açıklayabiliriz. Ayın vazifesi olarak ay çekim ve itecekle vazife alışı ile denizleri ve dünymızı 55 cm çektiğine göre bu çekimi şarzlı hali ile dünyaya gönderdiğinde dünya yapısı sivri dağlara ilk önce çarpıyor sonra sathına eriştiriyor(yıldırım da sivri yerlere düşer). Olaya devamla arzımızın mağma tabakasına kadar çekim ve itme gücünü oluşturuyor. Tesir-etki, tesir fiziği ve ilahi kanun gereği ayın ışınları dünya sivri dağlarına tesir ettiği ile. Mağma tabakasındaki etkisi karşı tesir ile arzdaki o ateşin deniz aksi tesiri ile mağmayı yine arzın tepelerinden fışkırtıyor, yanardağlar bu anlamdadır. Arzın sathında bu fışkırma olmamıştır. Olay anlaşıl-mış oluyorki ayın ilk tesiri ışınları dağlara olduğu ile mağmayı çekmesi ilk tesiri yere çekmesi ile mağma fışkırıyor. Tesir aksi tesire eşitliği alan ve mekandada kendini dağ sırrı alanlarında belirlediğidir, böylece çekim alanınıda belirliyor.
SIR: Şimdi düşün ayın çekim gücünü yalnızca denizlerimi çekiyor? Olay tek kanunla icra edildiği için
İNSANIN BEYİN SUYUNUDA FARKINA VARMADIĞIMIZLA ÇEKTİĞİDİR. Nizama bir bak beyindede çekim aynı olduğu halde arzı, denizi çektiğinde bizlerde dünya üzerinde olmaklığımızla arzı çektiğimizde bizide çektiği için farkına varamıyoruz. Dünya dönüşümü dünya ile beraber döndüğümüz için farkına vara-madığımız gibi oluyor.
AY YER KÜREYİ BÜTÜNÜ İLE ÇEKTİĞİNDEN ARZIN MERKEZİNDEKİ ALEVLİ DENİZİDE ÇEKTİĞİDİR. Yani mağ-ma tabakatına ”mai defik”tazyikli su gibi düşünürsek oraca bir gerilim vardır. Arzın yükselti dağlarını ilk hedef olarak ayın şiddetli çekimine karşıt kalan dağlardan volkanlardan fışkırması MAĞMAYI İLK AYIN ÇEKİMİ DAĞ olduğu için YER SATHINDA MAĞMA FIŞKIRMADIĞIDIR. Biz buna“yanardağ”tabirini kullanmışız. Bu anlayışla esire nispet ettiğimiz bahri mescuru yani”alevli denizleri”de esiri anlamla tarife getirdik. Demek olduki mağma tabakasıda esirden madut ve esire tabi ise”ayın çekim uzantıları olmasa idi hayat battal olurdu”buyruluyor. Bu idifa(mağmanın fışkırması)arzın bir nefes alması olayını gerçekleş-tirdiğidir. Bir anlamıda ARZIN YENİ BİR HAYATA KAVUŞMASI, KENDİNİ YENİLEMESİ. ZİYAYI BEDEN HALİN ile MANAYIDA KURGULADIĞIN. ARZIN İNSANA TABİ OLUŞU ile ARZINDA KENDİNİ CANLI OLARAK YENİLEDİĞİDİR. Ziyayı vücut insanın enerji bedeni güneşden ışın halin de çıktığı ile aya tesirini ilkiyet kabul etsek. Ayın çekim gücünü güneşden aldığı ile(benliğim ile)vazife başında oluşu hayretlerimizdir. Zel-zele olayıda bu bütünlüğün bir parçasıdır
Bu fizik kanunları arasında 4 güç bizi çevrelemiştir. 1-Nükleer güç yani atom çekirdeğindeki güç bu ufacık atomik güçle dünyayı bile yıkar yok ederiz, 2-Elektro manyetik güç, 3-Zayıf güç. Bu üçlü atom bünyesinde vazife başındadır,4-Çekim gücü ve atomun dışında haricindedir. Çekim gücünün güçlerden ayrıca bir gücü varki nerdeyse sonsuza ulaşıyor ve çekiyor. Onun için AYIN ÇEKİM GÜCÜ MAĞMAYA KADAR ULAŞIYOR. Acaba bu çekimde çektikleri ile beraber nice nice zelzeleler oluyorki farkında değiliz mağma hareketi geçip dağdan fışkırmasındaki o müthiş hareketinde zelzeleler vardır. Şimdi aymı, arzdır ki zelzeleleri meydana geliyor yoksa güneşmi? Ve dahi güneş tutulması ile ayın alakası yokmudur?
Yazan:M.Eski
Derleyen:Sevim

23 Mayıs 2010 Pazar

ALEMİ SUBUT-ALEMİ VÜCUTDA AHADİYET ve VAHİDİYET

ALEMİ SUBUT-ALEMİ VUCUDDA(Murakebetül subut fil vücut) AHADİYET ve VAHİDİYET: Buyrulan”Meratibi ahadiyet, vahihidiyete teaküs etti esma ve sıfat ile muttasıl oldu ” AHADİYET, ALLAHIN ZAT MAKAMINA EN YAKIN MERTEBEDİR. Burada BEŞERİ-YET GÖZÜKMEZ SIRF ALLAH’lık TEKİLLİĞİDİR. VAHİDİYET ”BİR”ANLAMINDA OLSADA, esasta AHADİYET ve VAHİDİYET olan şu fizik bedenle ÇARPIŞTIMI, bu TEAKÜSTE (birleşimden),ÇARPIŞMADAN ÇIKAN NETİCEKİ, ESMA ve SIFAT ile VAHİDİYETİN AHADİYETE MUTTASIL OLMASI-BİRLEŞMESİ, VAHİDİYETE artık VÜCUDU MUKTESEBEYİ YARATTIRACAĞIDIR. Zaten fizikde çarpışmalar diğer canlının meydana çıkmasına sebeptir. Anne baba ile çarpışırsa bir çocuk dünyaya gelecektir.Allahımızın emri ile istediki SIRRI AHADİYETİN(ademi vasfın ilahi tarafı olup, vahidi-vahdani birliği tekilliği ise berzahiyetteki beşeri Muhammedi yönüdür) VAHDANİYETİ BİLİNSİN.
HÜVALLAHİ;O Allah AHAD,“Bir”anlamında HU hüviyet oluyor.Onun için HU,”O”MANASINDA OLMAYIP HÜVİYET anlamı ile düşünürsek ALLAHA HÜVİYET KAİNAT OLMAKLA BERABER ancak İNSANDIR.Çünkü İNSAN MEVAİKİ NUCUM OLMUŞ BİR SUBUTİ,VÜCUDİ KAİNATTIR.Sen Allaha SOYUTİ SOMUTİ,SUBUTİ,VÜCUDİ olarak HÜVİYETSİN.Bütün hüviyetlerde Allah tevhidi ve Necati(kurtuluş)marifeti ilminle birdir.AHADİYET ruhi vücudu-muzun olması ile ZATÜLBAHT ahadiyetin üstünde zat makamı olup zatın oraca bir teaküsü ile hâdi birliktelikteki ruhi vücudumuzu temsil ettiği Kur’ani bir ifadedir.
Vahidiyet tek ve tekilliği temsil etmesiyle fizik bedenimize VAHİDİYET ifadesi uygun görülmüşdür. ”Ahadiyet vahidiyete teaküs etti” buyrulmuş.İnsanın dünyaca gözükebilmesi için RUHİ VÜCUDU AHADİYETİMİZ yine oraca mana değerdeki fizik bedene teaküs(aks)etmesi veya çarpışması ezvacında zuhur edecek olan varın yaratılmış görüntüsündeki şu dünya vahidiyetle insanın zuhuru olmuştur.Mademki “ahadiyet,vahidiyete teaküs etmesi ile insan ki esma ve sıfat ile muttasıf oldu”yani vasıflandı.”VALLA HU AHAD”O bu hüviyette birdir.”Ahad “yani“el ağbudü vel mağbud”sırrı ile Ağbud ve Mağbud ahadi birliğin sırrı nişanesidir.AHAD hüviyeti mutlakadan yani sizin ruhi vücud olarak Allahın mutlak hüviyeti haliniz ile“esma ve sıfata mukarren olmayan zat”zatulbahtda bu hal yoktur orada bu hal birliğindeyiz. Hakkın sırrı olarak abidiyetteki inanış ve yaşantıda AHAD YANLIZCA ALLAH’dır.
Gizemli dünya kuruluşu içinde”benden ala varmıki” diye düşünülürken Bir bütünlük ahadiyeti ortaya çıkıyorki lügaten VAHİD, bir demektir. AHAD ise her şeye cami birliktir. İkiside birlik ama sistemde her şeyi cami olan ahadi birliğe tabi oluşta kendi birliğini bütünde bulmak en güzelidir. Bu olayı teyid eden hükümki “lekat caiküm resulin min enfüsikim” resulullahı belirlediğidir. Manası ise”mecmuğu âlemin nufusundan bir resul körünmüştür”. Muhkemesine, dikkate davet ederim. Burada ÂLEMDE HER ŞEY NEBATTA OLSA EZVACİ SİSTEMİ UYGULADIĞI İÇİN NEFSİ VARDIR. Başta insan olmak üzre bu takdir ile bir resulin görünmesi “ahadi birlik”tir. Her şeye cami olan ahadiyette tekiliğimizi anlamış olalım.
Yine, örneği kendimizle belirlersek, şu fizik bedenin mecmuğu hücreleri ufacık insan olduklarından onlarında ezvaci olayı gizemli olarak dengeleri ile belirsizlikler içeriğinde yaptıkları halde bir nefis gibi görünüme gelen fizik beden insandır resuli zişan kendinle isbat bu yönlüdür. Buyrulan“AHAD, HÜVYETİ MUTLAKADAN ESMA ve SEFATA MUKARREN OLMAYAN ZATTIR”. Anlıyoruzki KÂİNATI DEĞERDE MUTLAK BİR HÜVYETE SAHİP ZATKİ KENDİ ULÛHİYETİNİ GİZLEMİŞ ZUHURU İNSAN OLMUŞ. Onu belirlemek ne mümkün iken, belirmiş olmak keyfiyetini düşün! İşte bu ahadi zatki. BU KERE ONDA ESMA VE SIFATTA YOKTUR. Esma ve sıfat tekilliği, teki belirler. Ahadiyette bütünlük hangi tekili izah eder? Edemeyişi bütünlüğü ile tekilide kendine katmıştır.
Buyruluyorki “zatül bahte kamim(var olan)matlabatül esma reştelerinin hazinesi ve alemi aha- diyetin makusudur”. Anladığımız bu bütünlük şöyleki, ZAT MAKAMINDAKİ ALLAHIMIZ ZATÜLBAHTTIR. Zatülbahtte var olan matlabatül esma varlığımızın reştelerinin hazinesi o olduğuna göre İLAHİ ÂLEM DE BEŞER HALİNE DÖNMEDEN ŞU’UN ZAT OLAN VARLIĞIMIZI MATLABATÜL ESMA OLARAK BELİRTMİŞTİK. Bu hazinede mana benliğimiz var idi ve ahadiyetin makûsu idik. Yani ahadiyetten aks eden biz idik. Anladıkmı şimdi ahadi bütünlüğümüzü?. Ahadi bütünlükteki matlabatül esma reşteleri, parçacıkları gibi titreşen vahidi varlığımız. REŞTELER Kİ BÜTÜNLÜĞÜN ZERRELERİ PARÇACIKLARI gibi olan MATLABA-TÜL ESMA TİTREŞİMLİ REZENANS VARLIĞIMIZI ZİKRİ TİTREŞİMLERLE HAKKI BELİRLEDİĞİNİ ANLA!

MURAKEBATÜL SUBUT FİL VÜCUT(Alemi subut’tan alemi vücuda)
ALEMİ SUBUT KARŞITI ALEMİ VÜCUT
Şey’etil subut “ Fiil vücut
Vavu Mustağille “ Vavu muğtile
Subut “ Vücut
Ruhi “ Nefsi
Ene(ben) “ Ente(sen
İnna(biz) “ İza
Müşahedetül mana “ Mezahiril vücut
Lailahe illallah “ Muhammeden Resulullah
Hakayıkı tecrit “ Fi menazilil tevhid
Esma “ Sıfat
Kuvveyi melkütiye “ Resuli örfi
Vücudi iktisabi “ Vücudu mevhube
Film ters çevrilirse vücuttan subuta veya maddesi sıfıra yoğunluğu sonsuzluğa“mürakebetül subut fil vücut, mürakebeyi ahadiyettir”buyrulmuştur. Subutu ve vücudu yani ruhlar alemine, onun alan mekan kurucusu ruhi vücudumuzu, kevni sistem dünyamızı alemi dünyamızı ve daha bunun kuruluşu, Allahın izni ile şuunatı zat halinle(babaya gelmeden önce)ilmin ışığı kuranı İHLAS SURESİYLE ANLAMAN MURAKEBEYİ AHADİYETTİR.AHADİYET”Bir”demek,bu yalnızca Allahın birliği gibi ifade taşır. Öyle bir tevhidi birlikki her şeyi ve her olayı içine alan birlikteki tekilliktir.
SIR: AHADİ BİRLİKTE ALLAH’ı mızı MUHAMMEDİ-ADEMİ, BİRLİKTE İNSAN KENDİ ÜZERİNDE BULABİLMESİ ve MURAKEBE ETMESİ ancak bu İHLAS SURESİ ile,BİR GECE NAMAZINDA YAPMIŞ OLDUĞUN MURAKEBENDE KALBE GELEN FEYZLE NURLANAN KALBİNDE”kulhüvallahü ahadi”ADEMİ VASFINLA GÖRMÜŞ OLURSUNUZ, MÜJDELERİMİZDİR.
Burada sağdadi beyan ayetimizin sevilen-seven anlamı ile ahadi birlikte Muhammedi murakebenle ayetin elfaz manası”eğer siz Allahı talayı seviyorsanız hemen bana uyunki Allahu taalada sizi sev-sin”anlamlı MURAKEBEYİ MUHABBET SEVEN SEVİLEN ARASI BİR OLUŞUM NETİCESİ KALBİN ÜZERİNDE ALLAH LAFZAYI CELİLİNİ NURDAN YAZILI GÖRMEN BU MUHABBETİN HÂSILASIDIR
1-KULHÜVALLAHÜ AHAD -KALP -TOPRAK-Ademiyet(sol meme altı)
2-ALLAHUSSAMET -RUH -SU -İbrahimiyet(sağ meme altı)
3-LEMYELİD -SIR -ATEŞ -Museviyet(sol meme üstü) 4-VELEMYÜLED -HAFİ –HAVA -İseviyet (sağ meme üstü)
5-VELEM YEKÜNLEHÜ KÜFÜVEN EHAD-AHVA-Muhammedi
MEVAİKİ NUCUM YERLERİ BİLMEK ve NURİ MUHAMMEDİ FEYZİ BURALARDA ALLAHTAN GELENLE BULMAK ve İNSANA ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKINSA ALLAHI İNSANDA ARAMAK veya ALLAHA HÜVYET İNSAN DEMEK YERİNDEDİR.
”külli şey’in haliki illa veche”,”fe eynema tevellü summe vechullah” nereye baksanız Ahadi birlikte Allaha hüviyet olan hakkın vechini görürsünüz.AHADÜN hüviyeti mutlakadan esma ve sıfata yakla-şık olmayan zat yani esma ve sıfattan münezzeh.Bu ALLAH ve LİLLAH kapsamı üzeri ZAT makamıdır. Ta ki iktisabınla Hakta haktanlığında ancak anlarsın.”iza erade..kün-feyekun”İza terimi külliyeyi Muhammediyedeki oluşum yaratılış ve yaratıcı keyfiyeti belirler. Ayetten maksat“kuhuvallahü ahat” daki anlam ve oluşumları tamamlayan ayettir.Bu ayetin yapıcı yaratıcı mealini Allahta düşünmek yerine Muhammedi sistemde Muhammedi yetki ile insana verilen icadi vaifedir.İhlas suresinde tekillikteki ahadiyet makamı,yaratıcılığı mertebeyi uluhiyete nüzul ederek soyut alemindeki kudretin de gizli olan ruhi yapı insana KÜN emri ile tecelli etti ki bu emir karşıtı laf ve söz değil senin ruhi vücudundur.İşte tecelli budur!BU TECELLİ KAİNAT KURGULAYICIDIR.Buyrulan“rububiyeti esma üzeri-mizde müstevli oldu”bu esma ve isminden kasıt yaratıcı güç ziyayı vücut insandır,gözle görmediğin seni teşkil eden bir hücrenin içersindeki kainatın esrarını sakladığın canlılığın ifadesi olan muazzamiyet Rablığındır.
VELEMYEKÜNLEHU KÜFÜVEN EHAD Mertebeyi AHADİYETTE Allahü Taala’nın hiç bir şey benzeri ve misli olamaz. İHLASTAKİ 1.AHADİYET ile SONUNCU AHADİYET AYNIDIR.Zira ehadiyet tağdat(sayıma gelmez) etmez yalnız burada ehadiyat küfünden münsebibdir” buyrulur. Ahadiyetin çoğalmayacağı tağdat, birlikteliği envaını söylemiyor.Bir husus varsa küfü yani bir aynısı olmayışı mevzudur.ALLAHIN EHADİYETİNİN BİR AYNISI YOK,zaten AYNIYET HİÇBİR CİSİM ve TÜRLERDEDE YOK.Her şey TÜR olarak GÖZÜKSEDE,ASLI TEKİLDEN MEYDANA GELMİŞTİR.Bu anlatımlar sukuttan vücuda doğru akım anlatışıdır, vücuttan subuta doğru anlatışlar piyasa öğretileridir ve yanlışlarını anlayıp düzeltemezlerde.”Ama vahidiyyet HAZARATÜL ESMA olduğundan esmai müteaddiye nisbeti vardır”buyrulur.Ahid birlikteki vahidiyet,ferdiyeti gösterir onun için yaratılmış görüntülerdeki tek,tek varlıklar birer vahidddir. Ayrıcada hazaratül esma olarak her varlığın kendi gücündeki kendine has yaratıcılık vasfı esma yönünden gizli olarak üzerimizde vardır.ESMA ve SIFAT,VAHİDİYET TEKLİĞİNDE MEVCUT ve FERDAN FERDA yani CİSİM,TÜR,ŞAHIS gibi GÖRÜNTÜLERDE VARDIR.
Vahidiyet izafi değer ruhi değil hayati yaşantının levazımatıdır. Alemin gösterişi bu ŞUUNAT zat insanın ve HAVADİS(hadiseleri yaratılmışların)kokusu şekli atayı sıfattan(KEF)iktibas olunmaktadır.ŞUUNATI HAVADİS IŞIK YOLLU YARATILANLAR daha doğrusu VAR OLANIN ZİYAİYETTEKİ VÜCUDİYETLERİN YOĞUNLAŞARAK ŞU BEDEN HALİNDE ARZ KÜRESİNDE GÖZÜKMESİDİR. BUNUN BAŞLANGICI ERVAHİ SOYUTİ TESHİKTEKİ KEVNUNİYETLERDEKİ CENNETTEKİ”kün”EMRİDİR. BÜTÜN EŞYADA MERTEBEYİ AHADİYET de BAĞIMLI ve SAKLIDIR. EŞYA BÖYLE AHADİYET MERTEBESİNDE ”kuhuvallahi ahad”de BAĞIMLI KOPMAYAN GİZLİ OLURSA KENDİNİ ARA DUR EY İNSAN! Bütün eşyada yaşantı hali neşirde zuhuru tasavvur etme, düşünce olan ahadiyet”velem yekunlehu küfüvenahad”alemi haşirde(şu dünya)müşahede olunan ahadiyetin aynıdır.
Mesela; Bir kimsenin küçüklüğündeki siması ile ihtiyarlığındaki siması aynı şahsı meydana koyma ve ima etmekte olup. Gözükmüş olan değişme ve şekil değiştirme hadisatı kevniyye tabirinden maksat haleti HAŞRİ tariftir. Hadisatı kevniyyedendir. Zira ahadiyat sayım kabul etmez lakin her şeyin bir cihet ve yaşantısı vardır. Sıfatı subutiyeyide(sabit ayrılmayan)gizli olan ahad sıfatı selbiyyeden(ayrılma)mühit ve kamindir.
NEBATAT ve MEYVELER GÜNEŞE MAHSUS OLMASIYLA SUBHUTİYETİN TESİRİ BELİREN OLUR. Yeterki SUBHU-TİYETİN HER ŞEYE TESİRİ yani SEMAVAT ve ARZA TESİRİKİ ARZ ve SEMADA OLAN KENDİNE HAS BİR KOKUNUN RAYİHADA HAYAT, HAYATIN KOKUSU OLSUNKİ AYRICADA GÜNEŞDE HAYATIN RAYİHASI ZİYAYI VUCUD İNSAN OLDUĞUNA GÖRE GÜNEŞE SUBBUHİYET TESİR EDER. Yani karşılıklı sevişme ezvacında hayatın belirlenmesi ile semavat ve arzda olan şey’in mecmuğuna tesir eder. Her şey subbuhiyet deryasında şekillenir, vucud bulur. Bunun ayeti deliliki “sebbih lillahi mafissemavati vel arz” bunun lügaten anlamı sema ve arz Allahı zikir eder. Şekliki ZİKİRDEN MAKSAT SEMA ve ARZIN GÜNEŞ ve SUBBUHİYETLE ZUHURA GELECEK HER ŞEYİN HAYATİ VUCUDİYETLERİNİN VUCUDE GELMESİ ESASTA ZİKİRDİR
Kehf 38-2 “vela üşrikü bi rabbi ahada”, (ben rabbime kimseyi ortak koşmam). Buyrulan “biz rabbimize ebedi bir ahadi şerik etmeyiz”. Buradaki sırrı esrar “Ebedi bir ahadi”kelimesi bizi düşündü-rür. Şöyleki vahid ve ahad kelimeleri biri, birliği belirler. VAHİD BİR DEMEKTİR. Her insan birdir, bir-liği belirler, bir aynısı yoktur. AHADİYET, HER ŞEYİ CAMİ yani HER ŞEYİ İÇİNE ALMIŞ BİR BİRLİK DEMEKTİR. Ayrıca bu ahadiyyeti tarifte buyururki “hüviyeti mutlakadan esma ve sıfatta mukarren olamayan zattır” bu bir özel ahadi zatlıkki esma ve sıfat vahiid birlikte olup insanı teşkil ettikleri ile ahadiyette ise BU ZAT ESMA ve SIFATA MUKARREN yani YAKLAŞIMI OLMAYAN BİR ZATI ECELİ ALADIR. İnsanki vahidiyet vasfı ile matlabatul esmadır. Buyrulan “güneşin âlemi rahmuttan iktisab ettiği feyizi(yani insan)âleme neşir ederek âlemde insana rücu eden asarı hayat matlabatül esmadandır
Herkes Allah arayışı içindedir. İnsanki bu anlayışla feyyazı mukayyede oluşunu bir düşün kainat seninle kurguyla sana gelmekte senim hizmetindedir sende sen olmakta. Sen böyle isen resulullah efen-dimizin subbuhiyetini bilmemizle nedir bu insan kendini tanı! Subhutiyetin bir anlamı ALLAH DEMEKTİR her şey ALLAHTAN ise ve KAİNATTA ne gibi bir OLUŞUM VUCUDİYETLER KENDİNİ GÖSTERMİŞ ise SUBHUTİYET DERYASI İÇİNDEDİR.
Örneğin; 2 Hidrojen ve 1 Oksijen birbirleri ile sevişmiş ezvaci olayla suyu meydana getirmişse bu bir kemiyeti maddi olayın su olarak zuhurudur. SUYUN KEYFİYETİ ise İNSANA ve HER ŞEYE HAYAT VERİ-Şİ YARATMA İŞVESİ SUBHUTİYETTİR. RESULULLAH EFENDİMİZİN KENDİSİ İLE CARİ OLAN SUBHUTİYETİ ALLAHLA BİRLİKTELİĞİDİR. İlahi yardıma peyder pey(yavaş yavaş)bizim üzerimize gönderdiği manayı kur’anla tecelli edişidir. Hakkın yardımı yavaş yavaş ise şimdi düşün nereden geldim? Şimdi neredeyim ve nerede olacağım? Hakkın rahmeti bizimle olmuştur. Bu rahmeti keyfiyet halimizle kainata müstevli oluşum kainatın bendenliği artık ilmin ışığı SULTANİ GÜÇ şu’un zatlığımla şu’unatı hayatı kurguladığım haktanlığımladır.
SIR: Haka yaklaşımlı insanki zahiri ref ettiğinde ”İNSANIN SUBHAN VEÇHİ YANAR. Zira SUBHAN SUBHATI VECİH VUCUDU HALKİDEN İBARETTİR” buyruğu belirleniyor. Allahımızın sıfatı sabite isim ve sı-fatlar tekvin denge İNSAN ONUN İZNİ İLE YARATICI VASIFTADIR.
Âlemi subhutiyet “subhanellezi esra bi addihi beylen”ayetinde İNSANKİ MİRACA ÇIKTIĞI HER ANKİ HALİNDE ve ZAMANINDA. Hakka vusul edişi subhanın subhutiyetidir ki esra deyimi ile Allah’la beraber yürüyen anlamlı gizemi manayı bahislediğidir. Ey dost bundan şüphen olmasın bak kendine ve tanı kendiniki ŞU ANDA İLAHİ ÂLEME HAKLA BİRLİKTE YÜRÜDÜĞÜMNÖMRÜNLEDİR. Yukarıki keheffü ayetimiz bunu açıkça belirliyor. Tekrar ayetimizi yazmak gerekli”illa en yeşaallahü”ancak YAŞAM ALLAHLADIR. Yaşamın binası Hakkın bizlere bah’ş ettiği onun MURADINDA OLAN BİZLERE VERDİĞİ GÜÇ İLEDİR. İRADE GÜCÜDÜR bilinirse. Vucudu güç sıfatı selbiyenin üzerimizde saçılmışlığı ile bizdedir. Sıfatı selbiyenin birincisi vucuddur kısaca manası var olmadır yani ilahi âlemde vardık. Orada yaratılma yok. Hakta vardık anlamlıdır. “Kıdem” ise başlangıçsız olmak yani varsın başlangıç yok.
Selbiye sıfattan“baka”ise sonsuz olmaktır ölüm son değildir. “Vahdaniyet”ise hakkın tekilliğin de tek olmaktır. Sonuncusu ise ayniyet yok benzersiz olmak bir benzerin dahi yoktur. Şimdi Bu ma-naya yaklaşımlı anlamlar kimi tariftedir. Hakkın sıfatı selbiyesi insanı belirlediği ile sizleri zahirden kurtarıp manaya müracaatı vucuden yaptığımızdır lafla sözle değil vucudumuzladır. Böylece yukarı ki ayetimize verdiği mana anlamı zahire çıkıyor. Buyrulan“meğer Allah murat ederse sizin lisanı-nızdan O şeyin söylenmesini ve yazı ile meydana getirilmesine güç verir”. Zahir uleması sıfatı sel-biyyeyi yalnızca Allah sıfatı olarak öğretir ve kendini asla bu sıfatta bulamaz. Bilmezki vahdeti vu-cuddan habersizliği ile kendinide tanımadığı zahir anlayışıdır. “Manasız zahirin hükmü yoktur” buyruğunun sevinci neş’esi şenliğinde gönül sazını çalıyor.
24.ayet -2. “..vezkür rabbeke iza nesiyte vekul asâ en yehdiyeni rabbi li ekrebe min haza reşeda”(Unut-tuğun zaman Allahı an ve şöyle de”Olurki Rabbim beni bundan daha yakın bir zamanda dosdoğru bir muvaffakiyete ulaştırır”).
Şimdi bu semavat ve arzı yine bir ayetle izaha getireceğiz. Güneşde dahil olmak üzere ayetimizki Hadid 1.”sebbeha lillahi mafissemavati velard”sebbih ve tesbihten subbuhiyetten anlamı ile“semavat ve arzda ne varsa onu tesbih eder”şekliyle. Zahirden manaya yükseliş“ Subhutiyet, harf ve ses (savt)iktiza etmez(sözle harfle anlatılmaz) ceryan ile malum olur. Bir (ilimdir)subbuhiyet eşyaya sirayet ve ceryanı ile(semavat ve arzın zikri budur)mezahiril vucudun(yani vucudu beşeriyeti teşkil eden bir heyeti mücessemedir. Buna mezahiril vucut denilir)Menabiri şuhudda(yani dünyada) müşahedesini iktiza eder. Keyfiyete Hamdi caizdir”. Nebatta escar(taş)güneşe maküs olmasıyla subhutiyetin semaya tesiri müşahede olunur. Subhutiyetin escar esmada(meyvelere) müşahedesi anın ceryanı ile üzerinde hâsıl olan ahvalat ve şu’unatı müşahede olunur”buyrulur.
Nebatat ve meyveler güneşe mahsus olmasıyla subhutiyetin tesiri beliren olur. Yeterki subhutiyetin her şeye tesiri yani semavat ve arza tesiriki arz ve semada olan kendine has bir kokunun rayihayde hayat hayatın kokusu olsunki ayrıcada güneşde hayatın rayihası ziyayı vucud insan olduğuna göre GÜNEŞE SUBBUHİYET TESİR EDER. Yani karşılıklı sevişme ezvacında hayatın belirlenmesi ile semavat ve arzda olan şey’in mecmuğuna tesir eder. Her şey SUBBUHİYET DERYASINDA ŞEKİLLENİR, VUCUD BULUR. Bunun ayeti deliliki “sebbih lillahi mafissemavati vel arz” bunun lügaten anlamı “sema ve arz Allahı zikir eder”. ZİKİRDEN MAKSAT SEMA ve ARZIN GÜNEŞ ve SUBBUHİYETLE ZUHURA GELECEK HER ŞEYİN HAYATİ VUCUDİYETLERİNİN VUCUDE GELMESİ esasta ZİKİRDİR. Bu keyfiyeti gaibi olay yine avalimi ilahiyeden alan mekânlardır.
SUBUTİ ALEM:
Dikkat! “İlhamını subutta göstermiş olduğu”açıklık bekler. SOYUT ve MANA DEĞERLER MELEKUTİ VA-SIF TAŞIDIĞI ile İLHAMİ DEĞERİDE SUBUTİDİR. ŞEY’ETÜL SUBUT ALEMİ bir SEZİŞTİR, İLHAMDIR VAHİYDİR. Herkes zaten SUBUTİ ALEMDE vardı. Oraca öğrendiklerimiz vucudi benliğine kanmuştu. BİRDE BİR olan yazdığımız anlamlar zaten subutidir. Dünyaca gösterdiğim”Benden iyi vahyi olurmu”diye cebrailiyeti vucudumuz teşkil etmiştir. “Allahın yanından geliyoruz, canlı vahyiyiz”haberi etmiştir. İkinci bir şah-sa luzum kalmazki! Haktanlığımızla Hakkı bizden ala bilen olurmu? Buyrulan“Alemde insan ne büyük bir makamı haizdir, cenabı hakkın halifesidir, belki yedi kudretidir”. Hem CENABI HAKKIN O’nu TEMSİLEN HALİFESİ OLACAĞIZ, birde CEBARİLMİ ARAYACAĞIZ! Arasaydık özrümüz kabahatimizden büyük olurdu. Bu anlamlarla öğrenip öğretmekle insanlık erkanı zuhura gelir. Sağdadi ilimsiz insan bir şey dahi ifade etmez. Bu ilim ile insanda zuhura gelen EF’ALİN dahi SONU RABLIKTIR. RAB ise ÖĞETİCİDİR. İşte bu RABBİ ZAT KİŞİLERİN MANEVİ TERBİYESİ ALTINDA OLUP KENDİNİ TANIMALARI bu ZATLARLA OLUR. Başka çare yoktur.
Haka yaklaşımlı insan zahiri ref ettiğinde”İNSANIN SUBHAN VEÇHİ YANAR. Zira SUBHAN SUBHATI VECİH VUCUDU HALKİDEN İBARETTİR”buyruğu belirleniyor. Allahımızın sıfatı sabite, isim ve sıfatlar tekvin den-ge İNSAN ONUN İZNİ ile YARATICI VASIFTADIR, manan budur. Âlemi subhutiyet“subhanellezi esra biaddi hi beylen”ayetinde İNSAN ki MİRACA ÇIKTIĞI her an ki HALİNDE ve ZAMANINDA. Hakka vusul edişi subhanın subhutiyetidir. “Esra”deyimi Allah’la beraber yürüyen anlamlıdır. Bak ve tanı kendiniki ŞU ANDA İLAHİ ÂLEME HAKLA BİRLİKTE YÜRÜDÜĞÜN ÖMRÜNLEDİR. Kehf 24. ayet bunu açıkça belirliyor”illa en yeşa allahü” ancak YAŞAM ALLAHLADIR. Yaşamın inşası Hakkın bizlere bah’ş ettiği onun MURADINDA olan BİZLERE VERDİĞİ GÜÇ İLEDİR, İRADE GÜCÜDÜR bilinirse. Vucudu güç sıfatı selbiyenin üzerimizde saçılmışlığı ile bizdedir.
(Seyyid Ahmed Hüsameddin şan Hz.lerinden bilgiler. Yazan Mahmut Eski')
Derleyen: Sevim