13 Şubat 2010 Cumartesi

HEM NAMAZ-SALAT-SECDE

HEM NAMAZ – SALAT- SECDE: Bir anlam “CAHİLLERİN NAMAZI SEVHİ VÜCUDDUR”. Yani namaz da hata olursa tekrar secde etmek gerekir. Ama ariflerin namazları ise“MAHVÜ VÜCUDDUR”. Anlamı NAMAZI AYETİ ANLAMLARI ile KILMAN. Arifane namazda İNSAN HAKTAN gayrı BİRŞEY DÜŞÜNMEDEN, VÜCUDLARINI HAKKA BAĞLAMALARI ile HAKTAN GAYRİ bir şey DÜŞÜNMEDEN. HAKTAN GAYRI OLMADIKLARINI NAMAZDA ANLADIKLARINDA KENDİ VÜCUDLARININ YOK OLDUĞUNU, HAKLA BİRLİKTE GÖRDÜKLERİ ile İBADET YERİNİ BULMUŞ olur. SECDESİ KENDİYLE HAKKA VUSUL BULMUŞTUR. Namazı Resulle kılacağının ilmi delili, aklında risalet oluşu neticeleridir. SAD, Ümmeti külliyeyi müşahhasadır(bütün ümmet bir şahıs olan Hz. Muhammed’de görünmüştür). SAD harfinin kitaba ve vakte daveti huzuru Rabbülalemine davet demektir ”hayyalel felah” gibi. Rabbül ALEMİN olan Hz. MUHAMMED (sav) ile KILINAN NAMAZIN HUZURU seni VAKTE BAĞLAMAZ. Bu NAMAZ FELAHİYYET yani KURTULUŞDUR. Kul HUZURU İLAHİYEDE sözlü ve vücut ile Rabbini müşahede ederek KIYAMDA(ayak da) böyle bir olayı yaşadığınızda, yaşattırdıkları icabı secdeye eğilirsiniz. CENABI HAK ile TEKELLÜM(konuşmak) EDERSİNİZ. ALLAH ile TEKELLÜM NAMAZIN İLK RÜKNÜDÜR.
Bazı kimselerin kıldığı namaz, halkın teveccühünü kazanmak için icra etmekten ibarettir. Yoksa ONLAR NAMAZ KILIP KILMADIKLARINDAN bile HABERDAR DEĞİLLERDİR. Bu kimselerin gafletleri KENDİLERİ NAMAZDAN UZAK, NAMAZLARI NAMAZ değildir. Onun için KIBLEYİ TAYİNDE RESULULLAH ile BİRLİKTE OLASIN! VEYL’ de nispet edilen 2.zümre ise nefis ve havasına tabi olarak. Halkın hüsnü nazar ve teveccühünün kazanmak emeli ile. Cahilane ahval ve harekete ısrar ederek kabili mümkün olmayan bir takım şeyler ve bu suretle etrafı da yekdiğerine karşı ayrılıkçı ve nefret eden, sevmeyen bir vaziyette koyarak İslamiyet’in emrettiği irtibat ve muhabbeti bilmeyerek ihlale çalışan kimselerdir. Bunlar HALKA KARŞI daima inanan ve namazını kılmakla BERABER İSLAMLARIN hiçbir halini BEĞENMEYEN kimselerdir. Onlarda vaki olan kusur ve ayıpları, ıslah çareleri düşünmeyip biçareleri azarlayarak bir nevi gurur hisseden ve dünyada kendisinden başka kimseyi beğenmemek gibi şeytana yakışan bir sıfata sahip olan kimselerdir. GAFLETLE, KIBLEYİ TAYİNDEN HABERSİZ KILINAN NAMAZDAKİ kimse DÜNYA İŞLERİNDEN başka BİR ŞEY DÜŞÜNMEDİĞİ için NAMAZI NAMAZ OLMAZ. Onun için MERATİBİ(mertebe) MANA ise BEŞERİYETTEN ve BEŞERİ DÜŞÜNCELERDEN YÜKSELEREK NÜFÜSU KÜLLİYEDEKİ(AYIN harfi-insanların ruhi alemdeki topluluğu), MELEKÜTİYETE YÜKSELİŞLERİ KENDİLERİNİ NURU NÜBÜVVETE İLKA(bırakmak)eder. İşte bu NAMAZDIR. Bunlar hazaratı hamseden(HE harfi- beş katman milk-meleküt-nasut..) MİLK’ de KALARAK MELEKÜTE URUÇ EDEMEDİKLERİNDEN MAHİYET ve HAKİKATI ŞERİATE MUHALİF ve PERDE ile ÖRTÜLÜ KALIR.
Bunların bütün ahval ve hareketleri riyakaranedir. Amel ve ibadetleri Allah için olmayıp dünya ve menfaati için, ekseri halkın toplu olduğu yerlerde birtakım acaip, halkın nazarı dikkatini çekecek bir tarzda icra ettikleri hal ve hareketlerden ibarettir. Zira musalliyi(namaz) riyakar, etrafındaki cemaatin nazari takdiri ve halktan gafil bulunduğundan halk için kıldığı bu namazda abdest ve taharet gibi şartlar şüphelidir. Allah’ dan gafil olarak halka karşı riyakar icra olunan amel ve ibadet yorgunluktan başka bir şey değildir. Yazık o kimselere ki gaflette kötü yol olarak ömürlerini zanlar ile geçirirler. Bunlar kuşkulu ve kuruntulu insanlardır. Kimseye karşı ne emniyet, ne itimat, nede bir hüsnü samimiyet ve hüsnü nazarda etmezler. Nazarları dünyadan başka bir şey değildir. Bu kimseler dünya malına o derece meyil ve muhabbet ederler ki kendilerinden ariyet olarak insan ihtiyaçlarından bir şey istenilse vermekten imtina ederler. Dindaşına karşı en ufak bir yardım hususunda bile gayretsizlik gösterirler. Şu halde bu kimselerin millete karşı olan hissiyat ve alakalarını pek açık olarak gösterir. Bu gibilerden mülk yine arşa yükselişimiz namazla miraçtır. Huzur yakaza, trans gibi derinliğine düşünce insanı başka alemlere götürür. Ve HAKİKAT ERKÂNINA uyarak KILINANA NAMAZ ve TEFEKKÜRÜ İBADET MÜMİNCE İNANIŞIN YÜKSELİŞİ İNSANIN MİRACIDIR. MİRAÇ OLAYININ BAŞLANGICI SUBUTİ ESİRİ ALEMDEN, ARZA DOĞRU SOYUT ve SOMUT olarak GELMEYE BAŞLADIĞIMIZ andan itibaren MİRACI OLAYIN İÇİNDEYİZ. İşte onun için İNSANIN HUZURLU BİR HALİ olan NAMAZDA BU YAŞANTIYI GÖRMEK MÜMKÜNDÜR.
Namaza duruşda, huzura riayet olan Allah büyüktür(Allahuekber)tekbirine, “tekbiretül tahrim” denilmiştir. TAHRİM; İnsanın bir anda bütün olaylardan kendisini, soyutlaması keyfiyetidir. İNSANI İŞGAL eden MADDİ HADİSATTAN TEMİZLENMESİ veya ARINMASI gibi bir olaydır. İşte bu olayla HUZUR BULAN KİŞİ bu ihtişamın karşısında ancak Allah büyüktür(Allahuekber) diyerek namaza başlar. Böyle bir trans ve huzuri duruşla iradeyi cüziyesi ortadan kalkıp külli bütünlük içinde oluşudur. Yine İRADEİ CÜZİYE ENERJETİK OLAYA DÖNÜŞÜM YAPARAK BURAK gibi BİR KEYFİYETE DÖNÜŞÜR. Yani iradeyi cüziye Burak olur. Allah namazı bizim için mi yoksa kendi için mi emirlemiştir? Bize emirlediğine göre secdeyi namazımızı kılalım. Bu ancak İNSANIN İDRAKİ, HAMDİ ile OLUR. Hakta haklaşırsa, namazı Allah kendisi için emirlemiştir. Çünkü Hakta hak olan, birliktelik ancak kendisidir. Bu anlayışla namazı dua anlamlı kabulde edenlerle olursam bu işin hafifletici yönü iledir. Buna göre Allah, musalli keyfiyeti ile yani bizim için duada ve namazda olduğu açıklanabilir. İşte bu anlayışla Haktan olan namaz bizim namazımız olabilir. Esas namazda olsa Hak’danlık vasfiyeti namaz, haktandır. Bunlar insanın Allah’ dan aldığı tecellilere göre, huzuru anlayışlarına göre şekillenir.
Esasta NAMAZDAKİ TEVECCÜHÜMÜZ” ikra” İSMİNDEKİ MUHAMMEDİ BİRLİKTELİĞİMİZDE NAMAZ KILMAKTIR. O zaman ”Kul ya ibadi” ayet HİTABIYLA olursak TEVECCÜHÜ NAMAZIMIZ
MUHAMMEDİYETTİR. NEHY’ den maksat, KEVNİ(dünya) SİSTEMDE NEREYE TEVECCÜH EDECEĞİNİ BİLMENDİR. Bu senin GELECEĞİNİ TAYİN EDER. NAMAZ İBADETİNDE HAKİKATE EREBİLMESİ için NAMAZINDA ve YÖNELMESİNDE KÜLLİYEYİ MUHAMMEDİYEYE(SAD harfi-kısaca Hz. Muhammed’dir) TABİ olursa İBADET deriz. Nasıl ki Kabe’yi Muazzama’ ya yöneliyorsunuz ve ona karşı namaz kılıyorsunuz kıbleye dönüş emrini veren Hz. Muhammed’dir. Emri verenin Muhammed oldugunu, kıbleni tayinde ledün ilmi ile olman Hz. MUHAMMEDİ KENDİNLE İYİ TANIMAN demektir. İnsan TECELLİĞİ EFALDİR yani her şey ALLAHTAN TECELLİ ETMİŞTİR, NAMAZDA ONUNDUR. Esasta ALLAH’ ın TECELLİSİ İNSANDIR ve İNSANDA her şey TECELLİ ETMİŞTİR. Namazda bu TECELLİLERDENDİR. Nur 41. “Allahın her bir şey salatını ve bizi tesbihi anmasını bilir çünkü o anmasaydı o bizi zikr etmeseydi biz bu dünyada mezkur olamazdık”. Yani anılmışlardan var olmuşlardan olmazdık.”lem yekun şey’en mezkura” ayeti, ALLAHIN ANDIĞINDAN, ZİKR EDİLMİŞLİĞİMİZDEN DÜNYADA VAR OLMUŞ olduk. İşte İNSAN ÜZERİNDEKİ İNSANCIKLARA İMAM olarak BANA SECDEYİ NAMAZLARINDA ALLAHLA BİZİM ÜZERİMİZDE BİZE SELATI DUADA idi. İNSAN HAKKIN ZUHURUDUR. Yeter ki KENDİNİ TANI! ADEM’ E SECDE ETMEYENLERDEN OLMAYASIN KADİRLEDİĞİMLE KADRİ İDRAK EDEMEYENLERDEN OLMAYASIN! ”vema edrake ma leyletül kadr” ve “vema edrake” buyruğundan bizi kurtarır. Yine“sebbih lillahi mafissemavati velarz” semavat ve arz Allah’ı tespih eder. Zaten bu TESBİHİ ARZİYETİN ASLI İNSANDIR.
Temessül diye bir ifade vardır, suyun kabına göre şekli ve kabın rengine göre rengi suyun temessülüdür. İNSANDA HAK, HAKTA İNSAN aynı RENK BİRLİKTELİĞİNDE OLURSA kap ne olur ki zaten fizik beden fanidir. Baki olan ruhi vücudumuzda bu ayrılık düşünülmez. Bir hız ki BÜTÜN RENKLERİ bir AK BEYAZ RENGE ÇEVİRİR. Yeter ki O SABİTAT HIZI RUHİ VÜCUT OLARAK TANIYALIM. ALLAH BİZDE BİZDENLİĞİMİZLE KADRİ KADİRLEYİCİLİĞİMİZLE “feniğme kadirin” olarak MUSALLADIR. Biz ise MUSALLİ yani NAMAZ KILARIZ. Şüphe yoktur her şey insanda temessül etmiş, insan şekline gelmiştir. İlahi saltanat kendisi gibi insanı her yerde kendinden belirlemiştir. Temessüli; Bir olaydır ki ruhi vücudun fizik bedene girmeden, ona karışmadan fizik beden gibi gözükmesidir. Misal olarak insanın aynada ters yönlü olsa da görünmesidir.
Kevser 2. de buyrulan FESALLİ,“Ümmeti külliyeyi müşahhasanın (SAD harfi)peygamberlerine nazil olan kitaba istinat ederek onunla amil(amel etme)olması, fazlı melekütinin(FE harfi-yaratıcı soyut güçler) en ali derecesidir. Hakikat beşeriyeyi ihtiva eden“fesalli” ile tecelli etmiştir. İşte bu izahı anladı isen hakiki namazı kılmış olur. Kabuk namazdan kurtulmuş HEM NAMAZ kılmış olursun. Bu TECELLİYİ NAMAZINDA ANLAR ve MÜŞAHEDE EDERSEN MİRACINIDA NAMAZDA YAPMIŞ OLURSUN. Kime? Hz. MUHAMMED ve KENDİNE. Kainata gelmiş gelecek insan toplumundan bahisle bu toplumu sanki yek vücut bir şahıs gibi görerek onun peygamberine inmiş olan kitaba istinad ederek, bu ahkam ile amil olunmasının fazlını belirliyor. Şöyle ki ervahi esiri alem bütünlük ihtiva eden subuti alemdir. Orada Hz. Muhammede sav.’e KİTAP ORADAKİ SOYUT BEDEN İNSANDIR. Çünkü insan KUR’ANDIR, SUREDİR, AYETTİR, KELİMEDİR, HARFTİR. DÜNYADA ise KİTAP KUR’ANI KERİMİMİZDİR yani İNSAN DENEN KİTABI KUR’ AN VAHYİ YOLU NAZİL OLMUŞ. Kitabı kainat insana göre“fesalli” dir. Bu şekli ile kitaba amil olundun mu karşımıza fazlı meleküti (FE harfin–yaratıcı soyut güçler)çıkıyor. Bu İNSANIN ESİRİ ALEMDE Kİ RUHİ VÜCUDU demektir. Bu olay anlaşıldı mı beşeri insan en yüksek mertebeyi anlamış olur. ”Hakikat beşeriyeyi ihtiva eden hakayıkı beşeriye ”fesalli” ile tecelli eder. Bunun hakikati de ruhi vücudumuzdur. Buda ALLAHIN huzuruna KENDİMİZİN İCADİ YARATACAĞI bir vücutla ÇIKMAMIZ İCAP eder. ALLAHIN VERDİĞİ ile ORAYA GİTMEK yerine KENDİ KUDRETİMİZLE KAZANACAĞIMIZ BİR VÜCUTLA GİTMEMİZ HAKLA HAK OLMUŞ BİR VÜCUDU BELİRLER. Zaten YARATICILIK SANATINI KULLANARAK YARATACAĞIMIZ VÜCUTLA HAKKIN HUZURUNDA BULUNMA ”fesalli” de ki NAMAZ KILMAMIZLA OLUŞMAKTADIR.
Biz biliyoruz ki madde hem dalgadır hem de maddedir. Mekan ve zamana göre boyut değiştirir. Mesela, SES bir maddedir, ışınlanırsa dalga olur, ışık olur, koku olur. Tekrar sesi geri çekersek ses olarak karşımıza çıkar. Demek ki AHİRET VÜCUDUNUN 4 ANTİ MADDEYE İHTİYACI VAR. NAMAZI IŞINLARSAK SOYUT ALEMDE YAPACAĞIMIZ VÜCUDU İKTİSABİNİN SOYUT MADDESİ olan ORANIN yani O VÜCUDUN TOPRAĞINI YAPMIŞ OLURUZ. LAM(harfi); Lam’ ül kitap insanın vücuda ve şekle çıkmışlığı yani namazda kendimizin vücut olarak yazılmış Kuran şekli ile görmekliğimizdir. Resulullah burada size istinad ediyor sizde Hz. RESULULLAHA ve KENDİNİZİ bu anlayışta KIBLE edindiğinizde MELEKÜTİ bir YAŞAM TARZINIZI ÜZERİNİZDE BULARAK MİRACINIZI RESULDE NAMAZLA BULMUŞ OLURSUNUZ. Bu fazlı melekütide (FE harfi-Yaratıcı soyut güçler) “fesalli” kelimesindeki simgesidir. İşte ZAMAN ve MEKANA TABİ OLMADAN, BİR ANDAN veya BİR REKAT AYAKTA KILDIĞIN İSTİKAMETLİ NAMAZIN İKTİDASI(uyma tabi olma)BİR ANLAMDA OLMASIDIR. Bu sizi DUVARA SECDE ETMEKTEN KURTARACAKTIR. Şu fizik bedenle ve kıldığın namazla bir FAZLI MELEKÜTİYET(FE) yani YARATICI SOYUT GÜÇLER, HAKİKAT BEŞERİYE İHTİVA eden bu YÖNLÜ NAMAZINLA ORTAYA ÇIKAR. Demek ki böyle bir NAMAZ SİZE HAKİKAT VÜCUD KAZANDIRACAKTIR. Buna da VÜCUDU MUKTESEBE denir. Bu vücutla ALLAH RESULUNE ve SOYUT ALEME VARILIR, URUÇ EDİLİR. İşte bu tip HEM NAMAZ yani KIBLEYİ RESUL ile KILINAN namaz “Esselamü aleyke ya eyyühennebi verahmetullahi ve berakatehu” bu hitap namazda Hz. Resulullah ile kılınan namaz HEM NAMAZDIR. SÖZÜN ve YÖNELİŞİN Hz. Muhammede olduğunu neden şimdiye kadar fark etmedin yüzünü duvara çevirdin? Hz. Resulullah beka alemine teşrif ettikleri halde ümmet içinde bıraktığı NÜBÜVVETİ makamıdır. Bu bir MERTEBE, bir MAKAMDIR. Hz. MUHAMMEDE NAZİL olan KUR’ ANI KERİM, YAPTIĞI ve YAPIN DEDİĞİ ŞEYLERDİR. O zaman Kitap+sünnet=NÜBÜVVET. O halde KİTABI ve SÜNNETİ ÜZERİNDE BULDUNMU BU MAKAM SANADA NASİP OLUR inşallah.
“LİRABBİKE”, rububiyet mertebesinde sana ihsan olunan atayı sıfat(vücuda gelen her şey) hüsnü terbiyede seni senden ayırmaz” buyrulmuş. Burada gizli tembih vardır. Rab, Rububiyet Allah anlamında değil. Terbiye edici anlamındadır. Rab tecelliyi rububiyet, en büyük terbiye edicilik manasındadır. Namazda okuduğun “Kevser”, LİRABBİKE’ nin şumulu Hz. Muhammed (sav) Efendimizin rububi terbiyede alemlere Rab oluşudur. Bu bütünlüğü ile namazında hiç olmazsa, en azından tasavvurunda olsun Rab huzurunu kendinde ara. Çünkü sana ihsan olunan RABBİKE’ de ki, ”seni senden ayırmaz” ise nerede bu esrarı rububiye olayını müşahede etsen orada esasta yine insan kudreti vardır. Çünkü her şey ziyayı vücut insan maddesinden meydana gelmiştir. Atayı sıfat(KEF-vücuda gelmiş her şey)hüsnü terbiyede seni senden ayırmaz. Hz. Muhammed’ ten seni ayrı görmez. Bu tip kıldığın her namazdaki huzurun rablığına yöneliktir kıble tayini gibi. Rububiyetinin çocukluk yaşları halinde terbiyesi ne ise ihtiyarlık yaşları halindeki de aynıdır. Demek 5 yaşındaki hal ve vücut görünüm, olayların meydana gelmesi hangi terbiye ile olur? Laf ve eğitim terbiyesi ile bu vücudunu meydana getiremez. O halde buraya HAKKI TEMSİLEN GELDİĞİN ve DÜNYACA RABLIĞINDIR. Buda rab terbiyecisi olmaya namzetsin demektir. O halde ÇOCUKLUK HALİNDEKİ İLAHİ PEYGAMBERANİ VASFIN ve ESRARI RUBUBİYETİN ne ise YAŞLANDIĞINDA aynıdır. VÜCUDU ve FİZİKİ DEĞİŞİKLİKLER GÖNDERİLİŞİNDEKİ RAB’ lığında DEĞİŞİKLİK YAPMAZ.
***
VENHAR, ”Seni hüsnü terbiye eden Rabbına Atayı sıfattan(KEF-vucuda gelmiş herşey), iktibas ettiğin nimeti ilahiyeyi ve iktibas ettiğin fazlı tekviniyi(HA-insan üzerindeki azalar)bol bol ver sarf et. Hakayıkı kevniyeden bize varid olan ve bizi talepte bulunan eczayı münkinat VENHAR ile mütecelli olmuştur” buyrulmuş. Kısaca kevseri yaşayarak namaz kıldığımızda yani MUHAMMEDİ KIBLE HEM NAMAZDA “li rabbike”ayetine gelince Rablığını anlamış olur. ”Venhar”da ise“yatır, koçu(koyun)kes”demek değil böyle düşünsen namaz huzurundan ayrılmış olursun. Bu şudur Rablığınla seni bu yaşantı namaz haline getiren Muhammedi rabbının sana ihsan ettiği atayı sıfatından(KEF), kazandığın nimeti ilahi-yeyi yaratıcılığınla sarf et. Yani bu ilmi öğrenmişsen kurban keser gibi karşıtlarına öğret bildikleri-ni öğretmen can kurban gibi olur. Öğretmek için canını bile verirsin gibi bir anlam taşır. NAMAZDA iken KENDİNE RABLIĞINA her an YENİ bir VÜCUT YARATIRSIN, bu FAZLI TEKVİNİNDİR(HA). Tekvin; yarat-ma olayıdır. FAZL ise sanatkarane bir fazilet anlamı taşır. Fazlı tekvinide bir yaratma olayını üzerin de görmüş olmaklığındır ki bu sanatı bezl ve sarf et yani kullan. ESKİ VÜCUTLARIN sanki KESİLMİŞ KURBAN gibi SİZDEN AYRILIŞLARIDIR. İşte eski vücutları sarf etmekle yeni vücut kazanman eskisini kurban etmiş gibi sarf etmendir. Eski vücudun yeni vücuduna canını bağışlaması KURBAN gibi olu-yor. VENHAR kan akıtmadan bıçak kullanmadan eski vücudun yeni vücuduna canını bağışlıyor kur-ban oluyor bu namazın sessizliği huzuru içinde.
Hakayıkı kevniye ise, paralel evrenler olan alemi esiri, alemi misal gibi ad verdiğimiz soyut alem olan teshikteki kevnuniyetlerdir(cenneti alemler gibi). Misal; Kainat atomdan kurulmuştur. İşte ATOM HAKAYIKI KEVNİYYE demektir. Bunun aslı kainat elif noktası denen kuant altı parçacık güç zi-yayı vücut insandan kurulmuşturki hakayıki kevniyyenin aslı budur. Buyruluyor”Hakayıkı kevnu-niyyeden ve bize varid olan(gelen)ve bizi talepte bulunan eczayı mümkinat VENHARDIR. ”Esiri ve süper uzaydan bize gelen ve insan olmayı talep eden “eczayı mümkinat kavramındaki atomun her şeyi mümkün kılması yani meydana getirmesi “ven har”ile tecelli eder. Bu tecelli ise kainatta ne varsa insan olmak ve insana gelmek için canını bağışlar. Misal; Elmanın aslı ziyayı vücut insan ol-duğuna göre can bağışlayan alemde insanda”venhar” olayını ede, ede bu hale gelmiştir. Görüldüğü gibi ayetin lügat anlamı“koyunu al kurban et”demiyor. KURBAN olayı HER YERDE GÖRÜLÜYOR ve KUR-BAN olayında BİR ŞEYİN HAYATININ SONA ERMEDİĞİNİ olayın devamının BOYUT DEĞİŞTİRMESİ ile YÜKSE-LEREK TA İNSANA GELDİĞİNİ. İNSANIN ÖLÜM HALİ yine BİR KURBAN OLAYINI BELİRLİYOR. FEZAYI SON-SUZLUĞU SOYUTİ ALEMDEN İNSANA GELEN ve bizim şu FİZİK BEDENİMİZE TALİP ATOM ALTI PARÇACIKLAR (eczayı mümkinat)IŞIK ZAT OLARAK ARZA DOĞRU GELİP ŞEKİLLENİP VÜCUDİYET BULUP VE VÜCUDİYET DEĞİŞTİREREK KENDİ CANINI İNSANA KURBAN eder gibi CAN BAĞIŞLAYARAK şu FİZİK BEDENİMİZİ TEŞKİL ETMESİ”venhar” ayeti RUMUZUNDA SAKLANMIŞTIR. NAMAZINIZDA bu AYETİ OKURKEN bu olayı MUHAMMEDİ NUR olşarak ÜZERİNİZDE BULACAKSINIZ.
SALAT(namaz)’ın manası SALAT’taki LAM kitap, risalet ve Lamül akıldır. Namazı Resulle kılacağının ilmi delili, aklında risalet oluşu neticeleridir. SAD, Ümmeti külliyeyi müşahhasadır(bütün ümmet bir şa-hıs olan Hz.Muhammede’de görünmüştür). SAD harfinin kitaba ve vakte daveti huzuru, rabbüllalemine da-vettir”, hayyalel felah”gibi. RABBÜLALEMİN Hz. MUHAMMED ile KILINAN NAMAZIN HUZURU se-ni VAKTE BAĞLAMAZ. Bu namaz FELAHİYYET yani KURTULUŞDUR. Kul HUZURU İLAHİYEDE SÖZLÜ ve VÜ-CUT ile RAB’bini MUŞAHEDE EDEREK KIYAMDA(ayakta böyle bir olayı yaşadığında, yaşattırdıkları icabı secde-ye eğilirsin). CENABI HAK ile TEKELLÜM(konuşma)EDER. ALLAH ile TEKELLÜM, NAMAZIN İLK RÜKNÜDÜR. ”iy yakenağbudü ve iyyakenestain”İLE KUL RABBİNE HİTAP ETTİĞİNDE CENABI HAK”ey kulum benden ne ister-sin”. Bu ifadeyi ALLAH SÖYLEMİŞ oluyor. İNSAN SÖYLEMİŞ oluyor, Hz. MUHAMMET SÖYLEMİŞ oluyor ait ol-duğu yeri bulasın. “ümmeti külliyeyi müşahhasa”Hz. MUHAMMED idi. Ondan AYRILMAMAK, YOLUNDA OLMAKLIĞIN SIRATTAN MAKSAT DOĞRU YOL bu idi. Bu yolda dünyada ölmeden evvel erkani islamiyye-tinle geçilir. Bu bütünlükte kendi müsehhaş tekilliğimizi bilfiil yaşamış oluruz. İşte SIRAT budur. NAMAZ, BEŞ VAKİT NAMAZ, GECE NAMAZLARI, HUZURU RAB, DAİMİ NAMAZDAKİ MUKARRİP KİŞİLERİN HER AN NAMAZDA OLUŞLARI, ÜMMET İÇİNDE TOPLULUKTA KENDİLERİNCE TEŞAHHUS ETMİŞ ŞAHSİ ŞAHSİYETLE-RİNİ BELİRLEMİŞ NAMAZINDAKİ KİŞİLERE ÜMMETİ KÜLLİYEYİ MÜŞAHHASA(SAD)denir. İnsa-nın üzerinde, bakıldığında sperm halinde milyonlarca ufacık insanları(yani tam teşekküllü soyut somut o ufacık insanlar)taşımakltadır. Bir ümmeti topluluğu taşıdığı için kendisi onlara göre külli-yede müşahhastır. Seçilmiş ve şahıs olarak kendisi gözükmektedir. Soyuti alemden arza gelirken kendilerini taşıyacak insanı belirsizlikler içinde kendileri seçmiştir.
LAM kitap, risalet ve lamül akıldır. Bununla kendini LAM değer istidadınla konuşan kuran olarak bulki risalet seninle olsun. Hz. Muhammed sav. 23 sene Kur’anla bulunuşu ONUN RİSALET HALİDİR. Bizim RESULLE BULUNMAMIZ RESULE RİSALET HALİMİZDİR. ”hayyalel salah”artık sizinledir. Felaha ve sabaha erenlerin fatihayı namazları.”kul şifahen ve vicahen rabbini müşahede ederek kıyamda ce-nabı hak ile tekellüm etmektir. “Allah ile tekellüm namazın mukaddem(evvel)bir rüknüdür”yani re-suli risaletle karşılıklı konuşma yükseltisi içinde namazlarını eda eder. Dünyada ise kitap Kur’anı kerimimizdir yani insan denen kitabı kur’an vahyi yollu nazil olmuş. Kitabı kainat insana göre “fe salli”şöyle; Bu şekli ile hitaba amil olundumu karşımıza fazlı meleküti(FE-yaratıcı soyut güçler)çıkıyor. Bu insanın esiri alemdeki ruhi vücudu demektir. Bu olay ANLAŞILDIMI BEŞERİ İNSAN EN YÜKSEK MERTEBEYİ ANLAMIŞ OLUR. ”Hakikat beşeriyyeyi ihtiva eden hakayıkı beşeriye”fesalli”ile tecelli eder. Bunun hakikatide ruhi vücudumuzdur. Buda Allahın huzuruna kendimizin icadi yaratacağı bir vücutla çıkmamız icap eder. Allah’ın verdiği ile oraya gitmek yerine KENDİ KUDRETİMİZLE KAZANACA-ĞIMIZ BİR VÜCUTLA GİTMEMİZ HAKLA HAK OLMUŞ BİR VÜCUDU BELİRLER. Zaten yaratıcılık sanatını kul-lanarak YARATACAĞIMIZ VÜCUTLA HAKKIN HUZURUNDA BULUNMA”FESALLİ”deki NAMAZ KILMAMIZLA OLUŞMAKTADIR. Biz biliyoruzki madde hem dalgadır hemde maddedir. Mekan ve zamana göre boyut değiştirir. Mesela SES bir maddedir, ışınlanırsa dalga olur, ışık olur, koku olur. Tekrar sesi geri çekersek ses olarak karşımıza çıkar. Demekki ahiret vücudunun 4 anti maddeye ihtiyacı vardır. NAMAZI IŞINLARSAK SOYUT ALEMDE YAPACAĞIMIZ VÜCUDU İKTİSABİNİN SOYUT MADDESİ OLAN ORANIN YANİ O VÜCUDUN TOPRAĞINI YAPMIŞ OLURUZ.
LAM; Lamül kitap insanın vücuda ve şekle çıkmışlığı yani NAMAZDA KENDİMİZİ VÜCUT ola-rak YAZILMIŞ KURAN şekli ile GÖRMEKLİĞİMİZDİR. RESULULLAH burada size istinad ediyor. Sizde Hz.RESULULLAHA ve KENDİNİZİ bu anlayışta KIBLE EDİNDİĞİNİZDE MELEKÜTİ BİR YAŞAM TARZINIZI üzerinizde bularak, MİRACINIZI RESULDE NAMAZLA bulmuş olursu-nuz. Fazlı melekütide“fesalli”kelimesindeki simgesidir. SÜCUD; VÜCUT şekli ile MEYDANA ÇIKAR. ME-LEKLER İNSANA ZİYA OLARAK GELİP VAZİFELERİNİ YAPIP YOK OLMUŞLAR. Vücut şekli ile anatomi bedeni meydana getirmişler. İşte SECDEDEN MAKSAT MELEKAT SECDESİ ile VÜCUDA DÖNÜŞÜRSE bizim SECDEMİZ HAKKIN VARLIĞINDA ERİMİŞ olarak VAR olacaktır. SECDEYİ KİMİNLE KİME YAPACAĞIN ORTAYA ÇIKTI. Kur-gulayış KENDİNDEN KENDİNE, KENDİNLE SOYUTİ SOMUTİ ALEMLERİ KENDİ KENDİNE KENDİNLEN kurmanın manası“KURANEL FECR”olan KENDİNİN KENDİNE SECDENLE ALLAHA SECDE ETMENİN VARLIĞI-NIN HAZZI. RUHİ VÜCUDUNUN ALLAH’la birlikteliği MUHAMMEDİ anlamlı“FAĞBUDUNİ”KULLUKTAKİ RAB-BİLİK SECDEN SONSUZLUĞA seni bu SECDEN ULAŞTIRIR. İşte ZAMAN ve MEKANA TABİ OL-MADAN BİR ANDAN veya BİR REKAT AYAKTA KILDIĞIN İSTİKAMETLİ NAMAZIN İKTİDASI BİR AN-LAMDA OLMASIDIR. Bu sizi DUVARA SECDE ETMEKTEN KURTARACAKTIR. Şu fizik beden ile ve kıl-dığın namazla bir FE-fazlı melekütiyet yani yaratıcı soyut güçler, hakikat beşeriye ihtiva eden işte bu yönlü namazınla ortaya çıkar. Demekki böyle bir namaz size hakikat vücud kazandıracaktır. Bu- nada vücudu muktesebe denir. Bu vücutla Allah resulune ve soyut aleme varılır yani uruç edilir.
İşte bu tip HEM NAMAZ yani kıbleyi resul ile kılınan namaz “ES SELAMÜALEYKE YA EYYÜHENNEBİ VE RAHMETULLHE VE BERAKATEHU”bu hitap namazda Hz.RESULULLAH ile KILINAN NAMAZ şeklinde bu HEM NAMAZDIR SÖZÜN ve YÖNELİŞİN Hz. RESULULLAHA OLDUĞUNU NEDEN ŞİMDİYE KADAR FARK ETMEDİN YÜ-ZÜNÜ DUVARA ÇEVİRDİN? Hz. RESULULLAH BAKA ALEMİNE TEŞRİF ETTİKLERİ HALDE, ÜMMET içinde BIRAK-TIĞI NÜBÜVVETİ MAKAMIDIR. Bu bir MERTEBE BİR MAKAMDIR. Hz. MUHAMMEDE NAZİL olan KURANI KERİM YAPTIĞI ve YAPIN dediği şeylerdir. O zaman Kitap+sünnet=NÜBÜVVET. Ohalde KİTABI ve SÜNNETİ ÜZERİNDE BULDUNMU BU MAKAM SANADA NASİP OLUR. NAMAZ YALNIZ KILINDIĞI gibi, ŞEKİLDEN İBARET DEĞİLDİR. TEKBİR namazın başı, SELAM sonudur. ŞEHADET KELİMESİNİNDE BAŞI ve SONU VARDIR. BAŞI ve SONU olan HER ŞEY SURET ve KALIPTAN İBARETTİR. Hakiki kelimeyi şahadeti vücudumuzda görerek getirdiğimizde ”onun ruhu benzersiz ve sonsuzdur”diyen Hz Mevlanadır. Onun ruhundan kasıt Hz.resulullahtır bu anlayışla kılınan namaz HEM NAMAZDIR.
O ZAMAN HER NAMAZDA OKUDUĞUN“elhamı şerif”le SİZE HEM NAMAZ KILDIRALIM; Namaz, huzurunda okuduğun ayetlerle HUZURU, HUZRUNLA BELİRLEYECEK SECDEYİ KENDİN LE BULASINKİ SECDE EDEBİLESİN. Namazda AYETLERİ ÜZERİNİZDE bularak KILMANIZ ancak NAMAZ olur. Yoksa bu HAYALLERDEN KİMSE KURTULAMAZ, HAMDİNİ İDRAK EDEMEZ ÜSTELİKDE NAMAZDA OLMADIK ŞEYLERİ DÜŞÜNMEKTENDE KURTULAMAZSIN. Resuli isimlerden biride Mah-mud’dur yani Hamdi Kur’ani HUZUR NAMAZIMIZDA HAZIR OLAN RABBIMIZI İDRAKTİR. İnsan na-maz kılarken Hakkın huzuru sizinle olması için KENDİ HUZURUNUZU, SİZİNLE BİRLİKTE ve ÜZERİ-NİZDE BULUNAN SPERM İNSANCIKLARIN MAHŞERİ TOPLULUĞU ve ONLARA MESCİD OLMAKLIĞI-MIZLA. Onların SİZE SECDESİNİ ve yine onlara EN AZINDAN PEYGAMBERANİ İMAMLIĞIMIZI, SEC-DENİZDE BİLMİŞ OLAYDINIZ KİMDE KİM OLDUĞUNUZU KADİRLEDİĞİNİZLE ANLARDINIZ. Nur 41.ayetinde her şeyin bitki, hayvan, yer, gök, soyut, somut varlıkların Hakka seninle secde ve zikir ettiğini tanır ve onları zikrimizle anar ve belirlerdik. Zaten her şey sende ve seninle sana secdede yani emrine tabi oluş secdesi iledir. SUCUD kelimesi secde demekti. Yalnız secdede(yapılış şekli ile) SİN harfi nuzulü bir eğilimle(ruku gibi)VE harfi olurki SUCUD, VÜCUD olur. O zaman seninle vücut bulmuş olan vücutların bu hali sana secdeleridir. Nur 41.”görmedinizmi gökte olanlar, yerdekiler, havada kanatlarını çırparak uçan kuşar gerçekte hep Allahı tesbih ediyor her biri duasınıda tesbi-hinide bilmiştir. ”Semavat ve arzda her ne varsa hepsinin Allahı zikr etmesi ve Hakka secde ettik-leri uçan kuşlara kadar kendilerine has bir bilinçle secdelerini hakkın bildirmesi ile bildikleri iledir.
İnsan üzerinde binlerce sperm vardır. Bunların secde etmesi lazım ve ediyorlar. Hemde BENİM ÜZE-RİMDE ALLAH’LA BERABER BEN ONLARA, ANLAR BANA TABİ OLUŞLARI iledir. Ben namaz kılar-ken onlar bana tabi olduklarından ONLARIN MESCİDİ BENİM VÜCUDUM OLMAKLA BERABER SECDELERİDE BENİM VÜDUDUMADIR. SECDEDE BAŞINI YERE KORSAN ONLARDA BAŞLARINI BENİM BEDENİME KORLAR. BANA TABİ OLUŞLARI ONLAR BENİM CEMAATİM, BEN ONLARA İMAMLIĞIMLAYIM. ALLAHSIZ BİRYER BOŞLUK OLMAYACAĞINA göre bu SECDELERDE ALLAH RIZASI KİMİNLE KİMDEDİR. Ahzap 43.”..sizin üzerinize me-lekleri ile rahmet eden odur”. Melekler ve Allah nasıl olurda insanı kıble ederde ona namaz kılar? Üzerimizdeki sonsuz sperm insancıkların bize secdeyi selatında Allahta bize şah damarımızdanda yakındır. Bu anlayışta secdeyi namazımız o karanlıklarda sırtımızda yaşayan insanların aydınlığa çıkması yani dünyada hakkı temsilen bir tanesinin gözükmesine ben sebepsem Allahta bu beraber-liktedir. Bu çoğullukta tekliğin bir insan olarak seçilip dünyada gözükmesi Allah ahadi tekilliğinin belirenidir.
ELHAMDÜLİLLAHİ RABBİL ALEMİN: RAB kelimesi terbiyeci mürebbidir. Yani mürebbine hamd edelim denir. Tabiî ki en büyük terbiyeci Allahtır sonra Resulullah. Bir ayette”vemaerselnake illa rahmetil lilalemin”der. O halde“HAMDİN”RESULULLAHA AİDİYETİ ve O’na HAMD ETMEMİZ ALEMLERE RAHMET OLUŞUNDANDIR. RAHMET; ESİRGEYİCİ KORUYUCU, ACIYICI ile BERABER KAİNAT NURU MUHAM-MEDİ ile KURULDUĞUNDAN bu oluşumda YAPICILIĞI olan RAHMETİDİR. Yine LİLLAH, Her ne kadar ALLAH ŞEKLİ isede ESMA ve SIFATI ÜZERİNDE CEM ETMİŞ bir ZATİALİ KADERDİR. Allahta gözüken bir sıfat aran-mayacağına göre”LİLLAHLIK”RESULLE düşünülür. İnsan üzerinde esma tabirini düşünürsek YARATICI GÜÇ ZİYAYI İNSAN DEMEKTİR. SIFATTA malum olduğu üzere İNSANIN DIŞA AÇILMIŞ ÇEHRESİDİR. O hal de ESMA VE SIFATI CAMİ olan ZAT yinede RESULULLAHIN ŞANINDADIR şüphen olmasın. Kainata bir bak güneşe, aya, suya, havaya evrenlere ve bunların hepsini çepe çevre içine almış olan bahri mescuri aleme gücün yeteceği bir nispetle, her olay vazife başında ve kendinden sonrasını yaratma gibi icadi çabadadır. Bu alem can bağışlayanlar alemidir. Elmayı düşün nelerden teşekkül etmiş kaç es-mayı rububiye ona hizmet etmiş elma olmuş. Fakat elma canını insana bağışlayıp insan olma çaba-sındadır. Sizde siz olup o boyutta insandır. İnsan yaratıcı güç esmada ise, Hz.Resulullahı ”elhamdü lillahi rabibil alemin”ayetinde sen düşün. ”fataratül semavatül vel arz”ayeti ile sema ve arza bu keyfiyeti uygularken insana hiçmi vazife verilmemiştir? “Enel hak”diyenler olmuş(haktan geldiğini unutma)rütbe taksimi yapılmış ”Fena fişek”demişler, “Fenafil resul”makamına erenlerin neşesi, “Fenafillah”makamı atayı ilahi verilerinden bulunmuş. Bunlar seninle iken senin abitliğin kulluğun hiçmi bitmiyecek. Şu kevni sistemde bu keyfiyetlere vasıl olmuş nice zatlar vardırki, resuli hakkın gizlediği, açıkça göstermediği“MASTURANİ HAK”adını verdiği ali kaderler vardır ve kulluğun idra-kinde Allaha, lillaha halife hakkın sırrı nuru Muhammedidir. Hamdi idrak etmişsen sende esasta alemleri kurgulayan şuunatı zatsın. Dünyaya geliş sebebinin hikmeti olarak kurgulamışsındır. “rab bülalemin”alemlere rahmet olarak gönderilen Hz.Muhammedi bizlerle belirlediğidir. ”Ben ilahi sal-tanat olarak vardım peygamberdim”anlayışına göre resulü ZİŞANDAN ZUHUR ETTİĞİMİZİDE KABUL EDELİM. Daha derini ise KÜN-FEYEKÜN emrinden evvel rahmani rahim kurgusu benliğimiz vardı.
ERRAHMAN; Elmayı tekamül ettirmek insana ulaşması demek. insan yedimi boyut değiştirererek insan olur yani fizik beden. Bu oluşumlar sıfatı rahman tecellisidir. Allahımızın zat makamı olan Za-tülbaht veya mertebeyi ağmadan tecelli edecek ve arza gelecek vücudiyetler;
--Nuri Muhammedi hale dönüşür(Rahmandaki Muhammedi harfi gözden kaçırma)ve o alemin evve-la fezayı sistemdeki esiri bahri mescuri soyuti süper uzay alemi sabitat olan rahmane gelir. Bu ge-len O boyut alem, TAKYONİK ESİRİ FEZAYI ALEMDE gelenin ilahi vasfiyeti bir çevrime uğrayarak maddesi artık ENERJETİK NURDUR. Yetkiliside Hz.Muhammed alemlere rahmet oluşu ile şanına ve-rilmiştir. Bu NURU RAHMANİ ise İNSANIN ORACA ZİYAYI VÜCUT MUHAMMEDİ HALİDİR,
--Oradan yoluna devam eden ziyayı nuru Muhammedi insan alemi emre yani arşa gelir,
--Oradan, beşeri alemimiz babası ümmü kül, her şeyin anası çıktığı yer olan güneşe,
--Oradanda bir tevile uğrayarak ışık enerjisi olarak nur yapı fotantik enerji şekli halinde yer küre-mize mevcudiyeti cismaniyetleri kurgulamaya gelecektir.
İşte bu gelen RAHMANİ MUHAMMEDİYETE TEVHİDİ BİRLİKTE SENSİN. Sıfatı dengede almış oldu-ğun emri vazifenle alemlere rahmet olan Hz.Muhammedin rahmeti. Sen böyle olursan “Elham” daki Muhammedi anlayışla kılacağın namazı düşün! Böylecede ta zatülbahttan gelen, keyfiyetlerle sure-yi elhamdaki KAİNATA RAHMAN SIFATIN Hz.Muhammetle senin üzerinde olduğunu anlamış oldun.
ERRAHİYM; İlk emrin çıkış yeri senin ruhi vücudun olmakla beraber zatülbahttan neş’et etmekte oradan ayrılan ruhi keyfiyet son makamı Muhammediyet olan feyyazı mukayyede gelir. Bu mukay-yedeyi Muhammediye işte elhamdaki rahim sıfatının oluşum yeri ve Muhammetli“hem namaz”gibi ORACA TEVHİDİ BİRLİĞİNİN TECELLİSİ BAŞLAMIŞ ve artık NURU MUHAMMEDİYEYE BOYANMIŞ OLURSUN. Bu nur sensin! İşte bu nisbeti Muhammedi ile namazdaki teveccühün kendinle Hz. Resule iktida et-mekliğin seni rahimiyete ebrar(hayır sahibi öğreticide olsa esasta evladı resul bir keyfiyeti Muham medi birliğinin rahimiyeti MAKAMI HÜSEYNİ faslında olduğunun müjdeleridir. Yani rahimi olayın yeri; ALEMİ BERZAH TABİRİNDEKİ ZATÜLBAHT ile Hz.RESULUN ARA KESİTİ BİRLEŞTİĞİ FASLI MÜŞTERE-KESİNDE SENİN YERİN TAYİN OLUNUR. Hayatı hakikiye vücut sıfatı subutiye anlamlı ve o alemi ilahi katındaki hakikatın bir sıfatı selbiyye ayrımına girip arzda gözükmek istediğinde Muhammedi bir-liktesindir. İşte burada 2 renkli sıfat gibi durumundan tecerrüd edip Muhammedi rahimiyete eriş-mendeki durumuna zatmı yoksa şuunatı zatmı vaki değil“men arefe nefsehü fekat arefe rabbehu” sırrında gayriyet düşünülemez. İşte rahmaniyetinle namazdaki Muhammedi oluşum ve hem namaz daki“elhamı” Hamdi anlayışındaki kıble tayinin. İşte herhal ve zamanda ayni vücudu Muhammedi olmanın sırrı. Namaz kılan kendisine ancak bu makamda“esselamualeyke ya eyyuhennebi Ali resul ”kapsamını kulağında duymasıyladır.
MALİKE: Bu dine malik ve sahib ancak Hz.Muhammettir. Zira mecmuğu alemin dini Hz. Muhamme-din dinidir. Aleme rahmet olarak mürsel olmasıdır, resulün tebliği ile amel indellah dini islamdır. Ayette”din gününe sahip Allah’tır”diye yazarlar. Şüphesiz Allah her şeye maliktir, sahiptir. Hz. Mu-hammed sav. ”henüz Adem yokken ben peygamberdim”buyurmuş. Alemlere rahmet olarak Allah inancında tekilliği kendinde toplanmıştır. İslamın hakikatinde olanlar KABUK NAMAZ-KABUK İBA-DET etmekten kurtularak İslami olduklarını ilan etmektedirler. Allah katında makbul olan din İslam olduğu bu anlayışta kıble tayin edenlerin HEM NAMAZINDA veya İSTİĞRAK NAMAZINDA İslami keyfiyetleridir.
İSTİĞRAK NAMAZI: Hz.Muhammed sav. buyuruyor”BENİM ALLAH ile BAZI VAKİTLERİM OLUR Kİ O ZAMAN oraya NE BİR TANRI TARAFINDAN GÖNDERİLMİŞ BİR PEYGAMBER nede TANRIYA EN YAKIN bulunan BİR MELEK SIĞAR”. İşte bu İSTİĞRAK NAMAZINI SENDE KILARSAN diğer kıldığın NAMAZIN ÖTESİNDEKİ HAK ’ka YAKINLIĞINI MUHAMMETLE KILINAN İSTİĞRAK NAMAZINDA TUTMUŞ OLURSUN. Bu HADİSTE ŞİFRE MA-NA şudur. RESULULLAHIN VAKTE TABİ OLMADAN BAZI ZAMANLAR DA HUZURU İLAHİDE OLUŞUDUR. Ayrıca buradaki ALLAHLA BİRLİĞİNE CEBRAİL As. ın ARACI OLMASINA bile MÜSAADE ETMEDİĞİDİR. Esasen Cebrailiyet, meleküti yapı Resulullah’ın kendi üzerindeki bir olaydır. Tabiki bu günün ilminde insanın dahi üzerinde olan Cebrailiyet hassası geleceği bilen insanlar için vergi-dir. Zaten kainatta ne varsa insanın üzerinde, Nuru Muhammedi insandır. O halde İSTİĞRAK ve HEM NAMAZ KIBLE TAYİNİNDE, Hz MUHAMMEDLE ALLAHA OLACAĞI iyice anlaşılmış oldu.
YEVMİDDİN: Muhammedi alem olan şu kevni ve dünyevi sistemimizde elhamdaki anlayışıda bir-likte götüren insan risaletteki Muhammedi anlayış yükselişinde kendini buldu. Kendine gelen feyzi ilhamla kıblenin canını tayin nübüvveti mutlaka(ümmeti Muhammediyeden olan ülemayı salikin ki bunlar bir nübüvveti mutlaka yani ahkam vazifeyi celiliyesi vardır) durumunu kendinde bulur. Yani kendilerine gelen varidatla kıbleyi tayin ve tahsis anlayışlarını ve(Teveccühna ila Cenabı kutsike ya vacibul vücut)diye namaza duruşları sizlere bildirirlerdi. VÜCUDU VACİP olmuş ZAT ancak Hz. Mu-hammeddir. Onun ihsanı sonsuzdur, gayret edelim ki vacibattan sizde olasınız. Kıblenizde Muham-medi birliği üzerinizde taşımış olasınız. Böylece GECE NAMAZLARINIZI bu ANLAYIŞLI ZAMANSIZLIKLA KILASINIZ. DİNE MALİKLİĞİN NAMAZINDA OKUDUĞUN SELEVATI ŞERİFİN, NAMAZDA RESULLE KONUŞMAN ve ONUN EHLİ BEYT ile GÖRÜŞMENDİR. Ayrıca SALİH KULLARIN SENİNLE OLUŞU KIBLEYİ MANEVİYYEYİ TA-YİNDE RESULE İKTİDAN NAMAZINDIR. İNSANIN KENDİSİNİ, KENDİNE BELİRLEYEN NAMAZIMIZIN içindeki AYETİ OKURKEN olan HALİMİZ. Ve bu anlayışla Allahın huzurunda oluşunuz. Hz.Muham medin alemlere rahmet oluşu yine seninledir. Işık beden olarak arza gelirken yeryüzü varlıkların kurucu vazifelisisin. Kendi muhammedi rahmetliliğinide böylece anla”vehüve ala küllişeyin vekil” hükmünü malikiyeti ile bulması gerek. Tevekkül olmak bu ayetle hükümlenmektir. Misal bir çocuk kazanmayı malikliğinin yanında hiç kalır.
İYYAKE NAĞBUDÜ: Sana demektir ve HAŞR vardır 2 türlüdür. 1-Haşrel vücut ”İyyake nağbudü” gibi, 2-Haşrel şuhud alel vücut”İyyakenestain”gibi. Bu anlamla kılınan namaz kıbleyi tayinde Müs-tağrik(Muhammedi bütünlüğün ilahi saltanatı olan her tarafı kaplamak, istiğrak namazındaki, şu-hudun gibi)olunuştur.
1-“İyyake nağbüdü”de kime ibadet edileceği? Haktan halke doğru huzuru bağlanışında. Soyuttan somuta bakışlı hakkın vücudunu müşahede, subuti anlayışa geçmeyi emreden. Yani evvela hakkı müşahede sonra kendini o kapsamla müşahede ile vacibel vücut olan, Hz.resulün tevhidi birliğin-deki yani RESULÜN VÜCUDUNDA kendi VÜCUDUNU HAKKIN BİRLİĞİNDE GÖRMEKLİĞİNLE KIBLENİ TAYİNLE 1.ŞUHUDİYİ YAPARAK “iyyake nağbüdü”hükmünde namazını kılmış olursun. Kı-saca; İBADETTE CENABI HAKKI MÜŞAHEDE(görüşün)HAKKIN CİHETİ CANİBİ olan RESULE YÖNELMENLEDİR. Burada“haşrel vücut alel şuhud”vücudu tayin edip görüşe geçiyorsun ki Hz.re-suli müşaheden demektir.”İyyake nağbbudü”gibi, kime ibadet edeceğin ortaya çıkmakta.
2-”Haşrel şuhud alel vücut”burada kime sığınacağın ortaya çıkacak “iyyakenestağin”hükmündedir. Buradada ilticagahın yine kendi şuhudi görüşün Hz.Muhammededir.“Kıbletel musalli”nin şuhudu gibi mecmuğu eşyada Cenabı hakkı müşahede ederek “eşhedü enlailahe illallahta”olan müşahede gibidir. Böylece kıble tayin edilmiş olur. Eşhedüdeki şehadetten kıble tayinin artık belli olmuştur. Namazında bu anlayışla elhamı okumandaki Hamdi idrak seninle olmuştur. İBADETTE CENABI HAK ’kı MUŞAHEDE yani bu GÖRÜŞÜN HAKKIN CİHETİ CANİBİ olan RESULE YÖNELMENLEDİR.
Buyrulan“risalette insanın heziyeti zatiyesine ve hakikatine ita olunan vardiyat ile nüvüvveti mutlaka yahut mukayyede tekalifi ile beşeriyetin efalinde harakatını tahdid ve tayin zamanıdır”. İnsanın risaleti namazda nisbetleniyor. Muhammediyete esasta risaleti kuranla kendi öz varlığında yine namazda üzerinde buldunmu. Nübüvveti peygamberani birlikteki kıblende hareket ve efalinde ki tehdit ve tayin olayları ile karşı karşıya kaldığın namazınızın kıyamında artık kati kur’ani anlayı-şın, kıbleyi tayinde vacibetül vücut olan uyumun seni Muhammedi birlikte olduğunun tayini kendi kendinle bulmuş olursun ki din gününün maliki arttık senin mülkün olur, risaleti vasfınla sahipsin. O zaman NAMAZINI KİME KİMİNLE KILDIĞIN AŞİKARE OLUYOR. SENİ RABBİNE KAVUŞTURDUĞU NA-MAZIN MİRACINDASIN demektir. Resulullah Sav.”namaz müminin miracıdır” buyurmuştur. Bu hali yaşayanların nübüveti mutlaka veya nübüvveti mukayyede teklifi ile yükümlendikleride din gününe maliklerindeki hakikat alemi bulunuşları namazlarındadır. Hz.Muhammed sav. selevatlarınla anar-ken onun ehli beyti(ali’ni)yani torunlarınıda andığımızda, dine malikliğimiz evladı resullerin nübüv-veti mutlakasıdır. NÜBÜVVETİ MUTLAKA, Hakayıkı kevniyye veya arziyyenin melekütiyetine (teshiki-ne)istinadlıdır, oda kevnin hakikatı insandır. Her şey insanla kaimdir insansız hiçbir olay meydana gelmez. Kevinden maksat insandır, her şey şu andada sana gelmekte sende sen olmaktadır. NÜ-BÜVVETİ MUKAYYEDE tamamıyle manevi ve soyut alem resuli, Muhammedi cenneti alem keyfiyeti malikiyetidir ama isanın dünyada kazanacağı vücudu iktisabisi ile cenneti alem resuli birlikteliğin mukayyedesidir ki mutlakıda içine alır. Sonsuzu içine alan bir alem ihatasıdır.
İYYAKENESTAİN: Sana istiğane(sığınma)kapsamlıdır. Elhamı şerifi namazda okurken Muhamme-di birlik ve kendini tayin kıblesinde sığınma yine ancak Hz.Muhammede olacak. KAİNATTA neden İS-TİFADE EDERSEN ET veya neye SIĞINIRSAN SIĞIN. Her şey MUHAMMEDİ İNSAN SIRRINDAN ZUHURA GELDİ-Ğİ için Hz.MUHAMMEDİ BİRLİKTEKİ İSTİĞRAK NAMAZINDAKİ bir REKATINDAKİ AZI KİFA-YETLİ İBADETİNİN. Artık SECCADEMİ NEREYE SEREYİM SORUSU HAL OLMUŞ. Ruhul mevcudat olan Hz. Muhammedsiz hiç bir yer yok, her taraf onu tariftedir. Hakikat ABD, hakikat RAB ile BİRLİKTE-DİR, ayrı gayrı gibi bir düşünce olamaz. SAD,Ümmeti külliyeyi muşahhasa,kıldığın namazda kendi-ni o İslami Muhammedi topluluk içinde seçilmişlerden biri olduğunu fark etmekliğindir. Buna külli de müşahhas olan tekil kişiliğinle bütüni olayları üzerinde temsil etmekliğindir. Kitap ve vakte dağ-veti kendi üzerinde okuduğun ayetlerde sezerek huzuru Rabbil alemin olan Hz.Muhammedle Allahı-mızın birliğinde kendi yer ve kıbleni tayinle edayı namaz ettiğindir. İşte hem namaz! LAM yine se-nin üzerinde Lamül kitap, Lamül risale, Lamül akıl gibi istidğdadi vücudiyetlerin üzerinde oluşu-mundur. İstidadğdınla risaletinle, Muhammedi HEM NAMAZI üstünde bulursun. Yeterki kıldığın na-maz kabuk namazı olmasın. YAPTIĞIN İŞİN NETİCESİNİ ÜZERİNDE BULASIN. Kılınan namazlarının hasılası sana bir vücut kazandıracakki onada vücudu muktesebe denir. Kıldığın namaz bu vücudun meleküti toprağını yapacaktır. NAMAZ ve ORUÇ ARAZ yani YAPTIĞIN ŞEYLERDİR. Bu arazı TANRIYA İLE-TEMEZSİN ARAZI KAZANDIĞIN VÜCUDU MUKTESEBENİ İLETECEKSİN. Sizleri”vemaerselnake illa rahmetel lil alemin”olan huzuru risaleti(zaten Allahın zuhurudur)ancak zevke tabi olmaksızın bir İSTİĞRAKİ namazınızda daveti icabeti, gönlü basanlar bilir. Size tahsis edilmiş olan inayetimizle vermiş oldu-ğumuz ibadetinize bizden karşılık size”istiganemizle yani biz size talip oluruz şekli Muhammedisi-dir”. ”el ağbüdü vel mağbut”kapsamlı sevgiliye talip oluş gibidir. İnşallah onun sevgilisi olurda oda bize talip olur.
İHDİNAS SIRATEL MUSTAKİYM: “Hayyalel felah”gibi“hem namaz”ın felahında olan kişiler, hu-zuru ilahide(Allahın zuhuru, Hz.Resulun huzurunda)Rabbini müşahede ederek, Cenabı Hak ile te-kellüm etmektedir. Bu namazın mukaddem bir rüknüdür ”iyyakenağbudü ve iyyakenestain”yani ancak sana kulluk eder sana sığınırım gibi konuşmaların hazzında kul rabbine hitap ettiğinde, Cenabı hak“EY KULUM BENDEN NE İSTERSİN”der gibi tavrı kıyamda iken, cevap. İHDİNAS SIRATİL MÜSTAKİYM “Yarabbi bizi sıratı müstakiyme bil fiil hidayet kıl”der. İşte burada TAVRI KIYAMDA yani RESULÜN KILDIĞI TEK REKATTE ve ZAMANA TABİ OLMADAN KILDIĞIN NAMAZDA olacak KEYFİYETLERDİR. DİNE MALİKLİĞİN NAMAZINDA OKUDUĞUN SELEVATI ŞERİFİN, NAMAZDA RESULLE KONUŞMAN ve onun EHLİ BEYTİ ile GÖRÜŞMENDİR. Ayrıca SALİH KULLARIN SENİNLE OLUŞU KIBLEYİ MANEVİY-YEYİ TAYİNDE RESULE İKTİDAN NAMAZINDIR. İnsanın KENDİSİNİ KENDİNE BELİRLEYEN NAMAZIMIZIN içindeki AYETİ OKURKEN olan HALİMİZ. Ve bu anlayışla Allahın huzurunda oluşunuz. Hz.Muhammedin alemlere rahmet oluşu yine seninledir. Işık beden olarak arza gelirken yeryüzü varlıkların kurucusu ve vazifelisisin. Kendi muhammedi rahmetliliğinide böylece anla.”ve hüve ala küllişeyin vekil”hükmünü malikiyeti ile bulması gerek. Tevekkül olmak bu ayetle hüküm-lenmektir. Misal bir çocuk kazanmayı malikliğinin yanında hiç kalır.
SIRATI MÜSTAKİYM: Şeraiti Muhammediyedir, zamanı geçmesi bu dünyadadır. Bunu Muham-mediyette bilenler insanı kamillerdir. Bu istikametli yürüyüşünüzdeki sırat Tavrı kıyamdaki nama-zımızın mukaddem(evvel)rüknü sizin ona irticada ayete geçmiş olan sözünüzün yani”ihdinas..” deyişiniz olduğudur. Sözle kalmayıp, bilfiil şu bedeni gözümüzün görmesi ve şifaen konuşmamız-daki sıratı fiilen idrak etmemiz hem namazımızla olacağı kıbleyi tayinde kendini ve Hz.Muhammedi birlikteliği idraktir. Buyrulan”Alemi mürselattan URUCUNU MÜRSEL MAKAMI EVVELİNE RESULİNİ TALEB EDEN ZATTIR. Bu zatı müşahhasayı cüz’iye alemi kevinde kendilerine ihsan olunana, enbiya, saddı-kıyn, şüheda vesalihin, ümmeti küliye müşahhaslarından birisinde nisbeti olan makama vusulini yağni nebi ise makamı nübüvvetin ve veli ise makamı vilayetin iğlasına vusulini taleb etmektir” Müstakim, doğru yoldur. Esas mana ise İNSANIN ARZA GELİRKEN ve ARZDAN GELDİĞİ YERE GERİ GİDERKEN GEÇTİĞİ KOZMİK IŞINLI YOLLAR ve DOĞA, MEKAN FEZA ZAMANLARI senin“SIRATI MÜSTAKİYM”in OLMUŞTUR. Çok şükürki gelirken yolda sapmalar olmamışki yer kürede gözükmüş-şen, buradan tekraren urucunu ve makamı evvelin olan soyuti alemi Muhammedi nübüvveti halini talep etmende MÜSTAKİYM ifadesi içinde KENDİ KAZANDIĞIN SOYUTİ VÜCUDUNDA OLACAKTIR. Bu anla-yışlı istikameti sıratı müstakiymde sahifeyi istiğdat vücudiyetlerinden kazanacağın makamlara ik-tisabınla talipliğin senin velilik ise makamı vilayeti tahsisin mevzuyu arzudur. Esasta Muhammedi birlikte olman“hem namaz”ında okuduğun sıratı müstakiym ayetinde, seni Muhammedi birlikte tuttuğu an o kıyamı tavrında makamı nebiliğe vusulunu hemdem kılar. İşte miracı hem namazın!
SIRATELLEZİYNE: Yine kula hitaben sual buyuruyor”Bütün yollar bana doğrudur. Bizden alemi halka giden her şeyin bağdel fena yolu yine bize gelir. Geçmişini measiden ictinab(korunarak) ge-çirenler için sui hateme yoktur”. İşte sana verilen bunca nimetlerin karşılığı duyduğu eziklik. Bu korku ve bu haz ve haşyet gelecekte seni kurtaracağına delildir. DÜNYADA TEFRİKALAR ÖTEKİ ALEME İNTİKAL ETMEZ ki SUÇUDA İNTİKAL ETSİN. Orada KAZANDIĞIN VÜCUDA HER HALDE HESAPTA SORULMAZ. Soruyu cevabı dünyada haşrı neşri ile verenlerin “sıratellezine”sinde, “enamte”si kendinin emniye-ti iledir.”Allah taala KULUNUN SIKINTI VAKTİNDE DÜŞMANINA FIRSAT VERMEZ”buyrulmuş. Müj-deye bakın bu fırsatı vermeyen ahirette bizi sıkıntıyamı sokar? Yine”ben onun masihesinden (geç-mişinden)ahz ettim. Mazhar olduğu esma ve sıfattan alemi vücutta ne kesb etti ise onunla gelir, onunla gider. Müşafeketen Rabbisi ile mükalleme(konuşan)eden musalliyi kelim”buyrulmuş. İlahi saltanatın insana bakışı insanın geçmişine nazar ettiğini söylüyor. Bu şu müjdeyi verir. ”insanın geçmişi ta Allah ve resulüne dayanır. Senin geçmişin nuru Muhammedi ziyayı vücut insanki hakkın tasarruf eli kainat kurucusudur”. İşte bu bakıştaki senin kimliğine gelecekte ne ceza tertib edilir diye nasıl düşüneyim. İzafi değerler izafiyette kalır. VARSA BİR HESAP KİTAP DÜNYADA HESABI GÖRÜLÜR ÖTEKİ ALEMDE böyle KABALIKLAR GÖZÜKMEZ İSTESEDE GİDEMEZ. Namazında Rabbinle konuşman bu anlayışlarla olursa cenneti alemi şimdiden üzeinde taşır ”Sıratelleziyne enamte aleyhim”diyerek.”Yarabbi Muhammediyet’ teki münacat ile beni şu sağdadi anlayışlı sırata hidayet etki sen onu nebiler, sadıklar, şüheda ve Salihlere in’am ve ihsan etmişsin”diyoloğu “Hem nama-zın”ın surette olmadığını anlamanla kalıp namazından hakikat hali sezişle”GAYRİLMAĞDUBİ ALEY HİM VELEDDALİN AMİN”diyerek yine“Yarabbi beni şu kavim ile haşretki onlardan herkes intifağ etsin”diye tarif buyrulur.
Görüldüğü üzre namazdaki konuşmalar içeriği dünya sisteminde oluyo “BENİ şu KAVİM ile HAŞ-RET” ifadesi haşrında dünyada oluşu. Bu seçilmiş kişilerle beni beraber etki onların ilminden her-kes istiğdadi vücudiyetleri nispetinde faidelensin. Bu münacatı kim demez AMİN, AMİN Ya resulul-lah Amin ya ehli beyti hak resulullah bu aminide mugin ol, emin olki yolun bu yoldur başkası varsa şayet DALLİNDEDİR. Her peygamber, topluluğuna açıkça”Ben sizden peygamberlik için ücret iste-miyorum. Ben delilim müşteriniz tanrıdır. Tanrı benim ilancılığımı ilk baştan verdi”diyen Mevlana’ dır. Bu kıyasla müşterimiz Tanrı olursa sizi başkalarına satarken bakınız değerine çünkü siz TANRI MALI OLDUNUZ GÜÇ YETERMİ BU DEĞERİ ALMAYA? Satılmaz bu değer ancak alınır. Yine miraci na-mazında“KULHÜVALLAHİ AHAD”ayetini oku(deki o Allah birdir) şekli ifadende kendini kontrol et. Namazda hakkın huzurundasın DEKİ demekle kime sesleniyorsun? Miraci namazdasın nasıl olurda Allaha DEKİ diye hitap edersin. Ve kendini bu anlayışla ayeti kendine mal etmiyorsun sanki Allaha dedirttiriyorsun. DİYORUMKİ deseydin kendine ait bir söz ve anlamı Allaha ait olurdu bu böyle ol-makla beraber birde çok önemli bir husus var. Bu DEKİ hitabı Hz.Muhammede geldiğine göre dü-şün o bizlere“DEKİ O ALLAH BİRDİR”diyebilir. Ve onun dediği Kur’anda ayet olur(kutsiyeti ile). Bir husus daha varki buda seninle yani miracı namazda yükseltini görmüş miracı resuliyete ermişsen. Bu kere DEKİ diye seslenebilirsin. Seninle birlikte sana secde eden üzerindeki sonsuz sperm insan-cıklara o zaman kendini düşün Kimde kimsin? Hakla haklaşmış, miraci ihlası namaz ancak böyle olur kendini tanı!
SELAM, yay kuramı merdiven denen hücre kromozon yapı spirali yükselişleridir. Feza bile bu yaya kuramı merdiven yükselişlerin kurgusunda olduğu ilimle meydana çıktı. Düz bir sema kavramı or-tadan kalkmıştır.
NAMAZDA SECDE 2 YERDEDİR. 1-Kıyamın hazzına erenlerin, hareket ve o andaki idrak ve tahrikle-rinden hasıl olan Allahla Muhammedi ubudiyet ve rububiyyet zevkindeki yaşantıyı hal birlikteliğidir Bu anlayışla mekan ve zaman ortadan kalkmış. Bu hali yaşayan Resulullah 1 rekat namaz kılıp se-lam vermiştir.
2-SECDEYİ KUĞUT: Yaşayanların miracı zevki içinde bulunana zevati kiramın(büyük zatlar)vakar ve sukunetinde, kendinden kendine olan zuhur ve huzurudur. Bu namazın ilk tekbirine “tekbiretül tahrine”ye, Mescidül haramda denilir. Secdeye eğilirkenki tekbire tekbiretül aksa anlamlı mekan ve zamanın üzerinde yaşantıyı hal olarak bulunmasıdır. Bu huzurda kılınan namaza “ESSELATU MİRAÇ” denir. Mescidi aksaya“beytilmukaddes”de denir. MESCİD VÜCUDUN olduğuna göre İNSANDA olan MU-KADDES MESCİD KENDİSİ ile SECDE EDİLEN 7 AZA TOPLULUĞUDUR. Beytül mağmur kap gibi mescittir. Buna arşullahda denir. Allahın arşı mescidi insanın kalbidir. İnsan miracı kendi üzerinde bulmalıdır ayetteki SUBBUHİYAT deryasındaki secdenle“subhanerabbiyel ala ve subhanerabbiyel azim deyiş-lerinde bu yaşantı miracı olay secdenle olsun. İşte bu subhan-i namazında mescidi haram ve mes-cidi aksa bulunuşun kalbine gelenlerdir. LETAİFLERİNLE KENDİNİ bu HALETİ YAŞANTINDAKİ BİN-DİĞİN İŞTİYAKİ ZEVKİNLE OLKİ GÖKLERİ AYAĞINA GETİRESİN. İsra 1.“subhaniye”sindeki KENDİ-NİZİN İKTİDARI NİSBETİNDE TESBİHİ ZİKRİ HAMDİ LETAİFİNDE MESCİDİ AKSANIN ETRAFINI(havlini) MÜ-BAREKLEYEREK YAKİNE İLKA EDECEK BAZI SUBHANİ AYETLERLE MİRACI İNSANA BELİRLER. Bu durumda MESCİD ve MESCİDİ AKSA FİZİK BEDENDE LETAİFLERİ ile OLUŞUR. İşte bu ANLAYIŞ, ZEVKİ SEZİŞE GİREN ZAT Hz.Muhammedi GÖRÜR, ONUNLA İŞİTİR. Onun için LEYLEN, GECE URUCİ YÜKSELİŞ. KUR’am tarifinde MESCİDİ AKSA ve MESCİDİ HARAM ifadesi BULURKİ YAKİNİ olan KİŞİLER bunları KENDİ VÜCUDUNDA bulur. Letaifi kalp ve letaifi ruh bölgeleridir. İnsanda tasarruf eden letaifi bedenin yanı sıra, görmesi işit-mesi olan ve gerekse diğer azayı uzviyetler olsun.
Esasta kendinden zuhur anlayışı yükseltisi kendisi oluşudur”veiz aheze” ile. Yani MUHAMMEDİ MİRAÇLA BEDENİ LETAİFLERİNLE MİRACİ, yolun TA ZATÜLBAHTE ULAŞMASINDAKİ MİRACİ GÜNLERE BEDENİ LETAFETİNLE BAK ve GECELERİ BAKİ SALATI TEVECCÜHÜN yani HAKİKAT NAMAZKİ buna LİSANI İLAHİDE NÜBÜVVETİ MUTLAKA denir. BÜTÜNİ İNSANLIĞIN yani NÜFUSU KÜLLİYENİN (AYIN-insanların ruhi alemdeki topluluğu))MİRACI MUHAMMEDİYEYE TEVECÜHÜNDE NÜBÜVVETİ MUTLAKAYA ERMİŞ olasın. İşte bu yöneliş TEVECCÜHÜNDE MESCİDİ VASFIN SENİ MESCİDÜL AKSADAN, MESCÜDÜL HARAMA NÜZÜL ETTİRMEKTEKİ HA-LİN LETAİFLERİNLE OLACAĞIDIR. Sizde bu oluşum bir ayeti olay olduğundan”linuriyehu”bu kur’ ani kelimeden istifade gelecekte bir ayetin sende belirlenmesine seninle Hz.resul muntazırlardır.”ve sahhareleküm mafissemavati vel arz”ayeti ile olursan bu letifi bedenlerdeki duyuşlara sema olan bedeninde yazmaya sema olan lisandır. Letaiflerinle kendini bu haleti yaşantındaki bindiğin iştiya ki zevkinle olki, gökleri ayağına getiresin. İsra ayeti subhaniyesindeki, kendinizin iktidarı nisbeti tesbihi zikri Hamdi letaifinde Mescidi aksanın etrafını(havlini)mübarekleyerek yakine ilka edecek bazı subhani ayetlerle miracı insana belirler.
SECDEde irtibatın vardır(ibadullahi salihin)secdenin imkiyat ve itaat anlamları senin tabi oldu-ğun halleride belirler. Din gününe malikliğinle biz insanları müktedalihleri(tabi olduğu sağdatla) huzura dağvet ederiz anlamlıdır. Namazda secde 2 yerdedir.1-AYAKTA KIYAM SECDESİ; Hazzına erenlerin hareket ve o andaki idrak ve tahrikinden hasıl olan Allahla Muhammedi ubudiyet ve rubu-biyet zevkindeki yaşantıyı hal birlikteliğidir. Bu anlayışta makam ve zaman ortadan kalkmıştır. Bu hali yaşayanzatlar vardır. Secdenin bir anlamıda dönmektir yani Allah ve resulüne dönük bir halin-dir. Namazında Salih kullarada Resulullahtır. 1 rekat namaz kılıp selam vermiştir. 2-KUĞUT SECDESİ Yaşayanların miracı zevki içinde bulunan zevatı kiramın vakar ve sukunetinde olan kendinden ken-dine olan zuhur ve huzurudur. Bu namazın ilk tekbiri “TEKBİRETÜL TAHRİME’ye MESCİDÜL HARAM’ da denilir. Secdeye eğilirkenki tekbirede“TEKBİRETÜL AKSA”anlamlı mekan ve zamanın üzerinde yaşantıyı hal olarak
Derleyen. Sevim Bulut Bayer

PARALEL EVRENLER-ZAMAN-AKIL 1...6.BOYUT

PARALEL EVRENLER(Kevni mafsala)-(zaman-akıl-bilinç-zihin,1..6. boyut): Esas mevzu BELİRSİZLİK İLKESİ İÇİNDE İNSANIN KENDİ BEŞERİ VÜCUDUNU TAKDİR ETMESİ KADİRLEMESİ yani YAPMA ve YARATMASI GİZLİLİĞİDİR. Allah’ımız bizleri bu dizaynda cenneti alemden dünyevi aleme göndermiş ve kendisine neden niçin gibi soru sorulmaması için“insanın vücudunu, kendisine anlatacak yani gizliliğini yaratacak olan mabadi akla ve ihtisastır ”buyrulmuş. Burada akıl kelimesi var. Aklıevvel ve aklı cüz var. Biliyoruz ki CİSİMLERDEKİ KORDİNATLAR en, boy, yükseklik veya uzunluk, satıh, hacim, bir cisimdir. Bu 3 lüye birde 4.BOYUT olarak ZAMAN EKLENİR. 5. BOYUT DÜŞÜNCE 6.BOYUT AKILDIR. Zaman=insan demiştik. İLİM ve BİLİNÇ RUHİ VUCUDUMUZDUR. Zaman tayin ve mekan tahsis ile. Mekanı fizik beden olarak düşündüğümüzde, zamanı biz tayin edeceğimizi hatırlarız. Zaman cisimlerde 4.boyut olarak üzerimizde canlı olarak vardır. Zamansız hiçbir şey belirlenemez yani insansız hiçbir cirm zuhura gelmez. Cirm’ ide kurgulayan yine ziyayı vucut(ışık beden) bedenimize aittir. İnsan ki sonsuz zaman içinde geçmişimizde şu’unatı zat bedenimiz vardı taa ilahi alemde idi. Bu benliğimiz veya haktanlığımız kendine has verilmişliği ile şu’unatı ilmiyesi ile şuunatı hayatı belirlemiş idi. Bunun zamanını belirlemek imkansızdır hatta İLAHİ ALEMDEKİ ZAMAN MANA ve SOYUT DEĞERDEDİR. ZAMANI GENİŞLETEREK şimdi DÜNYADAYIZ. ZAMAN oraca SOYUT ise ŞU’ UNATI ZAT HALİMİZDE IŞIN ÖTESİ ŞUUN DEĞER VUCUDUMUZ ŞUUNATI ZATLIĞIMIZDIR. IŞIN DEĞER VARLIĞIMIZ FİZİK BEDENİMİZDİR. İLMİN ŞUUNATI ile(İLİM=RUHİ VUCUD)oraca ŞU’UNATI HAYATI KURGULADIK HAKKIN CANİBİ OLARAK KADİRUNUN EN GÜZEL MİKDARI OLARAK ve ZAMANI KISTASLA BELİRLEDİK, ZAMANI TAŞIYARAK HAYATLA BİRLİKTE HAYATIDA TAŞIDIĞIMIZDIR.
Ayrıca RA harfide bilinirse PARALEL EVRENLERİN SİMGESİDİR. GEÇMİŞTE GEÇTİĞİMİZ, GELECEKTE GEÇECEĞİMİZ UĞRAK YERLERİMİZ OLAN EVRENLERİ BELİRLER. Rab’da sonlanmak anlamı simgeler. O zaman cisim tarife göre canlanıyor boyutlar ilave edildikçe ilave edilen boyutu takdirlememiz, kadirlememiz gerekiyor.
Fizikteki Kuant ötesi ELİF noktaları ziyayı vücut ve ruhi vücut insan,
Külliyeyi Muhammedi(tecelliği efal)
Tekillikteki Allahlık makamı ve aklın eremeyeceği
Zatulbaht makamı(Allahlık zatı)
KUANT ÖTESİ SONSUZ ÖZ ENERJİYİ BİZ “ZİYAYI VÜCUT İNSAN” olarak KABUL EDİYORUZ. Buna FİZİK BİLİNÇ BOYUT AKIL DENİYOR…densin bu bir şey değiştirmez. AKIL, FİZİK BİLİNÇ yani SOYUT MADDE olarak FİZİĞİ BİÇİMLENDİRİR yani YARATIR. 5.BOYUT olarak AKIL BİR MADDEDİR. Aslında RUH’ da VÜCUTSUZ olarak BÖLÜNMEZ BİR MADDEDİR(ruhi vücut başka olay). Şayet akıl feza zaman mekana göre ışık hızına varmışsa zaten yaratıcı idi. Onun için fizik buna, yani bu hızdaki akla AKILLI ENERJİ der. Bu kevni sistem içindeki olaydır. Şayet IŞIK HIZINI GEÇEN BİR SİSTEM ve O YÜKSEK HIZDA ise AKLA RUHİ VÜCUTDA denir. Yani madde yok enerji var. MADDE ENERJİNİN, ENERJİDE RUHİ VÜCUDUN EMRİ İRADESİNDEDİR. Yaratılma kozmik evren bilincinden türemiş derler yani yaratılama esiri alemde olup ruhul mevcudat olan Muhammedi aklın tasarrufunda maddesi yine insanla oluşmakta.Y ani yaratılış Muhammedi insanla. O zaman kainatı veya evreni yaratan evren bilinci izahını yaptığımız akıl ise onu da yaratan olmalı ve sonunda zatulbahta en son tekilliğe varır. Demek ki yaratanlar alemi soyutiyeti için de yaratıcı insanı bulmanın “aklı ihtisası” bu muhdeslik iledir yani mutahassıs ihtisas sahibi olmaklık. Zeka ve fetanete bilinç diyoruz BİLİNÇ=Ruhi vücut insandır. Bizi bu vücudumuz idare eder. RUHİ VÜCUDU BİLEMEDİKLERİNDEN ZEKA DENEN ŞEYİ KENDİLERİ İDARE EDİYOR SANIRLAR.
Süper fizikte, kuantum deneylerinin neticeleri gizli değişkenlerdeki ezvaci olay olduğu için kesinsizlik ve belirsizlik fizik ilkelerine dayanır. Bu olayların lebi deryası başka bir mekanizma olan KORN HOLE-boynuz boru-zülkarneyn tüneli ile olayları birbirine bağlar bu olaylar 5.boyut alemi olduğundan yerel sistemdeki somut ezvaci olay gibi hadisata lüzum kalmadan soyuti meleküti bir anlayışla iki varlık arasında(soyut ve somut)gizli değişkenler karşılıklı alışverişler lebi derya-şebi aruz olduğudur. En uzağı en yakına bağlıyan tünellerdeki oluşuma doğa kurgularının ilahi Muhammedi yaratma sanatındaki insanın ziyayı vücut kurgusundaki yapıcı vazifeyi aslıyetinde ki müessiratı anlamış olursun. 7 kat gibi düşünülen her katın arası iç bükey arz demektir. Gökteki yerler anlamı taşır. Kur’ anda teshikteki(anti madde)kevnuniyetler kavramı budur(arz olarakta olsa gökteyizdir). EVRENİN HER MİNİ NOKTASI BİLE SAHİPLİDİR . Yani BİR VARLIK TARAFINDAN YERLEŞİK BULUNMAKTADIR. İşte bu VARLIKLARI GÖREBİLMEK için ONLARIN HIZLARI ile EŞLENMEK ve AYNI ZAMANDA EŞ ZAMANLI OLMAK GEREĞİ VARDIR. Şayet IŞIKTAN HIZLI BİR SÜRATİMİZ OLSAYDI BÜTÜN EVRENİN TIKA BASA DOLU ZİYAYI MELEKAT GÜÇ İNSANLA OLDUĞUNU BİLMİŞ ve GÖRMÜŞ OLURDUK.
Kur’ an bunları 1400 sene evvel bildirmiştir. Enbiya 32.(gök yüzünü de korunmuş bir tavan yaptık) buyruluyor. İşte iç bükey kapalı sema anlamlı Kaf 6.”efelem yenzuru ilessemai”de,semayı tarassut etmem bildiriyor.Ve anlıyoruzki arzda baş aşağı duruyoruz.Bizim semamız bizi çeken arz küresidir,ona fevk yani üst tabir edilir.
SIR: “ereytellezi” deki gözetleyen ELİF ’in GEÇTİĞİ YOLLARDAKİ MÜŞAHEDESİ PARALEL EVRENLERDEKİ YAŞANTILARININ AHVAL ve AHLAKINI yani ORADAKİ VÜCUDİYETLERİN MEVCUDİYETİ ile TANIŞMIŞ OLMAKLIĞIDIR. BUNU HENÜZ İLİM KEŞFETMEDİ ve bugünkü düşünce bu olayı idrakine alamadı bir düşünsen bu yollardan kendinde geçtin.
ELLEZİ,(o kimse ki, oda sensin)maksat mezahiril vücut olan insanın ilk hali soyuti ise, dünyadaki somut cismani vücut şekliyledir. Bu çeşitli basamaklardaki insanın aslında en mükemmeliyeti ile noksansız olarak bulunmasıdır. Burada 1-2- 3. mertebe görüşleridir yani almış olduğu mertebe şahsında değil olaylardadır.
SIR: O zaman 3.mertebedeki görüşün ta nufusu teshikiyeye (anti-soyut madde)kadar gidiyor yani insanın Allah’ da var olmasına kadar. Oradan arza gelirken geçtiği yollardaki teshikteki kevn yani paralel evrenlerdeki yaşantı ve oradaki kavimlerin kitap ve ahkamına senin ziyayı vücut olarak kesbi itlağ(vukufla bakıp anlamaklığın)boyutiyeti iledir. Anlatmak istediğimiz ARZA GELEN İNSANIN GÖZETLEMELERİ BİLİNÇ ve ZEKASI GEÇTİĞİ PARALEL EVRENLERDEKİ KURGULADIĞI OLAYLARIDIR.
Bizde nüfusu teshikiye yeni fizik anlayış da EN ERKEN EVREN deniliyor. Bu alemin maddi alemle bir ilgisi yoktur. Biz biliyoruz ki evren“oradan” gelmiş kuantlaşıp maddeleşmiştir. Öyleyse MANA(soyut takyonik)başlangıç ortaya koymuştur. Bizler somut bu maddi yaratılış önceki SOYUT manevi takyonik evrenden gelmiş bulunmaktayız. Şimdi 60kg’lık bedenlerimiz soyut ruhani karşılığı eksi 60kg’lık bedenlerimize de BİLİNÇ BEDENİMİZİ oradan buraya getirmiş bulunmaktayız. Zeka ve fetanete bilinç diyoruz BİLİNÇ=Ruhi vücut insandır. BİZİ BU VÜCUDUMUZ İDARE EDER, RUHİ VÜCUDU BİLEMEDİKLERİNDEN ZEKA DENEN ŞEYİ KENDİLERİ İDARE EDİYOR SANIRLAR. “Ellezi” lafzında ki ”o gözetleyen insanlar” kime düşünün. “fili mazide” yani fiilen bedenen geçmişte bu olayların failleri biz idik ancak TAYYİ MEKAN YAPIP ZAMAN ve MEKANI ORTADAN KALDIRIRSAN olay ufkunu aşıp bu gözetleyen O kimse olarak görür ve anlamış olursunuz.
Bizim 4 boyutlu uzayımızın dışındaki üst boyutları da evrene dahil etmek hiçbir şeyi dışarıda bırakmamak gerek. Asimetri yani simetri kaidesi gereğince süper fizik anlayış gerekir. Evrenimiz ve uzayımız 4 boyutlu olarak kapalı evrendir ama 5 boyutlu evreni tanırsak açık evren. Bu evren için 4 BOYUTLU EVRENDEN ÇIKIŞ MADDE için YASAKTIR MADDE OLARAK ÇIKAMAZ ŞAYET MADDEYİ ENERJİYE ÇEVİRİRSEK ÇIKIŞ SERBEST OLUR. Misal; ÖLÜM HALİNDE BEDEN MADDE OLARAK DÜNYADADIR ÖTEKİ EVRENLERE ÇIKAMAZ ama İNSANDAN AYRILAN RUHİ VÜCUT YAPI GELDİĞİ ALEME ÇIKMADA SERBESTTİR. İNSAN KENDİNİ TANISA 14’ERDEN 28 BOYUTLA TECHİZ EDİLMİŞ YARISI KAPALI YARISI AÇIK BİR KAİNATI ALEM MİSALİDİR. Bir semai insan, BİR SEMAKİ ÇATLAMAYI BÖLÜNMEYİ KABUL EDERSE O TEVHİT yani ZAMANDIR. Zaman cisimlerde 4.boyuttur, zamansız bir şey vücut gösteremez. zaman=insan. Zaman eşyadaki hacim ve ağırlığın üzerine konmuş soyut bir enerji olan zaman denen keyfiyet ile maddenin teşkil edeceğini düşünürsek zaman cisimlerde 4.boyut olacağı aşikar olur. İş buradada bitmiyor 5.boyuta ihtiyaç vardır ki esasta 28 boyuta kadar derinlik gösterir ancak cisim olarak enerjiden meydana gelsin. İşte bu 5.boyuta insan üzerindeki dengelerden de anlaşılacağı gibi fizik yollu zihin, bilinç ve akıl deriz. Bunlar cisimlerde 5.boyutu teşkil ederler.O zaman cisimlerde canlı,bilhassa cansız gibi bir anlayışı kullanmadan, kuantik seviyede bir düşünülse cisimlerde 5.boyut olan akıl,bilinç,zihin vardır ve soyuti meleküti enerjetik madde olarak.Bu mecuğleyi hayat kapsamı içinde meleküti madde olarak buluyoruz.
İnsan hayatında ruh başka, hayat başka.O zaman RUH,HİS ve AKILDA fail yani yapan, RUH.HİS ve AKLI ŞU FİZİK BEDENDE ARAMA RUHİ VÜCUTTADIR.Yalnız 2 vücut birbirleri ile sıfır saniyede birbirleri ile alakalıdır yani RUHİ VÜCUT SOYUT ALEMDE FİZİK BEDEN DÜNYADADIR, BİRBİRLERİ ile GİZLİ DEĞİŞKENLİK YAPMAKTADIR. Fail ruhtur, alaka kesilirse fizik beden ölümle vasıflanır. Fizik bedenden ruh alakasını kesmiş yani ölmüştür. Halbuki fizik beden ruhtan alakasını kesmekle beraber hayatiyet denen olay kabiliyetül intişardır. Misal;Marul dünya alemine devamda dolayısı ile o marulla kendi alan zaman boyutiyeti ile yine ruhi denge ile frekans ve görüntü farkı ile alakalıdır. Yine olgun bir meyvenin daldan düşüşü yer çekimi ile olduğu söylenir halbuki ruhun onu itmesi ve dolayısı ile ruhla alakası kesilmişse daldan düşmüştür çünkü soyut somut birlikte çalışır. Melaikenin 2.şekli olan ruhani kısım 4 büyük meleği ruhi vücut, kendine vekil tayin etmiştir burada olaylar Güneş’ den gelenle değil feyyazı mukayyet olan Muhammediyetle alakalıdır. Burada İCRACI GÜÇ GÜNEŞDEN GELEN gibi SOMUT değil SOYUT RUHANİ ve MANEVİ AZİM, BÜYÜK BİR GÜÇTÜR.
ARZ ve SEMAVİ SİSTEMİMİZDE ELEKTRONLARIN HİÇ BULUNMADIĞI BİR YERDE, BİR MAGNETİK ÇEKİM yani MANA ÇEKİMİ VAR. Bu LEBİDERYA OLAYINI YAŞAYAN KİŞİ, bu sefer MANYETİZMANIN SPİRTÜALİZMİNİ(ikili çekim)YAŞARSA, KENDİSİNİ en az 5.BOYUTTA HİSSEDER. Halbuki ARZ ancak ZAMANLA 4 BOYUTLU DURUMLARIN İFADESİ İÇİNDEDİR. 5.BOYUTA YÜKSELİŞLE ELEKTRONU ARZ DA BIRAKMIŞ OLUR. MANADAKİ MAKAMATA YÜKSELEREK ARZ ile PARALEL EVRENLER MANA ALEMLERİ veya TESHİKTEKİ KEVNUNİYETLERİN ARA DUYARLI BÖLGESİ SINIRININ ARA KESİTİNDE OLURSANIZ LEBİ DERYA ile BİR ÇOCUĞU BABA ve ANA DURUMUNUZ BU SEYYAL BEDENİNİZİN HASILATI OLUR. Burada RUHİ VÜCUT İNSAN, ZİYAYI VÜCUT ANATOMİ BEDEN ARASINDAKİ LEBİ DERYA ile HAKKA HALİFELİĞİNİN MÜESSİRİ ve FAİLİ SİZ OLURSUNUZ, VAR OLAN ÇOCUĞU DÜNYAYA GETİRMEKTE. ”Semavatı vel arz” ayetlerde çok geçer. Bizim gözle gördüğümüz sema 1 tane halbuki SONSUZ SEMALARIN OLDUĞU TESHİKTEKİ KEVNUNİYYETLER yani PARALEL EVRENLER OLDUĞUNU söylemiştik
Bu yapılar beşeri sistem üstü olduğundan bu ZİHİN,BİLİNÇ,AKIL ENERJİSİNİN DE ÜSTÜNDE İNCE MELEKAT BİR YAPI OLUP,HIZI ise IŞIK SÜRATİNİN ÇOK ÜSTÜNDEDİR. YAPILAR, ESİRİ SÜPER UZAYA AİT BAHRİ MESCURİ(esiri alem) ALEM KEYFİYETLERİDİRKİ işte ENERJİ DEDİĞİMİZ GÜÇ BUNLARIN ESERİDİR. İŞİN GİZLİ TARAFI ise BELİRSİZLİK HAKİM. İşte bu ÇOK HIZLI ALEMİ BAHRİ MESCURİ TAKYONİK YAPILARIN esasta YAPILARI ZİYAYI VÜCUT İNSAN OLDUKLARI ve KAİNAT KURUCULARIDIR. Fizik de bu 3 GÜCE (ZİHİN, AKIL, BİLİNÇ)”EVREN BİLİNCİ” denir. Maksat KAİNAT KURUCULARIDIR. BİLİNÇSİZ HESAPSIZ, AKILSIZ, ZİHİNSİZ HİÇBİR VARLIK KUANTİKTE OLSA DÜŞÜNEMİYORUZ. Kainatı bu bilinç denen ziyayı vücut insan kurar. Kur’ anı dilde bu olaya SERİ’ÜL HESAP, ışıktan hızlı hesap işidir bu. Sathi anlayışlar “Allah serigül hesaptır” derler. Bundan şüphe yok yalnız KÜN emrini alan insan bu hızlı hesaba muhataptır biline. BİLİNÇ veya ZİHİNSEL BOYUTUN SAHİBİ RUHİ VÜCUT İNSANDIR. Süper fizik kuantum anlayışı ile ortaya çıkmıştır. İnsanda 5.boyut olan bilinç olduğu ispat etmişlerdir de 5. BOYUT BİLİNCİN RUHİ VÜCUT VAV’U MUSTAĞİLE ADEMİ İNSAN OLDUĞU HENÜZ KAVRAYAMAMIŞLAR. Fizikçiler ”kuant ötesi tekillik sonsuz öz enerji ile temsil edilen bilinç şekli iledir” derler. BİLİNÇ dediği RUHİ VÜCUT ARZA GELİRKEN ALANINI yani ARZI YAPA, YAPA GELECEK. Ve RUHİ VÜCUDU TAŞIYAN ZİYAYI VÜCUT ANATOMİ BEDENİDE KENDİSİNE KILIF ÖRTÜ ELBİSE veya MEKAN YAPIP ARZDA GÖZÜKECEK. DOĞADA ve ARZDA NE VARSA CİN, PERİ, MELEK hatta varsa ZULMANİ GÜÇ OLARAK ŞEYTAN. Hepsi ZİYAYI VÜCUT İNSAN KURGUSUNUN BOYUT DEĞİŞTİRMİŞ GÖRÜNÜM ŞEKİLLERİNDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. İŞİN ASLI TEKİLLİĞE GİDER.
Kainat kurgusu subut ve vücut alemleri ile meydana gelmiştir. SUBUT ALEMİNE ESİRİ PARALEL EVRENLER VE ERVAHİ ALEM denir .KEVNİ SİSTEM, VÜCUDU ALEMİMİMİZEDE VÜCUT ALEMİ denir. Madde ötesi esiri takyonik sistemlerde mekan ve zaman işlevlerini kevni(yeryüzü)alemindeki madde ve zamana benzetmemek lazımdır. ”Orada ne mekan vardır ne zaman” dediği aslında sabitat durağan sitatik enerji kapsamlıdır. Ufak bir sürtünme bu sabit enerjiyi derhal faliyete geçirir KÜN emri gibi. Şimdi bu meknuz(gizli)enerji beşeri vücut enerjiyi meydana getirmek için 4.boyut olan zaman boyutunu kullanır. Kullananda ziyayı vücut insandır esas tarifi budur. Bu ziyaiyetin zamana ihtiyacı yoktur çünkü bütün değerler KÜN emri ile üzerindedir yani güç onun üzerindedir. Bu güç bileşik alanlar gibi tek güç olarak bütüni vaziyette üzerindedir. İşte DÜNYA ENERJİSİNİ, ENERJİDE MADDEYİ MEYDANA GETİRECEĞİ için bu BOYUTİ ZİYAYI İNSAN GÜÇ, HER CİSMİN TEŞEKKÜLÜNDE SERİGÜL HESAP olarak HAZIRDIR yani MÜESSİRDİR. Biliniyor ki EVREN TEK EMİR ve TEK KANUN TEK ENERJİ, TEK MADDEDEN MEYDANA GELMİŞTİR. Kur’ anda kainatın 6 günde meydana geldiğini bildiren süreç zaman boyutudur. Bu boyutta ziyayı vücut insanla kaimdir. Anlaşılmış olsunki! Ziyayı vücut enerjiyi meydana getiren bir üst boyut ise bu ta resuli Zişan ve Allaha kadar kopmayan bir iplik gibi uzanır. Zaten beşeri enerjide faton paketçikleri içinde bir zincir gibi dizi halinde arza oluştuğu da bilinmekte. Sistemimize baktığımızda kevnuniyet-dünya kainattan bir örnek olarak insanla kurulmuş hazır olan dünyadır ve dünya der geçeriz. Kevni mafsala ise henüz ilmin yeterince keşif edemediği kevin kainattır. Kevinde mükevveni mahsusularda vardır yani kevni hazıra şu dünya ve içindeki varlıklar mükevveni mahsusalar, paralel evrenler gibi özel olarak yaratılmış mükevvenat ki yaratılmışların hepsini kapsar. Örneğin; SOYUTİ VARLIKLAR CİN MİSALİ ÖZEL KEVNİ MAHSALALARDA MI İSKAN EDİLMİŞLER henüz bilinmemektedir. Yine CENNETİ ALEM MÜKEVVENATTA VARDIR BURADA İNKAR EDİLEN GEÇMİŞİMİZDE BULUNDUĞUMUZ CENNETİ ALEM ve GİDECEĞİMİZ CENNETİ ALEM KUR’ANCA BELLİ OLDUĞU HALDE ORADADA ÖZEL KEVNİ MAHSUSLAR VARDIR. Örneğin; CENNET ÜSTÜ FİRDEVS CENNETİ ÖZEL MAHSUS YERLERDİR. BUNUN ÖTESİ İLAHİ ALEMDE VARDIR. KEVNİ MAFSALALARDA HURİ GÜZELLİKLERİ YAŞANTISIDA BEŞER ÜSTÜ MELEKATİ SOYUT MANA DEĞER VUCUDLARIMIZINDA KARARGAHI OLACAKTIR. KEVNİ MAHSALAYA ayrıca”KEVNİ HUSULİ”denir ki İLAHİ ALEMDE derecatmıza göre husule getireceğimiz tahsisli mekanımızda olacaktır. BU MAKAMA”MAKAMI MAHMUD”DA denilir. RA harf simgesinde ŞAYET RUKUDSAN ORAYA MAHSUS BİR VUCUDUN VARDIR. Su,hava..bileşenleri ile kurulmuşluğu bilinendir. Onun için ”kevni mahsala ile anasırı erbağa arasında” demekki AHİRETİ ALEM VUCUDMUZLA İLAHİ ALEM VUCUDUMUZUN ARASINDA BİR KEYFİYET VARKİ O DA SEDNETÜL SEB’A (KAF harfi-yaratıcı güçler, lim-irade-hayat..)DEĞER VARLIĞIMIZDIR. Buda 2 ALEMDEDE ÜZERİMİZE KONMUŞ MANA YAPIMIZDIR. Bu yapı Allahımızın sabiti sıfatları ile esasta kurulmuştur. Bunlar hayat,ilim, kudret, konuşma,işitme …ve dahi aksat dengelerinde tekvin yaratma sabiteleridir. Bu sabiteler dünya vücudumuz da geçici olarak bulunmaktadır, ilahi alemde ise baki sonsuzluğu ile vardır.
Derleyen: Sevim Bulut Bayer

MESAK VÜCUT

MESAK VÜCUT: “GÜNEŞTEN ÖTEYE GEÇECEK OLAN ve İLAHİ ÂLEMDE EBEDİ HAYATA KAVUŞACAK OLAN İNSANI BELİRLEYEN ayet Kıyame 30.”ila rabbike yevmeiznil mesak”, (O gün dönüş rabbinedir ancak). Mealen”o gün rabbinin yanına sevk olunacağı gündür”. Meali anlatım o gün diyor ama hangi gün? Belli değil. Ayet buyruğundaki hakikat mana bizimle olduğunda, dünyada kazandığımız FİZİĞİN BELİRSİZLİĞİNDEKİ VUCUDU MUKTESEBEMİZİNDE BİR NİHAYETİ SONU OLDUĞU belirtilmekte. İlahi âlemde yaşıyacak olan vucudumuza ayeti delil ile ”MESAK”dendiğidir. MEZARDAN DİRİLECEK BİR VUCUD DEĞİLDİR. Allahımız bir yarattığını bir daha yaratmadığına göre. ”MESAK”YENİ BİR MUKTESEB VUCUT. Buyrulan ”Dünyaya geldiğin bellidir, HİÇ ŞÜPHEN OLMASINKİ YENİ BİR VUCUD ile DÖNÜŞÜN OLACAKTIR” yine ”Burada şey’ iyetin müntehasıkif feyyazı mutlaktan tamamıyle feyyazı mukayyedeye varid olan. Rububiyyetin asar ve hâsılatından husule gelen MESAK burada VUCUDU MUKTESEBENİN NİHAYETİDİR. “Şey’i vahid inkisamı kabul etmez bir hakikat ferdir” buyrulmuş. V yine ”O günki günde külliyeyi Muhammediyenin (SAD), Müstevliyeyi mütesaddıkası(ZEL), olan zata müntehaki oda rabbil erbab olan eceli ve ağladır. Onun terbiyesi ile vucud ve subuttaki şey’iyet orada tekarrür eder. Gayre tecavüz ve inkisamı kabul etmez” buyrulur.
Kıyame 31-32. “fela sadeka vela sallâ velakin kezzebe ve tevella”dır, (tasdik etmedi, namazda kılmadı-ancak yalan söyledi ve yüz çevirdi). Bu ayet, RABLIĞIN FEYZİNDEN YARARLANAMIYARAK SUFLİYET(dünya) ÂLEMİNDE KALAN KİMSELERİN“SÜMME”leridir. Bizlere buyrulan“BU MAKAMA VASIL OLMAYAN ve ÂLEMİ SÜFLİYATTA “feyyazı mutlaktan” TERAKKİ EDEMİYEREK TENZİLDE KALAN ADAMLAR TASDİK EDEMEDİLER”. Yani GÜNEŞTEN İLAHİ ALEME GEÇEMEYENLER TENZİLDE KALIP DÜNYAYA RED EDİLENLER. Kur’ani hükümlerin hakikat ledüni anlamlarını iyi anlarsak bilinmeyenler bizlere aşikâr olur. Bizce “sümme”kavramı REDDİYET değil İNSANIN GELECEĞİNİ YENİDEN TAYİNE VESİLE oluşu HAKKIN HİMAYESİ OLDUĞUDUR. İLAHİ ÂLEME GEÇECEK “vucudu muktesebe “MAKAMINI KAZANANMIYANLAR yani BU MAKAMA ERİŞEMEYEN kimseler. Dünyaca BİR ÖMRÜ yaşadıkları halde, AHİRET VUCUDUNU KAZANAMAMIŞSA! Şayet varsa cehenenm YANMAK için DÜNYAYA GERİ GÖNDERİLECEKLERİ. YENİ BİR ÖMÜRLE ahiret vucutlarını KAZANMAK İÇİN “sümme”KAVRAMINDA TENZİLE UĞRADIKLARIDIR.
SIR: Şöyleki ÖLÜMLE DÜNYADAN AYRILAN KİMSELER, İKTİSABİ VUCUTLARI İLAHİ ÂLEME YARAŞMADIĞI bu VUCUTLARI ile GÜNEŞE KADAR GİDİYOR. Düşün! İnsan ki GÜNEŞE KADAR GİDİYOR, GÜNEŞTEN ÖTEYE İLAHİ ALEME GEÇEMİYOR. Maksat GÜNEŞTEN ÖTEYE GEÇEREK İLAHİ ALEME KAVUŞMAK. TENZİLE UĞRAYIP BAŞKA BİR BEDENLE DÜNYAYA DÖNÜYOR. Buradaki hakkın maksadı cehennem dediği ESFELE SAFİLİN denilen AŞAĞILARIN AŞAĞISI olan DÜNYAYA GERİ DÖNÜŞLERDİR. İSTİKBALLERİNİN TAYİNİ İÇİNDİR. Sebebi ise, ERKANİ İSLAMİYYE ile MANEVİ VUCUD KAZANAMADIKLARINDAN DOLAYI(bu anlatım rearkarnasyon değildir yanlış anlama).
Anlıyoruzki bu vucudiyyetleri tarif edecek kelime olmadığından şey’iyyet dediği dünyada kazanmış olduğumuz mana vucudu muktesebemizin müntehası yani sonu belirlenmektedir. Şaşırmayasın bu sözlere her an yeni yeni vucuddasın ama haberin bile olmuyor. Onun için VUCUDU MUKTESEBEYİ ŞEY’İYYETİMİZİN, BİR SONU OLUP BAŞKACA BİR “mesak” VUCUDA GEÇECEĞİMİZ çok şükürkü bizimle kılınmıştır. Habersizlikler içinde BİR KORUMA ile İLAHİ ÂLEME GEÇİŞ YOLU. DÖNÜŞÜMÜMÜZDE GÜNEŞE (feyyazı mutlakda denir)OLACAĞINDAN. Buyrulan “feyyazı mutlaktan yani GİDİŞİMİZDE GÜNEŞE KADAR GİDİYORUZ. Ne ile? BELİRSİZLİKLER İÇİNDE KAZANDIĞIMIZ SOYUT MANA VÜCUDUMUZ olan VÜCUDU MUKTESEBİMİZLE. GÜNEŞE KADAR GİTTİĞİMİZDE, VUCUDU MUKTESEBEMİZ İLAHİ ÂLEME GEÇEMİYOR. Ve bu MUKTESEBE VUCUD NİHAYET BULUYOR, ORADA O ANDA.
İnsan alahi âlemde vardı. Hakkı bilmek ve onunla olmak için kemiyeti keyfiyeti birlikte olmak üz-re cenneti âlemden güneşe sevk edilişimizle. Güneşte ziyayı vucud olarak bulunduk. Ne demek bir düşün! Ta ilahi âlemden güneşe gelmek için zaman ve mesafe aynı zamanda hız meselesi bizi çok düşündürüyor. Şöyleki dünyadan, yakın komşu galaksiye gidebilmek için milyonlarca ışık hızı bir sü-ratle gitmek belki vardır ama ne garipki ömrü beşer bile kâfi gelmediği bu günün hesapları içindedir. Ne güzelki ilahi âlemden güneşe gelmişiz. MANA DEĞER olan vücudumuz BOYUT DEĞİŞTİREREK GÜNEŞDE ENERJİ BEDEN ZİYAYI VUCUD- ATAYI ESMA (YE harfi: Ruhlar aleminden vücudiyet alemine ışık beden olarak gelen insan) olarak HAKKIN BÜTÜNİ CANLI İSİMLERİNİ ONU TEMSİLEN ÜZERİMİZDE BULUNDURARAK GÜNEŞE GELMİŞİZ. BU GELİŞİMİZ ”Ol” EMRİ gibi BİR HIZLA OLMUŞTUR. Şayet ışık hızı ile gelmiş olsaydık bu hız gelişimizde kağnı hızı bile olamazdı. Şimdi düşün bu hız nedir? Feyekün” emri ile hemence olmuştur. Maksat dünyada bulunmaktır. GÜNEŞTEN AYA, AYDAN DÜNYAYA IŞINLAŞINIMIZ ŞU’UN ZATLIĞIMIZA VABESTE OLMUŞTUR. Bu GELİŞDE HER AN ÇEŞİTLİ VUCUDİYETLER KAZANARAK iktisabımızla baba beline ışınlandığımızla oradan hussiyelere inerek meni boyut ufacık insan olarak bulunuşumuz. Babadan anneye intikal ile âdemi vasıf insan olarak annede vucud kazanarak dünyaya teşrif etmiş olan insan! TEKRAREN ÖLÜM NEDENİ OLARAK GERİ DÖNECEĞİMİZ BİR VUCUD MUKTESEBEYİ KAZANARAK İLAHİ ÂLEME DÖNECEĞİZ.
Buyrulan“feyyazı mutlaktan yani güneşden tamamıyla feyyazı mukayyedeye varid olan rububiyetin asar ve hâsılatından husule gelen MESAK VUCUDUMUZA KAVUŞMAMIZLA, DÜNYADA KAZANDIĞIMIZ VUCUD MUKTESEBEYİ MANEVİYYEMİZ NİHAYET BULUYOR”. GÜNEŞE KADAR SOYUT MANA MUKTESEB VUCUDUMUZ. Orada GÜNEŞİ TERK EDİP TAMAMIYLE İLERLEYİŞİMİZDE BİZİ KARŞILAYAN FEYYAZI MUKAYYEDEYE (mukteseb vucut) VARİD OLAN RUBUBİYYET VUCUDUMUZ mevzu edilmektedir.
*FEYYAZI MUTLAK: GÜNEŞ veya İLAHİ HEDİYE OLAN şu FİZİK BEDENEDE FEYYAZI MUTLAK denir. Çünki GÜNEŞ ZİYAYI VUCUD ile DOPDOLUDUR.
*FEYYAZI MUKAYYEDE: Hz.MUHAMMED’e dendiği gibi, VUCUDU MUKTESEBEYEDE, FEYYAZI MUKAYYEDE dendiğidir.
Buyrulan “feyyazı mukayyedeye varid olan rububiyyetin asar ve hâsılatından husule gelen MESAK burada vucudu muktesebeninin nihayetidir”. Bu SONLANMANIN ASARI ki “mesak”VUCUDA GEÇİŞDİR. Yani RABLIĞIN ESER ve SONUCUNDAN HÂSIL OLAN VUCUDUN AHİRET ÂLEMİNDE SON BULMASI “mesak”dır. MESAK, RABBINA SEVK ANLAMINA GELMEKTEDİR. TEK OLAN BÖLÜNME KABUL ETMEZ artık GERÇEK TEKDİR. VUCUD DEĞİŞTİREMEZ. İşte O GÜNKÜ GÜNDE(günü belli oldu) VARILACAK OLAN SON, HER ŞEY’ İN RABBİ OLAN ALLAHADIR. Artık O’nun TERBİYESİ ile VUCUD ve RUHTAKİ VARLIK ORADA YERLEŞİR BAŞKA BİR HAL VUCUDA DÖNÜŞMEYİ KABUL ETMEZ. Yine buyrulan “O günkü günde külliyeyi Muhammediyenin(SAD), müstevliyeyi mütesaddıkası (ZEL) olan zata müntehaki, oda rabbül erbabı olan eceli ve ağladır. Anın terbiyesi ile vucud ve subuttaki şey’iyyet orada tekasür eder”buyrulur. Böylece VUCUDU MUKTESEBEMİZİN SONLANMASI ile “MESAK” VUCUDUMUZ ORTAYA ÇIKMIŞ OLUR. GÜNEŞE KADAR GİDEN AHİRET VUCUD OLAN“mesakı” KAZANAMAMIŞLARSA GÜNEŞDEN RED EDİLİR. Yani GERİ ÇEVRİLİR. Bunun 1.ayeti Kıyame 26. ”kella iza belagatit terakiy”dir,(Hayır hayır can köprücük kemiklerine dayanınca)reddi belirler. İnsanki her rütbeden görünmekliğin adına”terak”denir. 2. ayet Kıyame 27. “ve kıyle men rakin”, (denilirki bunu tedavi edecek bir doktor kim var) meal anlamlarıdır. Rukuyu eden kimdir? bu yükselen kimse ne nitelikte yükselip ilerler? İşte “mesak” değerinde O ÂLEMDE MANEVİ VUCUDU yani MESAK HALİ GÖRÜNEN “men rak”tır. Yani ORAYA VARAN KİMSE AHİRETE AYAK BASMIŞTIR. TAMAMIYLE DÜNYADAN AYRILMIŞTIR. HAKLA BİRLİKTELİĞİ MESAK VUCUDİYYETİ İLEDİR. Dünyaya gelmişsin, gelişini bilemiyorsun dönüşün de olacaktır, bunuda bilen yoktur. Biz yazmış olduk. İnşallah kabulünde tasdikinde olur ümidimdir.
Kehf 44.”..hüve hayrun sevâben vehayrun ukba”,(O mükafatçada hayırlıdır, akıbetçede hayırlıdır) Buyrulur”ahiretin Hayri ve sevabın vucudu budur”. Bu hayır dünyadanmı kazanılır, yoksa ahirette de hayır işleri varmıdır? Bizce AHİRETİN HAYRI DÜNYADAN ERKÂNI İSLAMİYYE ve HAYIR HAKLA KAZANDIĞIMIZ, VUCUDU İKTİSABIMIZ yani hayır ve sevap vucuda dönüşüyor. İLAHİ ÂLEMDEN SAYILAN TAA GÜNEŞE KADAR URUÇ EDEN VUCUDUMUZ ORADA SON BULACAK. İlahi âleme geçmek için dünyaca yaptığımız hayır ve hasenat. Orada AHİRETİN HAYRI sayılacağından, bu HAYIRLA İLAHİ ÂLEM MESAK vucudu HAYIRLI VUCUDUMUZ, BELİRLENECEKTİR. İşte bu vucud HAYRIN KARŞITI SEVABI VÜCUDUMUZ’ dur. SEVAPLARIN HESABI DENGESİ KAZANDIĞIMIZ MESAK VUCUD budur. Kur’ani ayet“hayren yerah”la belirlendiğidir. “Şerren yerah”İLAHİ ÂLEME GEÇEMEZ. GÜNEŞDEN RÜTEBİ OLARAK GERİ GÖNDERİLDİĞİ ile 2.kez DÜNYA HAYATINA GERİ ÇEKİLEREK DÖNDÜĞÜDÜR. “Vemen yağmel miskale hayren serah” ayeti şumulünü değerlendirdiğimiz için sevabi vucudumuz ilahi âleme ayak basmış demektir. Anladığımız SEVAP UNSURU yani SEVABIN İLAHİ ÂLEMDE MANA UNSURUNA DÖNÜŞTÜĞÜ ile MESAK VUCUD ZUHURA GELDİĞİDİR. Ne muazzam bir keyfiyetki SERAB MANA MADDEYE DÖNÜŞÜYOR. Böylece SEVABIN VUCUDUDA MESAK VUCUD OLUYOR. “sevabı vucud budur.
Kehf 45. “Vadrib lehüm meselel hayâtiddünya..”, (Onlara dünya hayatının halini şöyle temsil yap). Buyrulur“Anlar için dünyanın misali(örneği bir mesel daha darb et(göster)dünyanın benzeri” Şimdi misal; Sureyi Yasin 81. “eveleysellezi halakassemavati velarde bikâdirin alâ enyah luke mislekum belâ vehüvelhallakul aliym”. Mealen”gökleri ve yerleri yaratan onların benzerini ya-ratmaya güç yetiremezmi”. Elbette onun gücü insanla yetişir. Kâinati kuruluş Hakkın bahşi olan insanla olduğuna göre. İnsan, ilahi âlem için benzeri vucudunu yani mislini elbette kazanacaktır. İNSAN MİSLİNİ İLAHİ ALEM İÇİN YARATIR. Ayetteki“vehüvel hallakul” in sırrı gizemi ise Allaha hüvyet insandır. “İnsan hakkın sırrı, Hakta insanın sırrıdır”deyimi isbatı ile. İşte bu MİSLİ VUCUD MESAKTIR. Keheffü ayetimizde “meselel hayatüddünya”bir gizem ile dünya hayatı insanla insanı belirlediğidir. İnsan olmasa idi dünyada hayatmı olur? Olsa idi insansız dünya neye yarardı? Yasin suresindeki ise insanın bir mislinin ilahi âlem vucud olduğu aşikâr oldu Mesaklığıdır.
Buyrulan”Anlar için dünya hayatının benzeri bir örnek daha göster”. İşte bu örneği kime, kim bu vücudu gösterecek, onlar kimdir? Sorusuda vardır. Evvela onları size tanıtalım. Onlar ilmi ledüni kur’andan habersiz kişilerdir. Bunların düşünceleri ve zahiri öğrenileri öldükten sonra mezardan ayni vucud ile dirilecekleri inançları idi. Bu örneği gösterecek olan zat ”velayeti” ile. Veli makamına gelmiş zatların ilmi ledüni anlamları ile “misleküm”ü izah edecek zatlara hitap idi. Bu zatlar yazmış olduğumuz, kemalatı insaniye(SİN harfi:İnsanı kebir-soyut insanların ruhi alemde topluluğu) velayeti Kübranın (HI harfi;İnsanı ekber-kainatın kuruluşuna sebeb olan ilk insan ziyayı vücutları)içinde yer almış olduğundan ULEMAYI RASİHUN ZATLARDI. “Ulema” kelimesinin tarifi ancak bunlar idi. Zahiri meali ilimle uğraşan kişiler asla ulema olamaz. Çünkü kur’anı kerimin elfazı şerifesine bakıp mana verilemediği artık esastan belli olmuştur. Arabul bu zatlarıki getirdiği örneklerle“misleküm” ayetini öğrenmiş ol. BİR BENZERİ VUCUDDA KENDİNİN KENDİNDENLİĞİ OLAN VUCUDUNLA İLAHİ ÂLEME ŞEREF VERECEĞİN bu öğretilerde ve bu zatlardadır biline!
Kehf 37 “..sümme sevvâike recüla”, (Sonrada seni düzgün bir adam kılığına getiren). Buyrulan “sonra sana bu akıl ve ilmi bu vucudun ile ihsan ederek seni bir adam yaptı” Yukarıki ayette ve bu ayetteki “sümme” kelimesi; Tekrar, tekrar manasında olup, insan hayatında “teraki rutebi” vardır. TEKRAR GERİ DÜNYAYA DÖNMEKTE VARDIR. Kimsenin bilmediği bir ayeti olayı yazarsak hiçte şaşırma! Ve dikkatli ol! Ve ERKÂNI İSLAMİYYE UMDELERİ İÇİNDE BU ÖMRÜ GEÇİRMEN SENİ TERAKİ RUTEBİYE KATİYEN UĞRATMAZ.
Kehf 49.“..fetêrel mücrimiyne müşfikiyne mimma fiyhi..”,(Artık o mücrimleri göreceksinki günahlar dan korkmuşlar). Buyrulan”O emri muhmele(o terk edilmiş hususa ulaşılmaz helak olursunuz ), vasıl olunamaz ve halak olursunuz”diyerek“ şefkat üzre suçluların halkı zorlamaya ve men’e kalkıştıklarını. Zuhuru müşfik’i âliye olan(o kitapta) görürsünüz”. Bu ayeti kerimede kitaptan bahis var. Mücrim günahından korkan titreyen var. Ayrıcada Hak talanın müşfikliği var. Şimdi kitap dediği yazılı bir kitap değil. Günahı ve sevabı tesbit etmiş bir kitap düşünülemez. Hak taala her şeyi bilir. Kitaba ne hacet Sağdadi ilimle Allahımızın yedinde bulunacak ancak vucuden belirlenen şahıstır. Buna ayeti delil olarak“kitabı merkum” denilir. Oraya varan kişi ki vucuden yazılmış her harfi üzerinde belirlenmiştir. Ayrıca ayetle “kitabül ebrar”ve“kitabül füccar” hali belirleyn kişilerdir. KİTABI EBRAR, kısaca SEVABLI SEVABLI CİHETİ GÖRÜNEN VUCUD KİŞİLERDİR. KİTABI FÜCCAR ise, AFFA UĞRAYACAK GÜNAHLI VUCUTLARIN BELİRLENDİĞİDİR. Bizce bu olaylar ayeti delil ile Hak buyururki”Bu seriyül hesaplar DÜNYACA ANİ VAHİDDE GÖRÜLDÜĞÜ ile İNSAN heran KENDİNİ YENİLEDİĞİNDEN. HANGİ VUCUDUN HESABA ÇEKİLECEĞİ BELLİ OLMADIĞI ile HAK TAALA’nın OLANIN KORUYUCU MÜŞFİKLİĞİ ile ancak İLAHİ ÂLEME ÇIKABİLİR. Oraca hesap düşünülemez hesaplar dünyacadır. Affın üstünlüğünde hesapmı düşünülür. Mağfiret dengesini Hak taala niye koymuş? Suç olacakki mağfiret hükmünü icra etsin. Netice, bir hesap mevzu ise yazılmış kitap yok. Amel defteri diyor belirtilen izafi anlatımlar, vücud kitabı esastır. VUCUDEN AMELLER İNSANIN ÜZERİNDE BELİRLENDİĞİ düşünüldüğünde, oda DÜNYA VUCUDU ve DÜNYADADIR. İLAHİ ÂLEME GEÇİŞ DÜNYADA ARINDIKTAN SONRA, ancak yazılmışlığımızla“MESAK VUCUDUMUZLADIR.
Kur’ani mesak bildirisi orası “mevadır”vuslati varacağın yerdir. Böylece“kitabi merkum” halimizki oraca çok geçmiş. Şu GELECEK OLANIN ADI BELLİ olmuşluğu KAYDE VUCUDEN GEÇMİŞLİĞİ ile BELİRLENEN VUCUDTUR. SAYILARI HAKLA BELLİ OLMUŞLUKLARI ile SAYILMIŞ ZATLAR MERKUMU KİTAPTIR. “mühmele” buyruğun anlamı Allahın müşfikliğini açıkça ilandadır. “Mühmile”ki mühmel kökenli olup. Bir hali belirlerki sağdadi ilimden habersizliği ile İŞLEDİKLERİ SUÇ ve BİR HESABI VARSA ORACA MAĞFİRETE UĞRAYIŞI, HAKIN BAKIŞI OLUP hemence SUÇUNUN AFFI ile BIRAKILMIŞ. Ve bakılmışki BIRAKILMIŞLIĞI ile AFFA UĞRAMASI MAĞFİRET DENGESİNDEDİR Böylece o kitapta olanı şimdiden görmüş olur haberi üzerinde buluruz vucuden.
İnsanın ahiret vucudu olan muktesebe vucudu erkani islamiyenin hakikat anlam ve tatbiki ile olduğu belli iken. Hakkın huzuruna VUSLATI ÇIKIŞINDAKİ MESAK VUCUDUDA İLMİ LEDÜNLE KURULACAĞI ibadeti mana demektir. Vücud dünyaca yediğimiz ve içtiğimizle terkip edilip kurulduğu gıda yolu ile olduğundan AHİRET VUCUDUNUN GIDASIDA İLMİ LEDÜNDÜR. Yemeye içmeye hacet kalmadan BU İLİMLE VUCUD BULDUĞUDUR. İşte Hz. Musa ve yakiyninin, bahri anlamları bu yöndedir deriz. Şöyleki kur’ani ifadelerdeki Musa bahsi çok gerilerde kalmış bir olaydır.
SIR: Şayet irşatcı isem hücre yapıki helozonik kurgu sarmal kromozonlar bir hareket kurgusunda ilerledikleridir. Buna yay kuramıda denir. Vucudu beşerin her yeri yay kurgu helozonları ile örülüdür. (yayda kurguda ileriye doğru hareket vardır)bu 46 HELEZONİK YAPI KROMOZONLARIN İKİ BAŞI AÇIKTIR. BİRBİRİNE BAĞLI DEĞİLDİR. Gövdesi ise MERDİVEN GENLERLE birbirlerine SEVİŞME KURGUSU ile BAĞLIDIR. VUCUDUMUZDAKİ BU YAY KURGU MADDİLEŞMİŞ, MEVKİĞ OLMUŞTUR. İşte bu MEVKİYE VARİDATI- GELENLER OLACAKTIR. ARTI değerin, EKSİSİ olacaktır. İşte BAŞLARI AÇIK HELEZONLARIN ÜZERİNE GELEN VARİDELER ki FİZİĞİN henüz keşf edemediği BENLİĞİMİZİN RUHİ VUCUDLARI SEMAVİ SİSTEMDEN, GÖRÜNMEZ İPLİKÇİKLER YAY KURAMI HELEZONLARI ile MADDİLEŞMİŞ KROMOZONLARA VARİDE(gelir anlamlı olup şu’ unatı hayata ne lazımsa kendine gelenin en esası ise hayatı kendin kurmaklığın. Allahtan gelen izni rabbi ile hayat senliğindir. Varide olarak vücud varidelerle kurulacaktır)OLARAK GELMEKTE. Ve HAYATI DEVAM ETTİRMEKTEDİR. SEMAVATTA GÖRÜNMEZLİĞİ ile bu YAY KURAMLA BOŞLUKSUZ DOPDOLUDUR bu GELENLER. HÜCREDEKİ MADDİ KROMOZONLARIN içine ASLA GİRMEZ. UZAKTAN KUMANDA gibi VARİDE BAĞLARI ile BAĞLIDIRLAR. İşte bu MANA YAPI İPLİKCİKLER bizim RUHİ VUCUD YAPILARIMIZDIR, VARİDEDİR. MEVKİĞDE KURUCU OLARAK VAZİFELERİNİ İCRA EDERLER.
Yani maddeye dönmüş yay kuram harekette KROMOZON, fizik beden SOYUT İPLİKÇİK KROMOZON RUHİ VUCUT oluyor. Buyrulan“RUH BÖLÜNMEKSİZİN ECZA ve ECSAMDIR”. Bu anlamla GELEN RUHİ YAPI MANA İPLİKÇİK HELEZON İLERLEMES ile VUCUTDA MADDİ KROMOZONLARI KURMASI İLAHİ BİR DENGE OLUP. TEKVİNİ DEĞERLE HALKIYYETİ ZUHURA GETİRMELERİNDE MANA MADDE, RUHİ KEYFİYET olup. MÜTECEZZİ (bölünmeksizin) OLMADAN ECZA gibi ECSAM CİSİMDİRLER, VUCUTDURLAR ve dahi RUHİ VUCUDUMUZDUR biline! Ne muazzamdır bu insan. Nedir bu insan? HAKKI HALKIYYETLE BELİRLEYEN İNSAN Yukarda yazdığımız, hücreler ölüyor yeni ve bambaşka vucudla yenisi geliyorsa bu belli idi.
SIR: İNSANIN FİZİK BEDENİNİN TAMAMI ÖLDÜĞÜNDE, BİR YENİ VUCUDA KAVUŞACAĞI OLAYLARIN DEVAMINDADIR, MEZARDAN KİMSE KALKMAZ. Yeni VUCUDLA BAHRİ OLAY içersinde İLAHİ ÂLEME GERİYE. BEDENİMİZ İÇİNDE DEFİNE GİBİ ALLAHTANLIK VARKEN, BU DEFİNEYİ YIKIK BİR DUVARIN İÇİNE GÖMMÜŞÜZ.
Bizlerki hakkın zuhuruyuz, hakkı belirleyeniz. Şu fizik beden ötesi ruhi vucudumuz var. Gel bu ruhi keyfiyetimiz ile söyleşi yapalım ki ikili dostluklardan biride Yunusi zat diyorki “Beni bende demeyin, bende bir ben varki benden içeridir”. İşte bu benle söyleşi meali anlamlarla asla olmaz. Bu İÇRE BEN AHİRET VUCUDUMUZ olan“VUCUDU MUKTESEBEMİZDİR”. KENDİ KAZANDIĞIMIZ VUCUDDUR. Bunun ötesinde “MESAK VUCUDUMUZ”VARDIR ki HAKKA VUSLAT ancak BU VUCUDLADIR. ilahi alemin yanındaki durumuna göre insanın aklı, AKLI HALİLDİR. İlahi alem aklına göre az bir akıldır. Azı bu ise çoğunu sen düşün! Aklı küllü anlayış derki neme lazım üzerine dağ gibi gelen ölülüğü düşündüğünde! Birgün kendi mevcudiyetinin kazancı olan vucud muktesebe ve dahi MESAK vucud ilahisi ile rabbına rucu edeceği “aklı kül”dendir. Gaflette bulunmamak şartı ile dünya nizamı içinde hayatı, hayır ve hasenat ve dahi erkani islamiyetin hakikati içinde yaşamalıdır. İşte bu Allahın askerliği içindir.
SIR: Gelecekte bir sıçrama sonsuz hızı ile güneşe gidildiğinde. Oradaki kavimleri dünyadan giden kişiler terbiye ederek konuşturabilecekleride düşünülür. İlim zamana göre zaman kavramını yenerek bu olaylar yine zamanı geldiğinde yazdıklarım kur’anca Zülkarneyn şifresinde bu ayete verilen mana anlamı ile keşif edilecektir. Çünkü kürreyi arz kendiyle güneşe tabi olduğu için güneşle dünya yaşantısı bizimledir. Gün olur güneşde meskenler kurulup oranın sekinesi olur insanlık. Çünkü geçmişimiz de güneşte ışın beden olarak vardık bilinirse eğer. Dünya hayatı yaşantımız ölümle sonlanırsa olay boyut vucudla yine devam edeceğinden dönüşümüz güneşe olacaktır.
İnsan bu vucudu organelleri kurgusu ile dünyada bulundu ise DÖNÜŞÜ yine YENİ BİR VUCUT “mesak” ile İLAHİ ALEME DÖNECEĞİDİR. GÜNEŞE UĞRAYARAK ÖTEYE GEÇECEKTİR. Hatta kur’anı kerim ve bize seslenişi güneşden öteye ilahi aleme yol bulup “mesak”vucudumuzla ilahi aleme intikal edeceğimiz kur ’ani müjdeleridir. Şöyleki şu fizik beden yapı ve kuruluşu aklınla bir düşün mümkün olmayan seninle izni ilahi ile olmuş bu vucuda kıyılırmı ölümle son bulsun. Bu kurgu burada imkansızdır, imkanı ki GELEN GELDİĞİ gibi GERİ İLAHİ ALEME DÖNECEK BOYUT VUCUTLARINI KAZANARAK GEÇECEKTİR.

MESAK VÜCUT-TARIK ve SEMA: Ahiret vücuduna bu vücudla yön buluruz. Bu güneşden ilahi aleme doğru Allah katında onun huzurunda bulunmamız için tekraren bir vücuda ihtiyaç duymaklığımızdır. MESAK VUCUDUMUZU KAZANMAMIZLA HAKKIN YAKİNİ olup ONUNLAYIZ. EDVARİ ALEM YAŞANTI TAMAMLANMIŞ OLDUĞU ile MESAK KUR ’ANİ VÜCUD, KUR’ANİ MECİDDEN İBAREDİR. Muhammedi sema, 4. kat güneşide kur’ani mecid olarak bize düşeni ilede kurduğumuz ilahi saltanat benliğimizledir. İşte bu Kur’ani bildirideki MESAK vücud kur’an konuşan Kur’an vücud “Semayi risalette Tarık gibidir” buyruğudur. Tarık bir anlamda yıldız demektir, yıldıza Güneş de denir. Işığı kendinde olana yıldız veya güneş denir. Ay, yıldız değildir ışığı Güneş’ den alır.
TARIK; Venüs veya Zühre, Çobanyıldızı, Sabahyıldızı diye bilinir. İnsan semayı risalette yani Muhammedi risalette yıldız gibidir, güneş gibidir, O semayı kurandır. BU SEMA İNSANLA DOPDOLU OLUP İNSANIN TARIKLIĞI ile KURULMUŞTUR. İLAHİ ALEME DÖNÜŞÜMÜZDE VÜCUDU MUKTESEBEMİZ TARIK gibi GÜNEŞ gibi OLUŞU ile BU MUHAMMEDİ ŞEMSİ KURDUĞUMUZDUR, TARIKLIĞIMIZLA, GÜNEŞLİĞİMİZLE, MANEVİ ZİYAYİ VÜCUDUMUZLA sema bize aittir. Semasız insan insansız sema olamaz. Bu takdir ile semayı kuran insandır. IŞIN BEDEN TARIK iken, RUHİ VÜCUDUMUZ İLAHİ ALEMDEN SEMANIN TEHLİKELİ YOLLARINDAN GELİRKEN YOLUMU TAKİP EDER. TARIK bizim ENERJİ ZİYAYI RUHİ VÜCUDUMA MATUF (aid, raci,meyletmiş)olan SEMADIR. MATUF bana AİD OLAN SEMADIR. SEMA, MALUM ve HUDUDU BELLİ OLAN TABAKATI HAVADAN sonra SONSUZ AVALİMİ içine ALAN BAHRİ MESCUR yani ALEVLİ DENİZ gibi OLAN BU FEZAYI NAMÜTENAHİ olan SONSUZ SEMA ANLAMININ DELİLİNİ TAYİN ETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR. Kur’ani ayet hükmü“feterat semavati velarz” keyfiyeti ki sema ve arz yaratıcıdır. Yaratıcılığı, sema ve arz gizemi mecğule içinde insanı belirler, insandandır deriz.
SEMAYİ BURÇLAR MUHAMMEDİ MANA DEĞERİYLE İNSANI BELİRLEMESİ: Ayeti delil“kulilleziyne feteraküm evvele merre”. Buyrulan insanı belirlediği ile “Şu tecelliği zatki şerafet ile evveli merrede sizi fatırda kıldı(yaratıcı kıldı anlamı ile)fatır bir şeydir ki(yaratıcı bir şeydir)ondan diğer bir vücudun husuli melhuz olur. Arzın fatır olması ağaç ve melekatın ve daha birçok şeyin zuhuruna yaratıcı olması itibariyledir”. Anladık ki şol bir zat olarak insan ilkiyet halinde yaratıcı kılınması ile semavat ve arzda yaratıcı olmasıdır. Böylece semada bizden zuhurdadır, bizdendir Tarık değerimizle. Buyrulan“Ey insan bütün eşyayı senin için ve seni zatı uluhiyetim için yarattım. Allah’ımız bizi kendinden kılması ile buyuruyor“Hazineyi ilahiye ve kemalatının mazharı tecelliyatı subhaniyenin miratısın” demesi ile Allahımız ne yapacaksa, yapacağını insana bıraktığı ile semada insandandır, insan kurgusundandır.
Derleyen: Sevim Bulut Bayer